Türkiye Dünyaya Sesleniyor

Reklamlardaki son bayram kliplerine bakabildiniz mi? İlk kez içinde tüm dünya renklerinin barındığı bir Ramazan Bayramı tebriği gördük...

* * *

"Dünyalılaşma" Amin Maalouf'un kullanmayı çok sevdiği bir ifade. İlk işittiğinizde bir Asyalı veya Müslüman olarak, ABD Başkanı Bush'un milenyum için çizdiği "şer ekseni" donanımını hatırlatıyorsa da... "Medeni olanlar" ve "barbarlar" şeklinde sert/sekter bir ayrımı anımsatıyorsa da... Sizi ait olmadığınız bir "dünyalılığa" yükseltmeyi hedefleyen üstenci bir dili hissettiriyorsa da... Maalouf'un tüm Doğular için dillendirdiği o kötümser dünyalılaşması'nın, artık miadı dolmuş gibi. Çünkü "dünyalılaşma"yı değil, "dünyalılığı" yeniden düşünüyoruz ve Maalouf'un aksine, bu konuda, tek kutuplu bir tanımının olmadığına dair alçakgönüllü ama kararlı ve sabırlı deneyimlere de şahit oluyoruz, olacağız... Bu bağlamda Tayyip Erdoğan siyaseti ve Fethullah Gülen tarzı gönüllülük hareketi, Türkiye çıkışlı iki metod olarak izlenmeye değer... Her iki hareket de "dünyevileşme" kaygıları çerçevesinde bir takım dini tenkidlere uğruyorlarsa da, kendi tenkitçilerini de temsil etme kabiliyetini haizler, çünkü cümlelerini tüm dünya için kuruyorlar.

* * *

"Zamanın havası", Doğu Blokunu çökerttikten sonra, ABD tipi yaşam tarzını (fast food'dan, İngilizce'ye kadar), tüm dünyayı mavi bir kasabaya çevirecek cinsten esmişti. Küreselleşme dediğimiz şey, alt kimlikler ve derin aidiyetler üzerinde ölümcül etkiler bırakarak, dünyalılaşmayı beceremeyen nice diller ve halkları, yeryüzünden silmeye azmetmişti. Bu tek tipçi modüler benzeşim gücü, bir yandan küresel yeni hegemonyayı yayarken, diğer yandan alt ve dip kimliklerin kendilerini korumak adına daha çok içlerine kapanması ve çeperlerini tahkim etmesi sonuçlarını doğuruyordu.

Bu bağlamda; "Yerli" olanın radikal bir tehlike olarak tarif edilmesi, Maalouf gibi, kardeşlerine "dünyalılaşma"yı içeriden öğütleyeceklerin popülerliğini de arttırıyordu. Cristof Colomb'un beş yüz yıl kadar önce üstlendiği maskesiz o kabasaba rolünü, sofistike anlamda doğaçlayarak epey rafine halde sahneye koymayı başaran günümüzün pek çok aydınına, halen, "içerdeki yabancı" gözüyle bakılıyor... Yani bir endişe, tedirginlik varsa bu tek taraflı değil. Küreselciler nazarında yerli unsurlar ne kadar inatçı bir geriliğin, ayak diremenin simgesi ise... Dil, din ve kültürlerini yerel aidiyetleri ile yaşamaya devam etmek isteyenlerin nazarında da "dünyalılaşmak" yeni bir sömürge sistemi hatta asimilasyon tedirginliğine yol açıyor...

* * *

Peki bu ezberin bozulma ihtimali hiç mi yok? Dünyalılaşma gibi üstenci ve daha en başından yabancılaştırıcı bu çağrının dışında başka şeyler söylenemez mi? Konuşan sadece Batı mı olacaktır? Doğu'nun dünyaya dair siyasi ve ekonomik bir çağrısı olamaz mı? Doğudan veya üçüncü dünyadan birileri kalkıp, hukuk ve adalet çağrısını dillendiremez mi? Bozgunculuğa veya kan dökücülüğe yaslanmamış bir "dünyalılık" mümkün mü?

* * *

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Somali'deki insanlık çağrısını, "tüm dünyaya sesleniyorum" cümlesiyle başlatmasını bu yüzden önemsiyorum. Uzun yüz yıllar köleleştirilmiş halklarının kas gücü ve yer altı zenginliklerinden başka hiçbir değer atfedilmeyen Afrika, çok uluslu güya barış güçlerinin kana buladığı bir coğrafya... Somali'deki 1992'ye ait Türkiye fotoğrafı bile, Çevik Bir komutasında bombardıman edilen Mogadişu'yu getirir. Oysa Tayyip Erdoğan'ın Somali seslenişinde, imha etmek değil, "panteri evcilleştirmek" değil, temellük edip mağduniyete mahkum ediş değil... Onarmak, kurmak, dayanışmak, insanlığa dair hukuk çağrısı vardı... Dünyalı olmayan bir takım barbarları dünyalılaşmaya davet etmekten değil... Hepimizin bir dünyada, aynı kaderi paylaşan dünyalılar olarak insan onuruna yaraşır bir hayatı hakkettiğimize dair bir çağrıdır bu...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.