Fethullah Gülen: Kapsayıcı Bir Avrupa İçin İslam'ın Ümit Işığı
Avrupa'da ekonomik durgunluk, siyasal krizler ve toplumsal dengenin kaybı arttıkça, giderek çeşitlilik kazanan kıta, uyum, adalet ve eşitlik açısından potansiyel olarak ciddi sorunlarla yüz yüze kalmaktadır.
İdeolojik açıdan ziyade tarihsel olarak Avrupa, her zaman dine ve kültürel çeşitliliğe önem vermiş, Hıristiyanların yanı sıra Yahudiler ve Müslümanlar da uzun süre kıtada önemli düzeyde varlıklarını sürdürebilmiştir. Bu çeşitliliği inkâr ve/veya yok etmeye yönelik ideolojik gayretler de her zaman var olmuştur. Bu gayretler, Hıristiyanlık öncesi putperest geleneklerin (her zaman olmasa da çoğunlukla zor kullanılarak) Hıristiyanlıkla ikame edilmesiyle başlamıştır.
Daha sonra Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman kültürünün İber yarımadasındaki parlak döneminin, üç "Ehli Kitabın" tek bir coğrafyada barış içinde yaşamasına rıza gösteremeyen militan bir Katolik akım tarafından yerle bir edilmesiyle devam etmiştir.
Yaşayan birçok kişinin hafızasında, Yahudilerin Nazi Almanyası ve işbirlikçileri tarafından endüstriyel soykırım ve tasfiyeye tabi tutulması çabaları ve 21'inci yüzyılda Balkanlar'daki Müslümanların "etnik temizliğe" maruz bırakılma gayretleri de vardır.
Son olarak, "Batının" yaptıkları (Afganistan ve Irak) ve yapmadıklarına (Filistin) tepki olarak İslam adına hareket ettiklerini iddia edenlerin gerçekleştirdiği Madrid (2004) ve Londra (2005) bombalamaları da vardır.
Bu çerçevede, toplumsal krizlerin genelde ekonomik ve siyasal krizlerden kaynaklandığı düşünülecek olursa geleceğin Avrupa'sının, bu çeşitlilikle birlikte huzur içinde yaşamanın bir yolunu bulması kritik önemdedir. Özellikle bu, bazı ülkelerde gözlenen ve sadece Müslüman azınlıkların ıstırabına sonuç vermekle kalmayacak, aynı zamanda tüm Avrupa'nın kültürel açıdan yoksullaşmasını artıracak olan İslamofobi ve günah tekesi arayışları konusundaki kaygı verici gelişmelerin üstesinden gelinmesi anlamına gelmektedir.
Müslümanlar Avrupa'nın en büyük dinî azınlığını oluşturmaktadır. Bu Müslümanların da önemli bir kısmı Türk kökenlidir ve Türkiye, Avrupa Birliği'yle (AB) "özel ilişkiye" sahip nüfusun çoğunluğu Müslüman olan bir devlettir. Bu faktörlerden dolayı, kapsayıcı bir Avrupa'nın geleceği için önemli bir ümit ışığı, şu anda ABD'de yaşayan Müslüman-Türk âlim Fethullah Gülen'in öğretilerinde ve bu öğretilerden esin alarak Avrupa'da faaliyet gösteren sivil toplum inisiyatiflerinden gelmektedir.
Birleşik Krallık'taki eski Pakistan Yüksek Komiseri olan ve Washington DC'de yerleşik Amerikan Üniversitesi'ndeki İbni Haldun İslami Araştırmalar Kürsüsü'nden Akbar Ahmed, Fethullah Gülen'i çağdaş Müslümanlar için kilit önemdeki "rol model" olarak tespit etmiştir. Ahmed'in antropolojik alan araştırması ve anket sonuçlarını temel alan kitabı "İslam'a Yolculuk: Küreselleşme Krizi", Gülen'i, kuşağının en etkili Müslüman Türk şahsiyetlerinden biri olarak tanımlamaktadır.
Gülen'in Müslümanlar arasındaki nüfuzu, öncelikle onun öğretisinin tamamen İslamî olmasından kaynaklanmaktadır; nitekim kendisi klasik İslamî ilimler konusunda son derece yetkindir. Dolayısıyla gelenekçi Müslümanların, İslam'ın ayırt edici özelliklerini pazarlama dışında bir şey yapmadığından şüphelenmelerini gerektirecek herhangi bir anlamda "reformcu" değildir.
"Gelenek"ten gelmesine karşın Gülen'in kendisi "gelenekçi değildir." Sözgelimi, kendi memleketi Türkiye'de, başka cami yapmak yerine daha fazla okul yapılmasını tavsiye etmiştir. Böyle yaparken İslam'ın bilgiye (ilim) verdiği geleneksel önemi dikkate almış ve bunu çağdaş bir bağlama aktarmıştır; bu sayede onun öğretilerinden esinlenen girişimciler tüm dünyada binden fazla okul açmıştır.
İslamî geleneğe tam anlamıyla hâkim olan Fethullah Gülen'in öğretileri aynı zamanda, kökleri İslam'ın ayırt edici özelliklerinde olmakla beraber, her nerede olursa olsun iyiliği takdir eden İslamî tasavvuf düşüncesinden de etkilenmiştir. Bu, "Bir ayağım merkezde diğeri de pergel gibi yetmiş iki âlemde." diyen 13'üncü yüzyılda yaşamış olan ünlü İslam mutasavvıfı Mevlânâ Celaleddin Rumi'nin yaklaşımıdır. Bu konuda Gülen, önemli kitabı "Küresel Sevgi ve Hoşgörü Medeniyetine Doğru"da, Mevlânâ'nın tüm "inananları içine alan geniş bir daire çizdiğini" söylemiştir.
