Beş Kıta'lık Sevda Türküsü

Orada, bir kıta var uzakta. Bir vatan toprağının sevdalısı yaşar yıllardır, kara toprağında. Sabah - akşam gurbeti soluklar, kalbi hasret yumağı olmuş o yiğit edalı. Gece - gündüz hazan çağlar, gönül havzında. Köpüklü dalgalar misali coşar, sonsuzluk denizinin yanıbaşında. Hep ıstırap gizlenir, mütebessim simasında. Sohbet-i canan yaşanır, nurefşan meclisinde. Kelime-i tayyibe nümayândır menzilgâhında.

Bir gurbet şiirinin buruk nağmesi dokunur, Kırık Mızrab'ına:

'Kulaklarımda bir gurbet şiiri,
Nağmelerimde poyraz serinliği...
Düşüncem 'vedâ' diyor bu yerlere.'

Yıllardır, nazarlarını suyun ötesine dikmiş milyonlar yaşar, vatan toprağının yanık bağrında. Sabah - akşam gurbet yağar, hasret yüklü sinelerine. Günleri aylar, ayları yıllar uzunluğunda geçirirler, zaman helezonunun çıldırtıcılığında. Her durağı bir ümit fecri, sabahları hicran rıhtımı, akşamları ise, vuslat koyu bilirler. Ruhları, sıla susuzluğu çeker; umutları, visal arzusu taşır. Dudaklarında, bir hazin nida okunur.

'Hey, gecemizi aydınlatırken uzaklaşan kamer!...'

Bir gurbet şiirinin yanık nağmesi yankılanır, dost sözüne müştak kulaklarında:

'Yuvadan ayrıldığım günden beri,
Gömdüm sineme sevinci, neşeyi;
Hasretim şimdi o mavi günlere...'

Orada, bir gönül var uzakta. Bir gönül var; ummanlar ötesinde. Umman misali sine taşır, gurbetin bir köşesinde. Gönüllerde, marifet peteği örülür; onun irfan diliyle. Akıllar ziyalanır, hayret-engiz ilmiyle. Allah (c.c) ismi dalgalanır, engin ikliminde. Zât-ı Yektâ'ya dair remizler, sır sarnıcından ruhlara süzülür. Dudağı kurumuşlar zemzeme kanar sebilinde. Yürekler heyecan içinde çarpar, bir ân-ı seyyale yakalamak için.

Orada, bir derin gönül var; derinliğine hayran gönüllerin çok uzağında. Bir kerim gönül var; ikramına teşne konuklarının pek ırağında. Ve her zaman kervanlar konup kalksa da büyülü otağına; hasreti anbean yudumlayanlar çoktur büyülü mısralarında.

Orada, bir hayat var uzakta. Binlerce çocuğun, hayatı, onunla tanıdığı; yüzlerce gencin, hayatın gayesine onunla ulaştığı ve onlarca büyüğün, ahir-i hayatına ışık tuttuğu bir ziyâ-bâr hayat... Zât - ı zü'l-Cemâl aşkına, hayatın fâni güzelliklerine göz kapanmış; Miraç Dilberi'nin nurdan yoluna adanmış; Mu'cizü'l-Beyan ahlakıyla bezenmiş bir akmer hayat...

Bir hayat ki gayesi ulvi; mâyesi sevgi. Bir hayat ki ufkunda mevsimlerin en hası; ruhunda nurların nuru gizli. Her anına bereket yağmış, her karesi mukaddes ıstırapla yoğrulmuş bir hayat...

Mevlana'nın yanık neyi, kâinatın ruhuna hasret üfler ya iniltileriyle. Aslında o hasretin, bir vuslat arzusu olduğunu bilmeyen var mıdır? Veya 'vatan-ı aslî'ye doğru kanatlanan yüreklerin, özlem dolu çırpınışı olduğunu anlamayan kaç kişi vardır?

Şimdi, bu özlemle çırpınan kalpler coşkun; bu hasrete namzet gönüller taşkın ve bu hayatı özleyen gözler, dide-bân... Vuslat duygusu, her sînede bir karasevda. Hep kara yalnızlık soluklar

O'nsuz sîneler; hicranla yanar vicdanlar.

Bahar neşvesini duyanlar, can kulağıyla guş eylemedeler bu dertli rehberlerini:

'Toprağın bağrına saçılan ışık tohumları gibi yayılın cihana.'

Işık tohumları olup yayılırlar cihana. Onlar yürür; yollar övünür. 'canan' yolunda, girerler reh-i sevdaya. Yürürken, ruhlarındaki manayı da taşırlar, soluk soluğa. Gül kırmızısına hasret ufuklara doğru koşarlar. Gül-i hamrâ olurlar; yüreklerindeki renk atmayan sevda ile yürürler.

