Yurtta yalan, dünyada yalan!
Zaman Gazetesi’nin, kurulduğundan beri önemli bir misyonu vardı. Özellikle dindar kesime karşı önyargılı eski medyanın yalanlarını ortaya çıkarmak. Meşrebine ve ekolüne bakmadan kime çamur atılsa, araştırıp işin aslını ortaya koymak muhabirlerin önemli işiydi. Sonunda bu haberler “Yalan Haber Dosyası” adıyla kitaplaştırıldı. Mesela, bazı gazeteler “kara ses” dedikleri Timurtaş Uçar’ın, Yenicami’deki vaazında laikliğe dil uzattığını yazmıştı. Kısa bir araştırma, Hoca’nın Yenicami’de konuşmadığını, hatta 7 yıldır vaizlik yapmadığını gösterdi. 3 bilirkişi raporu da konuşmanın Timurtaş Hoca’ya ait olmadığını tespit etmişti. Sonra muhafazakâr kesimde yeni gazeteler çıktı. Televizyon, radyo ve derken internet ortamında dindarlar sesini daha iyi duyurmaya başladı. AKP iktidarında, şimdi şaibeleri konuşulsa da el değiştirmelerle bunlara yenileri eklendi. Ahlak ve demokratik değerler yönünde kullanılsa ülkeye büyük katkı sağlayacak bu medyanın bir süredir tek işi, Hizmet’in ne korkunç bir terör örgütü olduğuna toplumu ikna etmek. Aynı kesim içinde de görüş farkı olabilir; bunlar medenice tartışılır. Ama yaşanan süreç çok farklı. Dün darbecilerle iş tutan eski medya, dindar kesimi nasıl karalayıp hedef gösterdiyse bugün de dünün mağduru bir kısım muhafazakâr medya Camia’ya aynısını yapıyor.
Ne doğrusunu söylemek ne ikaz işe yarıyor. Sanki İslamî ve insanî değerlerin gerektirdiği ahlakî ilkelerden çok, bu yüzyılın en büyük propaganda ustasının izinden gidiyorlar. Dinimize göre yalan münafıklık alameti ama o ustaya göre psikolojik harbin en önemli silahı: -Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.- Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır. -Hatalı olduğunuzu asla kabul etmeyin.- Kendinizi savunmak yerine, karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın.
Medyalarında yalan o kadar çok ki, düzeltmeye yetişmek zor. Bir bankanın 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu önceden bilip döviz alarak 2 milyar dolar kazandığı söylendi, yalan çıktı. Suudi Arabistan’daki okullarda beddua seansı düzenlendiği söylendi, orada Hizmet’in hiç okulu olmadığı çıktı. Fenerbahçe’yi Camia’nın ele geçirmek istediği söylendi ama Erdoğan’ın bu konudaki girişimleri ortaya çıktı. ‘Cemaat, askerî okul sınav sorularını dağıttı’ dendi. Genelkurmay yalanlayıp, öğrencileri mülakat ve spor testiyle aldığını duyurdu. ‘Bediüzzaman’ın köylüleri Cemaat’ten rahatsız’ dendi; yalanlandı. Başbakanlık’a böcek koyanların yurtdışına kaçtığı söylendi, o isimlerin dosyada olmadığı, birinin Türkiye’de, diğerinin bakan imzasıyla yurtdışı görevde olduğu ortaya çıktı. Utanç listesi çok uzun.
Bunlar içerideki yalanlar. Bir de yabancı ülkelere uzanan ve devletler arası ilişkileri riske sokacak yalanlar var. Böyle iftiralardan birinin yalan olduğuna Uganda’da bizzat şahit oldum. Bu gazetelerden biri, Müslüman aydın Dr. Şeyh Kaliisa’nın Hizmet’i ve Türk okullarını karaladığını yazmıştı. Kendisini bulup yazılanları söyleyince şok geçirdi ve “Utansınlar, 3 çocuğumun okuduğu okulları niye karalayayım?” dedi.
İktidar yanlısı 4 gazete bir gün aynı manşetle çıkıp, ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin 17 Aralık günü Avrupa elçilerine verdiği yemekte, hükümeti kastederek “Bir imparatorluğun çöküşünü izliyorum” dediğini yazdı. Elçi yalanladı, Türk Dışişleri ciddiye alıp ikaz bile yapmadı ama Erdoğan miting meydanlarında doğruymuş gibi kullanıp elçiyi kovmaktan söz etti. Bunun üzerine ABD Dışişleri, “Türk hükümeti, Amerikan yetkililerine yönelik bu tarz yanlış suçlamalara itibar etmedikleri konusunda bizi temin etti.” gibi, yalanın siyaseten kullanıldığını kibarca deşifre eden yazılı açıklama yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Kerry de Cenevre’de görüştüğü Davutoğlu’na, basın toplantısında içeride görüştüklerini “Ahmet sen mi söylersin, ben mi?” diye başlayıp “Bizim Türkiye’nin iç işlerine karışma niyetimiz yok.” dedi.
Daha büyük skandal, Erdoğan-Obama telefon görüşmesinde yaşandı. Erdoğan, atv’deki röportajında Fethullah Gülen için Obama’ya, ‘Ülkemdeki huzursuzluğun kaynağındaki kişi sizdedir.’ dediğini, Obama’nın da olumlu bakıp ‘Mesaj alınmıştır.’ dediğini aktardı. Ama konuyu yazılı olarak Beyaz Saray’a soran Washington’daki Türk gazetecilerin aldığı cevap bunu yalanlıyordu: “Sayın Gülen’le ilgili Obama’ya atfedilen cevap doğru değildir.” Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan, Beyaz Saray’la görüşmesini kamuoyuna doğru yansıtmamakla itham edildi.
Oysa yalanlar katlansa da gerçek değişmez. Bu açıkken kişisel bir savaş uğruna koca bir Camia’yı ve koca bir partiyi geçtik, devletin saygınlığını bile riske atmak korkunç. Değer mi?
- tarihinde hazırlandı.