Gülen Nasıl Karşılanmak İstiyor?
Tempo dergisinin son sayısının kapak konusu "Ve Gülen dönüyor mu?" başlığını taşıyor. Derginin konuyla ilgili yorum haberi dün birçok gazetede yer aldı.
Gazetelerin de alıntıladığı haberin en ilginç yanı, Sayın Gülen'in dönüp dönmeyeceği konusunda Cumhuriyet gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya'nın görüşüne başvurulmuş olması. Çetinkaya bu ülkede, Gülen'le ilgili yazıları en çok tekzip edilen bir gazeteci olma gibi tuhaf bir rekorun da sahibi… Yalan haber ve yorumlara ödedikleri tazminatlar gazetenin belini bükmüştü. Hani Sayın Baykal tarafından, Türkiye'nin en şerefli gazetecisi ilan edilen İlhan Selçuk'un gazetesinden bahsediyorum.
Sayın Fethullah Gülen'in dönüp dönmeyeceğini tartışmak bu yazının konusu değil. Kaldı ki, 22 Temmuz seçimlerinden önce kaleme aldığımız "Fethullah Gülen adına ancak kim konuşur?" başlıklı yazımızda, Sayın Gülen'le röportaj yapabilmek için sırada bekleyen dünyanın dört bir yanından yüzlerce medya mensubu bulunduğunu ve kendisinin kamuoyuyla iletişim konusunda bir sıkıntısı olmadığını anlatmıştık.
Söylemek istediğim, bu yazının onun adına düşünme ve yorum yapma gibi bir maksat içermediği… Bahsi geçen yazıda, eğer söylenmesi gereken bir şey varsa çıkar kendisi söyler, sözü dolaştırma ihtiyacı hissetmez demiştik. Nitekim geçtiğimiz günlerde Hürriyet'te çıkan bir haberdeki yanlış anlamayı önlemek için Ertuğrul Özkök'e gecikmeksizin bir mektup yazdığını da yine aynı gazeteden öğrendik.
Bakın şu satırlar Tempo'nun bahse konu haberinden…
Gülen'in Türkiye'ye dönecek olursa yolculuğu nasıl yapacağı da ayrı bir tartışma konusu. Gülen'in sağlık sorunları nedeniyle uçak seyahatinden uzak durabileceği, bu yüzden Türkiye'ye gemiyle döneceği söylentiler arasında. Ancak Fethullah Gülen'e yakın kaynaklar, Gülen'in rahatsızlıkları açısından Atlantik Okyanusu'nu gemiyle geçmenin daha zor olacağını savunuyorlar. Aynı kaynaklar, 7 Nisan'dan sonra Gülen'in Türkiye'ye dönmesinin önü açılsa bile bir süre daha ABD'de kalacağı fikrinde. Sebep, Türkiye'de son günlerde tırmanan kutuplaşma. Bu kaynaklara göre, Gülen geri dönmek için Türkiye'deki kutuplaşmanın sona ermesini bekleyecek. Cemaatin önde gelenleri, kutuplaşmanın sembolü haline gelen türban konusunda Anayasa Mahkemesi'nin kararını ve AKP'nin kapatılmasına ilişkin davayla ilgili gelişmeleri, "Gülen'in dönüş tarihi" açısından da dikkatle izliyor.
Haberde habire, "aynı kaynaklar" ifadesi geçip duruyor. Sormak lazım, hangi kaynaklar diye… Kâh gemiye bindiriyorlar Sayın Gülen'i, kâh uçağa… Meğer kendisinin seyahat güvenliğini düşünen ne kadar çok gazeteci varmış. Bir sonraki yazımızda, basın tarihimizden ilginç bir ödüllü haber olayını aktaracağım. Ülkede 50 yıldır basında işlerin nasıl yürüdüğünü göstereceğim.
Cevap Gülen'den…
Aslında kamuoyunun merak ettiği bir çok sorunun cevabını Sayın Gülen veriyor ama, medya hakikati yansıtmaktan öte polemik oluşturmak istediği için, merak edilen sorulara verilmiş olan cevaplar da arada kaynayıp gidiyor.
Sayın Gülen dönmeye karar verdiğinde sevenleri tarafından büyük bir kalabalık halinde karşılanacağı iddia ediledursun, hâlbuki ben cumartesi günü öğle saatlerinde araç kullanırken Burç FM'de denk geldiğim bir sohbetinde, merak edilen birçok sorunun cevabını bizzat kendisinden dinleme fırsatı buldum. Arzu eden gazeteciler ses kaydını ilgili radyodan temin edebilirler.
