Ne Oluyoruz?
Hani, hatırlar mısınız bir yerlerde 'yangın alarmı' gibi 'düğme' vardı. Bir el ona dokundu mu, hemen diğer ucundakiler seferber olurlar ve ülkeyi bir anda yangın yerine çeviriverirlerdi. Bu daha çok da, kritik süreçlerde yaşanırdı. Önemli gelişmelerin arefesinde, şartların oluşumu için işlerdi bu çark.
Nasıl mı? Sayısız örnek vermek mümkün. Haziran ayında, Fethullah Gülen odaklı kaset furyası mesela. Söz konusu kasetler çok önceden elde vardı. Bir suç unsuru içerdiği gerekçesiyle, ilk ele geçtiğinde mahkemelere sevk edilse, buna kimsenin itirazı olmaz.
Ama çark öyle işlemiyor. Bir yerlerde 'bekletiliyor' ve günü gelince, düğme teorisi gereğince 'hokus-pokus' amacıyla kullanılıyor. İktidar veya başka şeylerin mücadelesi sınırları çizilemeyen irtica gibi belirsiz bir kavramın üzerinden sürdürülüyor. Yüzlerce kasetin içinde, her yere çekilebilecek unsurları kolaylıkla bulabilirsiniz.
Havaya bakınca düğmenin oralarda gene birilerinin dolaşmaya başladığı anlaşılıyor. İlk işareti, kafayı cumhurbaşkanlığı seçimiyle bozmuş ve sürekli strateji geliştiren bir milletvekilinden 10 gün önce almıştım... Diyordu ki:
Türkiye'de bazılarının çarpıcı gündeme ihtiyacı var. İrtica ağırlıklı çıkışların gündem değiştirme ve sonuç almada çok etkin olduğunu kabul etmeliyiz. Hizbullah iyiydi; ama millet artık doydu. Yenileri bulunmalı. Fethullah Gülen'i ısıtmak isteyenler var ama... Bu limon sıkıldı. Tekrar gündeme taşınması, gündemi ekşitecek çapta olmaz... Daha başka dosyalar beklemek lazım.
Geçen hafta sağ sol, dinli dinsiz demeden halkın bütününden alınan vergilerle beslenen TRT'de Kurtul Altuğ'un programında 28 Şubat'ın aktörlerinden emekli Güven Erkaya, "Fethullah Gülen, Hizbullah'tan daha tehlikelidir." diyerek bir adım attı.
İki isim de tanıdık... Daha önce bu filmde rol aldılar. 'Aynı senaryo, aynı role', TRT açık olsa da millet kapalı. Ama, MHP, ANAP gibi sağ ve inanca saygılı laikliği bayraklaştıran DSP'nin hükümet olduğu bir dönemde, "Bir bakıma solcu olmayan insan değildir." diyen Altuğ'a milletin televizyonunda nasıl program yaptırılır?
Bu babdan, Hürriyet'in yayın patronu Ertuğrul Özkök, önceki gün ABD Büyükelçisi Mark Paris'in, "Her şey iyiye giderken acaba Türkiye'de bir şeyler mi değişiyor? Bazı konularda geri adım mı atılıyor?" diye merak ettiğini yazdı.
Amerikan elçisi Paris'in böyle düşünmesinin bir nedeni de Erkaya'nın sözleri olabilir. Çünkü siyasi otoritenin Türkiye'nin gururu dediği okullardan, emekli bir adamın çıkıp 'tehlike' diye söz etmesinin kafa karıştıracağı açık.
Düğme koridorunda hareketlenme var derken sadece Altuğ ve Erkaya'yı kastetmiyorum. Cuma akşamı ATV'de, '69 deniz subayı' bildirisini kaleme alan ve ardından kendisini sanık sandalyesinde bulan Ali Kırca'yı izliyorum.
MGK'nın gündeminden dem vururken, "Siyaset kulislerinde Fethullah Gülen'in de gündeme geleceği bildiriliyor." cümlesini kullanıyor. Bu cümleyi, 'siyaset kulisleri yerine düğmenin bulunduğu koridor' diye okusa hiçbir itirazım olmayacak. Doğrusu bu çünkü. Ama siz bunu böyle anlayın...
Hazirandan aşina oldukları düğme koridorunda dolaşmaya başlayan, Kemal Yavuz, Güven Erkaya, 68'liler Vakfı, TEV, İşçi Partisi, adı çağdaşla başlayan dernek ve vakıf temsilcileri düğmeye dokunabilirler mi, şüpheliyim.
Ama düğmenin bu ucundakilerin ekranları, mesela 28 Şubat akşamı, ardına kadar açacaklarına adım gibi eminim. Çünkü burada 'Önce ..., sonra gazeteceyim' düsturunu ilke edenlerin varlığını hepimiz biliyoruz. Koridordaki hareketliliğin bazılarını nasıl heyecanlandırdığını görmüyor musunuz?
Bütün bunların başında, 'havadan vazife çıkarmak' isteyenler var. Avrupa'ya doğru yol alan değil öteki Türkiye'nin temsilcileri var. Benim korkum da bu. Normal şartlarda adamın yaptığı iş 'insafsızlık' diye nitelenecek... O da insafsızlığını gölgeleyecek havanın oluşmasının peşinde. Düğme koridorundaki hareketlilik en çok da onu hop oturtup hop kaldırıyor...
Bilmem anlatabildim mi?..
- tarihinde hazırlandı.