Gülhan olurlar, gülberk olurlar, gülistan olurlar... İz bırakırlar tabiatlarının al renklerinden. Dünyanın dört bir yanında güller kızarır, onların renkleriyle. Yürürler ve uğradıkları her yer, cennet bahçeleri gibi yeşerir. Muhabbete susamış ruhlar, onların al rengine boyanırlar ve çevrelerine gönüllerinin manalarından demet demet güller, çiçekler sunarlar. Bazen, o gül renkleri, bin bir ıstırabın teessürüyle kan rengine bürünse de mercanlar misali zâr zâr inlese de yılmazlar; bezginliği bilmezler. Hedeflerine yürürler etraflarına gamzeler çakarak. Nazarları, bin bir renkle tüllenen şafakları süzer; nabızları, soluklarını hiç kesmeyen mısralarla atar:

'Hiç durma koş süvarim, koş bu nûrlu ufukta!'

Nurlu ufkun az gerisinde, şu'le olurlar, lem'a olurlar, berk olurlar... Berk-i Bekr'e mihmân olurlar. Başları hep mum gibi önlerindedir; ama yanıp da aydınlatmaya teşne olurlar. Işığa hasret en karanlık gecelerde ve hazanla sarsılmış bağlarda, çeşit çeşit ışık oyunları gösterirler. Her yerde ışıktan bir sürü izler bırakırlar. Güneşi asla batmayan bir dünyanın nûruyla aydınlanır ve aydınlatırlar. Hep ışık besteleri sunarlar felekten... Şafaklar ağarır, bu aydınlık yüzlerle. Onlar, güneşlerin söneceğini bilseler de asla sönmeyi istemezler.

'Gün gelip güneşler sönse de, sen sakın sönme!'

Damla olurlar, katre olurlar... Denizler gibi buharlaşıp yağmura koşarlar; bulutlar gibi boşalıp toprakta demlenirler. Yer yer, çevrelerini dalgalarıyla sularlar; zaman zaman, uzakları buharlarından oluşan bulutlarla serinletirler. Yakın-ırak demeden, her tarafa âb-ı hayat sunarlar.

Tıpkı yağmur yüklü bulutlar gibi, neşe olup, ümit olup, sevgi olurlar da şakır şakır her yana boşalırlar. Boşalırlar; muhabbete susamış kupkuru gönülleri, bostan-ı Cinân'a dönüştürürler.

Sonra...

Nağme olurlar, güfte olurlar... Gül türküleri söylerler... Sevgiden korolarının aks-i sadâları neşelendirir dağı taşı. Andelib-i Zîşan'la şereflenir sevda türküleri.

Sevgi olurlar, sevdalanırlar... Sevdaları büyür; mesafeleri aşarlar. Kara sevdaya tutulurlar; çölleri geçerler. Şefkatle tüllenirler; kıtaları kucaklarlar...

Sevginin sırlı anahtarıyla, paslı kalpleri açarlar; en katı tabiatları bal mumu gibi yumuşatırlar.

Çevrelerine sevgi mırıldanırlar, karşılaştıkları ruhları Güzel'e uyarırlar, çorak sinelere sevgiden tahtlar kurarlar.

Adımları sevgiden izler taşır; güneşin şuaları gibi. Şefkatten kanatlarıyla süzülürler arzın yüzünde. Her mevsimin yüzüne tebessümler yağdırırlar; hazan vurmuş gönüllere şebnem olup düşerler.

Ruhlarda sevgiden meş'aleler tutuşur, kalpler mürüvvetin fideliği hâline gelir, diller sevda türküsüne eşlik ederler.

Günümüzün tekmil sevdalıları, sevda türküsünün nağmeleri ve bu kutlu sevdayı duyup sezenler, sinelerini açıp bekleyenler, yüzyüzeler bu ümit şafağında.

Dünya, sevgiyle dönmeye devam ediyor. Yedi cihana hüzme hüzme ışıklar yağıyor. Nur Çağı'ndan renklerle doğuyor mehtap. Bin bir büyüyle ağarıyor sabahlar. Gökler yere rahmet döküyor, ufuklarda şafak söküyor.

Mele-i A'lâ'nın sakinleri, 'reh-i sevda'ya girenlerin yollarına su serpiyor; sevda türkülerini de tebriklerle alkışlıyorlar...

Sineleri her zaman mağmalar gibi köpürüp duran, sahabi fedakarlığını yaşatan, havari bahtına yetişen, ruhanilere de kardeş olma vasıflarıyla donanan bu kahramanlara gelince; her biri solmayan birer hatıra ve destanlık birer hikâye oluyorlar...

'Kim bilir, ne sürprizler var bu gelen şafakta..?'

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.