Sayın Gülen radyodan dinlediğim konuşmasında, daha önceki seyahatlerinde yurtdışından dönerken kimseye haber vermediğini, hatta kendisini havaalanından bir araçla almasını arzu ettiği çok yakın bir dostuna da, uçağın inmesine az bir zaman kala uçaktan telefon ederek haber verdiğini söyledi. Dahası, kendisinin bu tür karşılamalardan hoşlanmadığı gibi, bu tür nümayişli işlerden hoşlananlardan da kişilik olarak hiç hazzetmediğini de yine aynı konuşmasından öğrendim. Konuşmada başka ayrıntılar da var…
Ruşen Çakır haklı çıktı…
Bu yazıda asıl anlatmak istediğim yukarıdaki mevzu değildi.
AK Parti hakkında kapatma davası açıldığı haberini ilk duyduğumda aklıma hemen, gazeteci Ruşen Çakır'ın 6 ay önce söyledikleri ve benim de bir yazıma konu ettiğim sözleri geldi.
11 Ocak tarihinde bu köşede, "Birand sordu; Gülen neden dönmüyor?" başlıklı bir yazı kaleme almıştık. AK Parti hakkındaki kapatma davasına da bir ışık tutması açısından, o yazıdan bir paragrafı buraya aktarmak yerinde olacak. Ardından bir iki çift laf ederek yazıyı sonlandıracağım. Şu satırlar o yazıdan;
"…Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de katıldığı Bahçeşehir Üniversitesi'nin 26 Eylül tarihindeki açılış töreni sırasında Ali Kırca, Mehmet Ali Birand ve Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır'la sohbet ederken, gazeteci Birand bir ara bana, "Fethullah Gülen ne zaman dönecek" diye sordu. Malum, hukuk hiç kimseye, yetkilendirilmemiş birine başkası adına konuşma hakkı vermez. Kaldı ki üstüme ne vazife. Dolayısıyla kendimi Sayın Gülen'in yerine koyarak bu soruya onun adına cevap verme gibi bir zorunluluk hissetmedim.
Birand sorusunu daha bitirir bitirmez Ruşen Çakır cevap verdi. Birand'a dönerek; "Neden gelsin ki abi… Türkiye'nin durumu malum... Birileri çıkar, bulur kendi yandaşı savcıyı, olmadık meseleler yüzünden habire uğraştırır dururlar adamı…" dedi. Ne Kırca, ne de Birand, "olur mu kardeşim öyle, neden uğraştırsınlar ki…" demediler. İşte Başbakan'ı da 3 kuruşa mahkûm eden Türkiye'den bir hukuk manzarası."
Ruşen Çakır'ın sözlerindeki bir ayrıntı sanıyorum gözünüzden kaçmamıştır; Ne diyor Çakır; "Türkiye'nin durumu malum... Birileri çıkar, bulur kendi yandaşı savcıyı, olmadık meseleler yüzünden habire uğraştırır dururlar adamı…"
Bu sözleri sadece Sayın Gülen için düşünmeyin? Gazete kupürlerine dayanan kapatma davası bundan farklı mı? Şemdinli savcısını linç ederlerken, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıyı da baskı altına almaları benzer değil mi? Neden bu ülkede adaletin adamına göre işlemesini talep ediyor ki sosyal çevreler… Böyle bir ülke ayakta kalabilir mi? Adalet mülkün temelidir demek, adaletsiz mülk tepetaklak gider demek değil mi?
Baykal'ın tabiriyle manzara-i umumiyeyi görüyorsunuz. Kamu vicdanında sorgulanmaya neden olan bir kapatma davası, hem ülkeyi gerdi, hem de dünyaya kepaze olduk. Ruşen Çakır haklı çıktı. Tabi ki Sayın Gülen de, ülkede olan biteni ne kadar basiretle izlediğini ve farklı uçlu noktaların reflekslerini ne kadar iyi okuduğunu göstermiş oldu.
AK Parti davası görünüşte şer gibi olsa da, uzun vadede toplumsal algılamalar açısından büyük hayırlara gebe olduğu anlaşılıyor. Bekleyip göreceğiz.
- tarihinde hazırlandı.