Nitekim Gülen'in öğretilerinden esinlenen kuruluşların çoğu, Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğer dinlerin mensuplarıyla diyaloğu geliştirmeye adanmıştır. Buna örnek olarak, Gülen'in öğretilerinden esinlenen popüler dergi "The Fountain"ın sayfalarını Hıristiyan yazarlara açıp Hıristiyanlığın kutsal kitaplarından önemli metinleri yorumlamalarına izin verdiğini belirtmek gerekir.
Çoğunlukla dindar Müslümanların okuduğu bir dergide diğer dinlerin seslerine yönelik platform oluşturma konusunda bu açıklık aynı zamanda sadece diğer dinleri değil, dini olmayanları da kucaklayacak şekilde geniş olan bir ruha da işaret etmektedir. Sözgelimi, Gülen'in öğretilerinden esinlenen Londra'daki Diyalog Derneği'nin danışma kurulunda Müslümanlardan çok ateist ve agnostik üye vardır.
Daha önemlisi Gülen'in İslami öğreti ve uygulamaları, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milliyetçi devrimiyle başlayan modern Türkiye'de, laik bir devlet oluşturma projesinin ocağında gelişmiştir. Bu proje ideolojik olarak "laikçi" bir projeye dönüşmüş ve "İslami" gericilikle simbiyotik bir çatışma içerisine girmiştir.
Gülen, felsefi olarak indirgemeci materyalizmi temel alan siyaseti eleştirmiştir. Ama aynı zamanda İslam'ın ve demokrasinin birbirleriyle uyumlu olduğunu belirterek Türkiye'de demokrasinin gelişimini teşvik etmektedir. Ayrıca dine karşı olmayan, din ve inanç özgürlüğünü temin eden bir laik yaklaşımın da İslam'la uyumlu olduğunu savunmaktadır.
İslam'ın Geleneksel Kuşatıcılığı
Özellikle Türkiye'de, Gülen'in öğretilerinden esinlenen hareketin devleti ele geçirmek ve İslamî bir devlet kurmak gibi gizli amaçları olduğunu öne sürenler olmakla birlikte Gülen'in kendisi İslam'ın siyasî amaçlarla araçsallaştırılmasını eleştirmektedir. Bu bağlamda, İslam'ın gelişmesi için İslamî bir devlete ihtiyacı olmadığını ve İslam'ın siyasallaşmasının sadece devlete ve topluma değil, aynı zamanda İslam'ın kendisine de zarar vereceğini ısrarla vurgulamaktadır.
Gülen, İslam adına yapılan terör saldırılarını her zaman çok güçlü olarak ve kesin bir dille kınamıştır. Ama onun diyaloğa bağlılığı, bunlara tepki olarak doğmamıştır. Aksine Kur'an'dan ve Hz. Muhammed'in ortaya koyduğu örneklerden gelen hakiki İslamî geleneğin derin anlayışından beslenmektedir. Bu yüzden Gülen'in öğretileri ve ondan ilham alan girişimler, İslam'ın terör amaçlı kullanımına karşı son derece güçlü bir meydan okuma sunmaktadır.
Öğreti ve yazılarında Gülen, barış ve ortak yarar için tüm insanların hep birlikte çaba göstermesinin önemini vurgular. Önce insan, sonra Müslüman, Hıristiyan, laik ya da başkaları olduğumuzu söylemektedir. Bu bazılarına sıradan görünebilir ama Fethullah Gülen'in bunu, İslamî bir bakış açısıyla söylediğini not etmek gerekir.
Elbette ki ideallerin, tarihin belirsizlikleri bağlamında yapılması gereken türden tercihlere dönüştürülmesi süreci, tehlike ve güçlüklerle dolu zorlu bir süreçtir ve sonuçlarını şu an için kestirmek imkânsızdır. Ama bu girişimlerin gelişiminin nasıl olacağı muhtemelen İslam'ın geleceği, Avrupa'nın geleceği ve Türkiye'nin tarihi medeniyet alanları arasında köprü rolü oynama fırsatı için oldukça önemlidir. Burada not edilebilecek pratik örnekler arasında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Kültürlerarası Diyalog Platformu ve Diyalog Avrasya Platformu vardır; bunların her biri dini ve laik bakış açılarına sahip insanların ortak kaygı duyduğu konular etrafında bir araya getirebilmiştir.
Böylelikle Gülen ve onun öğretilerinden esinlenen girişimler, bazı Müslüman grupların Müslüman olmayan geniş toplum kesimlerinden kendilerini soyutlama eğilimine meydan okumaktadır. Bunun yerine Müslümanların diğer toplum kesimleriyle karşılıklı güven ve zengin bir İslamî görüş temelinde ilişkiler geliştirmesine yönelik bir zemin sunmaktadır. Bu vizyon aynı zamanda zengin tarihi, çok kültürlü medeniyet geçmişinden beslenerek ne Türkiye'nin ne de Avrupa Birliği'nin birbirinden korkmasını gerektirecek bir şey olduğunu, tersine Türkiye'nin tam üyeliğinin her iki tarafa da kazandıracak çok şeyi olduğunu vurgulamaktadır. Fethullah Gülen'in öğretileri ve ondan esinlenen girişimler kapsayıcı bir Avrupa için önemli bir İslamî ümit ışığı sunmaktadır.
Paul Weller, İngiltere Derby Üniversitesi'nde Dinlerarası İlişkiler profesörüdür. Ocak 2012'de çıkacak, "European Muslims, Civility and Public Life: Perspectives on and From the Gülen Movement." kitabının, Doç. Dr. İhsan Yılmaz'la birlikte editörlüğünü yürüttü.
- tarihinde hazırlandı.