Onlar Gittiler...

Onlar gittiler. Aslında kimse onlara 'git' dememişti; zaman zaman gidilmesi gerektiğini duyuyor, içlerinden duyduklarını gerçekleştirmeye yönelik bir takım hisler geçiriyorlardı.

Gidilmesi gerektiğini düşündükleri için gittiler, annesine babasına neden gitmek gerektiğini anlatamadılar ama gittiler.

Anneleri, babaları, yakınları ve arkadaşları birçoğuna memur olmaları, masa başında oturmalarını tavsiye ediyorlardı, "Salla başını al maaşını" telkininde bulunuyorlardı.

Onlar birçoğunun ismini bile bilmedikleri memleketlerde, dillerini, adetlerini, alışkanlıklarını, inançlarını bilmedikleri insanlara bir şeyler vermek ile memurlarmış gibi hissediyorlardı kendilerini. Hem zaten orada da masa başında duracaklardı; kendilerini dinleyen öğrencilere sevgiyi, hoşgörüyü, insanlığı, dünya üzerinde bulunuşumuzun gayesini anlatacaklardı. Hem zaten onlar, eğitmeye çalıştıkları, bir şeyler vermek için çırpındıkları her öğrenci doğru bir şey söylediği, yaptığı zaman başlarını da sallayacaklardı. Ve onlar, maksatları olmadığı halde, gerçekte kazanacaklarının yanında hiçbir değeri olmayacak kadar bir miktar para da kazanacaklardı.

Onlar neden gitmeleri gerektiğini anlatamadılar; anlatmaya çalıştıkları da anlattıklarını anlayamadı zaten.

Onlar gittiler; geride o güne kadar oluşturdukları çevrelerini, arkadaşlarını, kardeşlerini, anne ve babalarını bırakarak gittiler, bir hasret dağı oluşturarak, bir gözyaşı denizi bırakarak geride.

Gitmeleri gerektiği söylenmişti, onlar da gittiler.

Gittikleri yerlerde kendilerini ne kadar büyük bir sıcak, ne kadar büyük bir soğuk, ne kadar büyük bir sıkıntı, ne kadar büyük bir yük beklediğini bilmeden, aldırmadan gittiler.

Bazılarının gittiği yer daha önce hiç hissetmedikleri, hiç bilmedikleri kadar soğuktu. O soğuk dokunmadı onlara, okul açmalarına mani olmak, geciktirmek ya da onları geldikleri gibi ülkelerine göndermek için kırk dereden su getirenlerin yüzlerinin, hal ve tavırlarının dokunduğu kadar.

Gittikleri kimi yerlerde onlardan korktular; Türkiye gibi bir ülkede rahat bir hayat sürmeleri mümkün bu insanlar Sibirya'da, Moğalistan'da, Tayvan'da, Nijerya'da; soğukta sıcakta, yağmurda çamurda bunca çileye boş yere katlanıyor değillerdi ya; kesin vardı bir bildikleri, zihinlerinin arkasında sakladıkları!

Onlar gittiler; ardında bıraktıkları fırsatları umursamadan, dökülen gözyaşlarına bakarak "yoksa kalsam mı?" gibi bir düşünceye kapılmadan, karşılaşacakları sıkıntılara aldırmadan.

Çok zor şartlar altında başladılar hemen her şeye: Kim oldukları bilinmediği, kendilerinden şüpheler duyulduğu için okul yapabilecekleri bina ya da arsa bulamadılar. Buldukları yerlere yapamadılar, yaptıkları yerleri açamadılar...

Her şeye rağmen yapmayı başardıkları okullar için öğrenci bulamadılar, kendi rüştlerini ispat ettikleri zamana kadar bunun sıkıntısını yaşadılar.

Onlar, kendilerine emanet edilen öğrencilere kısa zamanda o kadar şey vermişler di ki kendisine bu kadar şey verilen öğrencilerden biri olabilmeleri için anne ve babalar, çocuklarını bu okullara kaydettirebilmek için birbiriyle yarışır hale gelmeye başladılar bir süre sonra. Okulların kapasitelerinin birkaç katı talep olduğu için sınavla seçmek zorunda kaldılar öğrencileri, her ne kadar gönülleri tümünü eğitmeyi arzulasa da...

Sevgiyle, imanla, aşkla ve muhabbetle yoğrulmuş bilgiye susamıştı gittikleri topraklar, o topraklar üzerinde yaşayan insanlar. Anadolu'nun nefesi ile dirilmişler, yepyeni bir ufka ulaşmak için gerilmişlerdi. Anadolu da bu ihtiyacı hissediyor; kendinden verebildiği kadar veriyor, veriyordu. Anadolu verdikçe eksilmiyor, artıyordu...

Onlar önden gitmişlerdi; kendileri gibi düşünen bazıları kendi içlerinde "gitsem mi kalsam mı?" tereddüdünü yaşarken, hedeflerine varmışlardı bile.

Onlar gittiler. Sonra yüzler, binler gittiler: Her gittikleri yere Anadolu götürdüler. Sevginin, saygının, muhabbetin beşiğinden dünyanın geniş bir coğrafyasına bu değerlerle dolu, dokunulduğu zaman hıçkıra hıçkıra ağlayacak yürekler götürdüler.

Onlar gittiler ve sahip oldukları hemen her şeyi gittikleri yerdeki insanlara verdiler. Onlardan faydalanmak değildi maksatları, onlardan bir şey kazanmayı ya da onları sömürmeyi düşünüyor değillerdi. Gönüllü olarak kendilerini, mesailerini dünya insanlığına feda etmişlerdi; onlar kendilerini bu işe vermişlerdi!

Sonra bir zaman oldu onlar döndüler, yanlarında sevginin, muhabbetin açan tomurcuklarıyla. Onlar giderken Anadolu kokuyorlardı; döndüklerinde yanlarında getirdikleri de!

Dillerini, adetlerini, alışkanlıklarını, ahlaklarını bilmedikleri diyarlara gitmişler, dilimizi, adetlerimizi, alışkanlıklarımızı, ahlakımızı bilenlerle birlikte dönmüşlerdi!

Onlar kendilerinden verebileceklerinin en azamisini vermişler, ama bir damla bile eksilmeden, tam tersine artarak, çoğalarak dönmüşlerdi!

Artık annelerine, babalarına, arkadaşlarına, yakın çevrelerine neden gittiklerini daha kolay anlatabilir, anlattıkları da onların niye gittiklerini, gördükleri sayesinde fazla bir izaha gerek kalmadan anlayabilirlerdi! Gittikleri vakit onlara gönül koyanlar, şimdi elleri patlayana kadar, yüreklerinden taşana kadar onları alkışlayabilirlerdi.

Onlar iyi ki gitmişlerdi...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.