Viyana'da Bir Anka: Phönix Gymnasium

Anka gerçekten o mudur? Küllerinden yapılan kuş mudur yoksa, bizim, büyük şairimiz Attar'ın Mantıku't-Tayr'ının, Hakikat'in kalbine sefer eden Anka'sı mı?

Sanırım bu soru, bizim, geçen hafta sonu, gazeteci Şamil Tayyar, Nuh Gönültaş ve Yazarlar Gazeteciler Vakfı'ndan Salih Yaylacı ile birlikte dolaştığımız Viyana sokaklarının kaosuna düşen yüzyılın en dikkate değer Viyanalı düşünürü Wittgenstein'ın da zihninin tavanına asılan soru olmalıdır. Cahit Koytak, Viyana'lı Ermiş'in İtirafları başlıklı şiirinde bunu konu edinir ve ırmak şiirin bir yerinde şöyle der:

"Çünkü ben bunun için, sanırım, Eyyüb'e imanının / verdiği keder kadar ağır, karmaşık / ve bazen düşlerimde bana yüzümü, ellerimi / kurtlanmış yaralar içinde gösteren / bazen de Cambridge'deki felsefe derslerimde beni, / bir filozoftan çok, bir peygamber gibi konuşturan / sorular taşıdım her zaman yüreğimde. / Bu soruların yolu, döne dolaşa, her zaman / gelip şu seraba dayanıyordu: / Bir gün bu acılı inançsızlığın bağrından / bir tanrı filizlenip de çıkar mı?"

Viyana'da, geçen hafta resmi açılışı yapılan, Bahattin Çeki'nin plan ve proje çalışmalarını yürüttüğü Phönix Gymnasium'u, 'Türk Okulu'nu, orada kalbi hakikat için çarpan fedakâr insanları, kadim dost Ali Tokul'un, dünyanın farklı coğrafyalarındaki onca koşuşturmacalara rağmen daha da dirileşmiş, tazelenmiş heyecanlarını, konuşmasında geçen, bizim irfani geleneğimizin içinden geçtiği binlerce yıllık kelimeleri, mazmunları dinler ve seyrederken ben de, bir zamanlar kendi adını taşıyan bir okulun Bişkek'teki küşadı sırasında ağlayan Aytmatov gibi gözyaşlarımı tutamadım. "Keşke", dedim kendi kendime, "Wittgenstein bu sahneye tanık olabilseydi."

O yakıcı, kavurucu sorularının taşıdığı o muazzam boşluk biraz olsun dolabilir, belki, benliğinin kapıları tümüyle hakikate açılabilirdi. Mağripli bilge İbn Arabi, 'fetih, nefsin kapılarının açılmasıdır' der. Phönix Gymnasium adıyla açılan bu okul işte, bizi, Cahit Koytak'ın o en az Wittgenstein'ın yarası kadar derin şiirinde ima ettiği üzere o 'acılı inançsızlığın bağrına' taşımakla kalmıyor, İbn Arabi'nin anlattığı o sırra da çağırıyor. Fetih, bir istila, işgal ve yağmalama değildir. Fetih, bir başlangıç, bir açılma, bir yeniden inşadır. Benliğin kapılarının Hakikat'e açılmasıdır. Bir şehrin fethedilmesi demek, orada yaşayanların kişisel algılarının gerçeğin sesini duymaya açık ve hazır hale gelmesidir. Bizim geleneğimizde fütuhat kavramı bu anlamda kullanılmıştır.

Avrupa'ya yarım yüzyılı aşkın bir zaman önce iş-aş için giden derin Anadolu insanının torunları bugün artık sayıları üç haneli rakamları aşan nice böylesi okul, kültür merkezi, üniversiteyi hayata geçirmiş, orada hem Türkçe, hem o ülkenin dilinde hem de öğretim içeriğinin gerektirdiği dillerde eğitim veren yüzlerce irfan ve bilim merkezinin sahibidir. Bir yandan yaşadıkları ülkenin ekonomisinde ağırlıklı bir yer edinmekte, diğer yandan Phönix örneğinde olduğu gibi, bilim ve düşünce yaşamında söz sahibi olmaktadırlar.

