11 Eylül ve Global Hoşgörü

11 Eylül'ün yıldönümünde Batı dünyasının İslam ülkelerine, İslam'a bakışı yeniden tartışma konusu olacaktır.

Ben burada yeni bir kavram olan "global hoşgörü"den söz etmek istiyorum. Şiddet ve korkuya dayalı ideolojiler çöktü. Geçen yüzyılı savaşlar, şiddet ve korku dolu baskılarla geçiren insanlık çok umut bağladığı yeni yüzyılda 11 Eylül saldırısını yaşadı. Biz yeniye hep mükemmellik, kutsallık atfederiz. Yeni bambaşka olmak anlamını taşır. Biz madde ve mekan değişimini "yeni" olarak anlamaya ve üstüne atlamaya hazır bekliyoruz. Şartlı refleks halinde. Yeni olan her şeyi sevdiğimizi varsayarız, aslında yeniyi arzularız. Çünkü sevmek için zamana ve derinleşmeye ihtiyaç vardır.

Ünlü düşünür Ortega; sevgiyle arzu arasındaki ayrımı yaparken "aşık olmak" bir dikkat olgusudur der ve "bir şeyi arzu etmek, kuşkusuz o şeye sahip olmaya doğru ilerlemek demektir ("sahip olmak" burada bizim bir parçamız olmasını istemek anlamındadır). Bu nedenle arzu, doyurulur doyurulmaz söner, doyumla birlikte sona erer. Oysa sevgi, sonsuza dek doyumsuz kalır. Arzunun edilgen bir özelliği vardır; bir şeyi arzu ettiğimde, aslında arzu ettiğim şey o nesnenin bana gelmesidir. Yerçekiminin merkezi olarak ben, her şeyin benim önüme düşmesini beklerim. Sevgi arzunun tam tersidir, çünkü baştan sona etkinliktir. Sevgide, nesnenin bana gelmesi yerine, ben nesneye giderim ve onun bir parçası olurum. Sevgi eyleminde iki kişi kendilerinin dışına çıkarlar. O bana doğru gelmez, ben ona doğru çekilirim. Sevgi, sevilen şeye doğru çekilmedir." Gerçekten bir "dikkat" göstermeden ve sevgiyi bilmeyen insanlar ne yenilenebilir ne yeniyi seçebilir ne de yeni olabilirler. "Yeni" öncelikle içimizde var olması gereken heyecan ve değişimdir. Sevgiyi öne çıkarmamın nedeni en eski değerlerden biri olan sevginin gücüne dikkati çekmek. Sevgi olmadan hoşgörü olması mümkün değil. Bütün dünyada İslam'ın tartışıldığı bu dönemde bizim Anadolu'nun kültürlerin binlerce yıllık memelerinden beslenen zenginliğine Türklerin getirdiği Müslümanlığın neler kattığına bakmak gerekir. Bu çok eski ama çok yeni anlam ve içerik çarpıcı gerçekten.

Anadolu'nun bin yıllık tasavvuf geleneğinden süzülüp gelen, her şeyin odak noktasına "insan"ı koyan ve tüm çözümleri "insan"da arayan derin İslam anlayışının özgün ve çarpıcı örneği Türk Müslümanlık anlayışı. Bu anlayışı temsil eden Fethullah Gülen, 11 Eylül sonrası verdiği ilk söyleşide yeni dönemde ABD dahil, Batı ülkelerinin yalnızca kuvvete güvenerek bir düzen kurma arayışının yaratacağı tehlikelere dikkat çekmişti. "Kör kuvvet kaos ve zulüm doğurur" diyerek, herkesi hak, adalet ve hukukun üstünlüğüne çağırmıştı.

Sanayi toplumunun çarkları arasında kaybedilen insani değerlere bugün çok ihtiyacımız var. Batılı değerler diye kamuoyuna sunulan değerler bizim kültürümüzde ve Müslümanlık anlayışımızda yüzyıllardır pırıl pırıl yanıyor. "Bir gönül yapmak bin kez Kâbe'ye gitmekten evladır" diyen kültürümüz yolumuzu aydınlatabilir. "Kendinden habersiz yaşayan ve kendini keşfedememiş dar ufukların, başkalarını ve başka şeyleri bilmeleri imkansız ve onlar hakkındaki hükümleri de sathi ve tutarsızdır." Asl olan insanın kendini tanıması ve iç derinliklerine doğru yolculuk yapmayı başarmasıdır. Gerisi yüzeysel ve zahiri kalmakta. İnsanın iç ve dış bütünlüğüne kavuşması çok çetrefil bir iş. Zahmet gerekmekte. Bu insanın aynada kendine bakarak düşünmesi, yalansız dolansız kendine varması demek. 'Global hoşgörü' Amerika'da çeşitli entelektüel grupların çalışma sonuçlarında gözüme çarpınca çok etkilendim.

