Fethullah Gülen'i Övdüm mü?
Sevgili dostlar, aramızda hiçbir nokta aydınlanmadan kalmamalı! İki gün önce "Boğazlayan-Boğazlıyan" meselesini sizlere aynen düşündüğüm gibi aktardım. Bugün, çok uzun zamandır "aklıma takılan" ve sizlerden "hâlâ hakkında mesajlar" aldığım başka bir konuya değinmek istiyorum.
Aklımdan geçenleri paylaşmadan sizlerden gelen bir tepkiyi örnek olması için aktarmak istiyorum; "...Tanıdığım, değer verdiğim Yiğit Bulut’u, büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla okuduğum Fethullah Gülen yazısından sonra kaybettim. O yazıyı, sadece yazılarından tanımakla kalmayıp, yüzyüze de görüştüğüm Yiğit Bulut’un bunları nasıl kaleme aldığına bir türlü anlam veremedim. Ve Yiğit Bey inanın, o günden bu yana yazdığınız her yazıyı okurken, o yazı beynimin bir ucunda asılı olarak bekliyor. Şunu yapmadım; sizi o yazıdan sonra bir daha okumamak üzere terkeden onbinlerce okurunuz gibi terketmedim. Çünkü hâlâ bir umut var içimde ve hep kendi kendime şunu soruyorum: Yiğit Bulut gerçekten böyle düşünüyor olamaz, olmamalı..."
Sevgili dostlar, değerli okurumun bahsettiği, bu köşede okuduğunuz "Ali Kırca o kaseti neden yayınladı?" başlıklı yazı.
Şimdi bütün açık yürekliliğimle burada sorguluyorum; o yazıda ne demek istedim!
Her şeyden önce şunu söyleyeyim; yazdığım tek bir "satırı" dahi kimseyi övmek veya yermek üzerinde kurgulamadım, kurgulamam. Her zaman objektif olmaya çalıştım, çalışırım...
Amacım her zaman "ana fikri" öne çıkarmak ve "altında sorulmayan bir soruya, 'burası da atlanmış' denen bir gerçeğe dikkat çekmek oldu".
Kendi siyasi görüşlerime hiçbir zaman "torpil" yapmadım! Doğru bildiklerimi savundum, risk aldım ama "haksızlık" yapmadım. Bugüne kadar haklarında yazı yazdığım hiçkimse "Bize haksızlık yaptı, gerçeği kendisine ispatladık ama aksini savundu" diyemez. Herkesi dinledim ve hep adil olmaya çalıştım.
"Fethullah Gülen" yazımı da değerlendirirken; "adil" ve "objektif" olduğumu bilerek değerlendirin. Ben, "içinden çıktıkları rahime" gittikleri "yeni yüksek maaşlı" kucaklardan "küfürler eden, ‘ona buna mektuplar başlıklı’ yazılar yazan" köşe yazarlarından değilim...
Hiçkimseye ne minnet ne de başkalarıyla birlikte olup "küfür" borcum var! Övmem de yermem de; sadece anafikri yazarım!
O yazının da anafikri gayet netti ve hala savunuyorum. Fethullah Gülen’i seversiniz, sevmezsiniz (zaten benim yazımın da asla "böyle subjektif bir detay" konusu olamaz)... Ama gerçeği de görmemiz gerekli; Türk kamuoyu, "subjektif baskılarla, Ali Kırca tarafından ve daha sonra birçok kanal tarafından yapılan yayınlarla" Gülen’i "yargısız infaz sürecine" tabi tuttu ve "Türkiye’den ayrılmak" zorunda bıraktı!
Daha açık yazayım; "siz Amerika’yı arkanıza alıp 28 Şubat’ı yaparsanız, İsrail’le "kanka" olup süreci desteklerseniz, sizin "buradan gitmek zorunda" bıraktıklarınız Amerika’ya gidince "söyleyecek bir lafınız" olamaz! Gülen "devletin o andaki politikaları" ile uyuşmayabilir, hatta daha da ileri gitmiş olabilir ama bunun metodu; "medya yoluyla yargısız infaz" ve sonrası "ülkeden gitmek zorunda" bırakmak değildir!
Hiçbir "büyük devlet" bunu yapmaz! Ben seninle "Oynamıyorum, sen burayı terket git" demez! Gel "Beraber ne yapabiliriz?" der! Fikirleri ne olursa olsun, kim olursa olsun; tezleri ve arkasında kalabalıkları olan herkes için "uzlaşma yeri burasıdır"!
Sevgili dostlar, şimdi sorun kendinize ve lütfen dürüst cevap verin; Gülen gitti de ondan sonra her şey daha mı iyi oldu! O zaman birileri "aktifti", şimdi de "başkaları" aktif! O zaman birileri "Şubatçıydı", şimdi başkaları "Şubatçı"!
Bir daha soruyorum, gitmek zorunda bıraktıklarımız sonrası "burada uzlaşma ve barış mı" oldu. Kavramlarda daha mı iyi "anlaşır" hale geldik!
Dediğim gibi hiçbir "büyük devlet" arkasında kalabalıkları ve tezi olanları "birlikte bir şeyler yapmak" varken, "medyaya kaset servisi" yoluyla kaçırtmaz! O gün bu yöntemi uygulayanlar "ne kadar büyük bir devleti" yönettiklerinin farkında değildiler!
Sonuç: Yüzde 100 objektif ve "hiçbir baskı" altında olmadan yazdığım yazıma sonuda kadar "anafikir" olarak sahip çıkıyorum. Lütfen "detayı atlamayın"! Amacım "övmek veya yermek değil", bugüne nasıl geldiğimizi "sorgulamak" ve "ortaya koymak"! Bugün "yargısız infazlar" yapıldığını iddia ediyorsak ve dürüstsek, hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, "o günleri de sorgulamamız" gerekli! Kimler, neden, nasıl bu ülkeden "apar topar" gönderildiler! Ben gazeteciyim. Atatürkçüyüm, laik devletten, bağımsız Türkiye’den yanayım ama bu "yandaşlığım" detayları sorgulamama "engel" değil! Her şeyi "bilinir" kılmak benim görevim!
Son söz: Bugün "Gazeteciler evlerinden alınıp götürülüyor" diyenler, 28 Şubat döneminde de "sadece görevi gazetecilik" olanlara sahip çıkmalıydılar, çıkmalıydık! Abdurrahman Dilipak ile "suyun formülünde bile ortak bir düşüncem olamaz"! Ama birileri istedi diye "gece evinden alınıp emniyete götürüldüğünde fikri ne olursa olsun, o adam gazeteci" diyebilmeliydik! Onu diyebilseydik bugün de "Hop ne oluyor?" derdik! O gün diyenler, zaten bugün de diyorlar! "Oncu, buncu" demeden lütfen "ana mesajı" sorgulayın! Bu "devlet bizim" ve "kol kırılıp yen içinde kalmalı"! Amerika destekli 28 Şubat, Amerika destekli başka bir yol açıyorsa "çözümü" acilen içimizde "bulalım"!
- tarihinde hazırlandı.