Türk okulları insanlığa açılma hareketidir

O okullar kaynağını bir yandan Anadolu'nun fedakâr işadamlarından, diğer yandan o ülkelerin göçmen varlıklarından almakta, Türkiye'nin büyük üniversitelerinden mezun, genç insanlar, gönüllerindeki irfan sevdası ile o coğrafyalara giderek, orada insanların gönüllerinin Hakikat'le buluşması için gece gündüz çalışmaktadırlar. Bütün bunlar, irfani geleneğimizin son büyük halkasının manevi hazırlayıcılığı ile, Anadolu'da alın terinden damlayan mali kaynakların nasıl cihanşümul bir fethe, bir açılıma, bir dönüşüme yol açtığının da göstergesidir. Bu 'Türk okulları'nın, 'kolonizatör' nitelikte olduğu düşüncesi, bana oryantalist bir bakış açısını hatırlatıyor. Bu, bir açılmadır. İnsanlığın iki yüzyıldır yaşamakta olduğu o muazzam kabz (daralma) halinden bir bast (genişleme) haline doğru geçmekte olduğunu da göstermektedir.

1990 yılında Bakü'de başlayıp, geçen hafta Viyana'da devam eden yüzlerce ilkokul, lise, üniversite ve çeşitli eğitim/kültür merkezleri göstermektedir ki, Viyana'nın düşünce kapıları, yüzyıllar önce Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya kapanmıştı ama bugün başka bir Anka'nın tüyü kentin üzerine düşünce tekrar açılmakta, İbn Arabi'nin kozmik eli, Wittgenstein'ın acılarla sancıyan ruhunun izlerine dokunmaktadır. Zaman'ın Viyana bürosunda insanüstü bir gayretle koşuşturan o gönül ve kemal ehli genç insanların gözlerindeki ışıltı, bizim gibi, Türkiye'nin çürütücü politik gündeminde boğulmuşlara çölde çay gibiydi. Viyana Melanjı için Seyyit Arslan'a özellikle müteşekkirim. Kafein bağımlısı biri, Dom'a bakan cafede ancak bu kadar mutlu olabilir. Bizler, o gençlerin, orada bin bir zorlukla gerçekleştirdiği o muazzam hizmeti dinlerken yorulduk. Onlar, o bitmez tükenmez enerjileriyle Phönix Institut şemsiyesi altında, Osmanlı'nın o büyük uygarlığını yeni bir dille yeniden inşa ediyor ve dünyanın duçar olduğu kabz halinden nasıl çıkabileceğinin ipuçlarını veriyor.

Yüzyılın başında duran büyük bilge şöyle demişti: "Bizler acele ettik, kışta geldik, sizler cennet-asa bir baharda geleceksiniz.' Her bakımdan mükemmel bir okul olan Phönix Gymnasium'un açılışında Viyana sefirimiz Selim Yenel'in o samimi konuşmasını dinlerken bu cümle çınlıyordu beynimde. Yanağımdan süzülen gözyaşı, o cümleye karışıyor, Carlenberg tepesinde, Kara Mustafa Paşa'nın şehre baktığı yerden, komşu kentin, Budapeşte'nin manevi sahibi Gül Baba'nın anılarına karışıyor, bu yabancı ülkeyi kendi memleketi olarak benimseyip, oranın kapılarını hakikate açmaya çalışan bu genç, fedakâr ve gönlü hakikat iştiyakıyla dolu insanların gölgelerinde kayboluyordu.

Phönix'in açılışında tanık olduklarım Ümit Meriç ve Gülay Göktürk'ün belirlemelerini doğruluyordu: "Bir zamanlar babalarının eski motosikleti ile kasabaya taşınan çocuklar, şimdilerde Japonya'da doktora yapıyorlar. Türk okulları bugün dünyanın hemen bütün ufuklarını kucaklamış bulunuyor. Ecdadın kılıçla sürdürdüğü fetih, Viyana kapılarında durmuştu; kalemle başlamış olan fetihse artık okyanusların ötesine adım attı." (Meriç)

"Johannesburg'daki bu okulun, Avrasya'dakilerden farklı bir misyonu daha var. Yüzyıllar süren köleliğin ve onu izleyen ırkçı yönetimin ezdiği bir ırkın ayağa kalkma mücadelesinde ona el vermek. Horizon okulunun siyah öğrencileri, burada belki de hayatlarında ilk defa beyaz adamın "öteki yüzünü", şefkatini görme ve onun tarafından sevilme deneyimi yaşıyorlar." (Göktürk)

Ertesi gün, Wiener Stadhalle'de on bini aşkın göçmenin katıldığı Kutlu Doğum'da ise,zihnimde Almancanın büyük şairi Rilke'nin şu dizeleri yankıyordu: "Kim bilir? belki de / aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de / ayrı ayrı, dün akşam."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.