11 Eylül sonrası "İslam ve terör" tartışmasına yeni bir ufuk getiren "global hoşgörü" kavramı hiçbir Müslüman'ın terörist olamayacağını, hiçbir teröristin de Müslüman olamayacağını bize göstermekte. Sadece pasaportunda Müslüman yazıyor diye kimse Müslüman sayılamaz. Bence zahiri ibadetle bile insan Müslüman sayılmazken mü'min olma iddiasında olanın gereklerini yerine getirmesi icap etmekte.

Modern Batı dünyasının ön plana çıkardığı "birey, insan hakları ve yaşamın kutsallığı" açısından biz de Müslümanlığı değerlendirebiliriz. Bu modern değerler olarak sunulan değerler İslam'da çok daha eski zamanlardan beri bulunmakta.

Türkiye'de pek çok çevre, geçen yıl 11 Eylül'ü kınamakta isteksiz ve yetersiz kaldı. Net ve kesin tanımlar yaparak teröristle sınırlar belirlenmedi, ideolojik kökenli belirsiz alanlar bırakıldı. Bu çok tehlikeli bir tutum elbette.

Amerika'nın neyi hak edip etmediğinin yargıçlığı kimsenin üstüne vazife değil. Eleştiri demiyorum dikkatinizi çekerim "yargıçlık" diyorum. Bu Türkiye'de her kesim ve çevrede pek sevilen bir görev anlayışıdır maalesef.

Biz modern dünyaya ve Batı dünyasına kendi bilgelik havuzumuzdan "değerler" verebiliriz. Bunları dünya sahnesine çıkarmak elbette "yargıçlık" taslamaktan daha zor bir iş. Tıpkı arzulamakla sevgi arasındaki fark gibi.

Farklılıklara saygı ve bir arada yaşamanın önemi her geçen gün dünyamızda artmakta. Dünya sahnesine Batı'yla eşdeğerde çıkmayı hedeflemeli "global İslam" diye düşünüyorum. Bizim bir iddiamız olmalı, bunu da sergilemeliyiz.

Küresel değerlere bir katkı olabilecek olan 'global hoşgörü' içeriğinde Yesevi'den bugüne gelen sevgi temelli Allah inancını taşımakta.

Binlerce yıllık Türk İslam geleneğini bugünün koşullarıyla büyütüp beslersek global köye bir hediyemiz olabilir. Hiçbir fikir üretimi olmayan dünyaların kapalı kapıları sadece korkuyla beslenirken elimizdeki fırsatları kaçırmaktan korkuyorum. Köprüler kurulduğu hızla dinamitleniyor bu ülkede. Birey olmalı diye nefes nefese konuşulurken televizyonlarda bunun Batılı bir değer olarak sunulması ne acı...

Kur'an'da her ferde bir çeşit, nev olarak bakılır ve tasavvuf bu nedenle der ki: Her insan kadar Allah'a ulaşma yolu vardır. İnsanın birey olarak biricikliğini bundan iyi ne vurgulayabilir ki.

Tasavvufun derinliği, bireye verdiği önem kadar onu yaşamını yönlendirmede kendi kararını verecek yetkide görmesidir. Bu en modern tavırlardan önce vardı. Bu anlayışın toplumun bir derinliği olduğu zamanlar geride kaldı, onu yeniden yeşertmek lazım. Bu değişimi Mevlana söyler bize:

"Bugün Ahmet benim; ama dünkü Ahmet değil."

Türkiye dünya ile bir kültür evliliğine hazırlanmalı. Dinimizi, tarihimizi, ekonomimizi, modern dünyanın değerlerini, hümanizmayı politik hedefleri karıp kendi iç felsefi derinliğimizi oluşturmalıyız.

Oysa Türkiye'de herkes kendi heveslerinin, küçük hırs ve dayatmalarının peşinde. Türkiye zihin coğrafyasını genişletmeli ve buradaki ruhu aklıyla bulmalı.

Türkiye iki cihanda aziz olacak bir kültürel senteze gebe. Doğurmak için acılar içinde bekliyor Anadolu'nun dört bir yanı.

İşte, o zaman biz global köyde yerimizi alabileceğiz. Bir sabah rüzgarı gibi esecek insanlığın üstünden Yunus Emre'nin, Mevlana'nın nefesi.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.