İcma sempozyumu

İslâm dünyasının, ortak bir yol haritasında müşterek hareket edebilmesi için önce oturup konuşması ve anlaşması gerekiyor. 1918’de Rus esaretinden firar edip Türkiye’ye gelen Bediüzzaman Hazretleri’nin, zamanın genelkurmay başkanı ve başbakan vekili olan Enver Paşa tarafından karşılanıp, Şeyh-ül İslâm’lığa bağlı Daru’l- Hikmet’il- İslâmiye’de görevlendirilmesi sağlanmıştır. Bu görevlendirmede Enver Paşa yanında padişahın ve şeyhülislâmın da imzaları vardır.

Daru’l- Hikmet’il- İslâmiye, gelişen dünya olaylarında ve her gün yeni gündeme gelen meselelere çözüm getirmek için İslâm âlimlerini bir araya getirerek çareler aramıştır. Ama bu çok geniş mevzulara, bütün İslâm dünyasının kabul göstermesi için sadece Osmanlı ulemasının değil bütün Âlem-i İslâm’ın âlimlerinin de iştiraki gerekiyordu. Onun için Bediüzzaman Hazretleri o dönemde yazdığı Sünuhat isimli kitabında ilmen, ihlâsen sevilen ve sayılan bütün âlimlerin seçilerek İslâm âleminin her ülkesinden bu heyete katılmasını istemiştir. Böyle bir katılımla ortaya konulacak çözümlerin daha güçlü olacağını, kabul ve tesir açısından daha faydalı ve hayırlı olacağını söylemiştir. Bu teklif ve tavsiye bir asra yakın bir zaman sonrasında kabul görmüş gibi sanki şimdi hayata geçiriliyor. En azından bu hususta ciddi bir adım...

İlim adamları icmanın yanında, şûra ve meşveretin üzerinde de duruyorlar. Bütün bunlar, kronikleşmiş problemleri, bahtımızı kilitleyen paslı kilitleri açacak anahtarlardır.

Yeni Ümit ve Hira dergileri uluslararası bir sempozyum düzenleyerek "Ortak Yol Haritası İCMA ve KOLEKTİF ŞUUR" konusunda İslâm dünyasının seçkin âlimlerini bir araya getirdi. Dünyanın 81 ülkesinden katılımcı elitler vardı.

Diyanet İşleri eski ve yeni başkanları Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez beylerin ve Mısır eski Müftüsü Ali Cuma Bey’in konuşmaları birer mukaddime oldu. Sonra icma konusu enine boyuna bütün yönleriyle ele alındı.

Tebliğ sunan ilim adamları icma yanında, şûra ve meşveret üzerinde de durdular. Bütün bunlar, kronikleşmiş problemlerin, bahtımızı kilitleyen paslı kilitleri açacak anahtarları.

Efendimiz (sas) ümmetinin dalâlet ve yanlış üzerinde birleşmeyeceğini müjdelemekle icmânın ipuçlarını vermiştir. Ayrıca ümmetinin büyük çoğunluk mânasına gelen sevad-ı âzama tâbî olmasını istemiştir. Ümmetin büyük çoğunluğu dalâlet üzerinde icma etmez. Azınlık fikirlerde kalanlardır ki, zamanla hayâllere, ifrat ve tefritlere kapılarak dosdoğru yoldan sapmış; Sırat-ı müstakim dışında dalâlet fırkalarını oluşturmuşlardır...

Sempozyumdan bazı cümleler aktarmak istiyorum:

İcma, ulemanın aynı anlayışta birlik sağlamasıdır. Yoksa umerânın (siyaset adamlarının) anlayış birliği icma değildir.

Sünneti ve icmayı kaldırıp atarak Kur’an Müslümanlığında birlik sağlanacağını iddia edenler var. Sünnet ve icma olmadan Kur’an ile doğruyu bulmak zor olduğu gibi, İslâm dünyası paramparça olur. Eğer tâ başta Hz. Ebubekir döneminde sahabe Kur’an-ı Kerim’i bir Mushaf halinde toplayıp, "Kur’an bu iki kabın arasındaki Mushafın içindekidir. Bunun dışında kalanlar Kur’an değildir." diye İCMA etmeseydi, şimdi binbir şüphe, tereddüt ve vesvesenin oyuncağı olurduk...

Sahabe döneminde isimsiz müsemma İCMA olmasaydı pek çok konuda çok büyük sıkıntılar olurdu.

İmam-ı Maturîdi Hazretleri diyor ki: "Eğer sahabe efendilerimiz ‘Siz akşama geldiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. İkindi/yatsı vaktinde de ve öğle vaktine erişince de Allah’ı tesbih edin.’ (Rum Sûresi: 30/ 17- 18) âyetlerinden beş vakit namaz kılmayı icmâ üzere ortaya koymasaydı, sonrakiler âyetin mânasını beş vakit tesbih çekme olarak anlarlardı."

Gazalî Hazretleri, en kuvvetli delil icmâdır, diyor. Çünkü nass (Kitap ve sünnet) olmadan icma olmaz.

İcma sahih anlayışın tesbiti ve sürdürülmesidir.

Haber-i Vahid ile amelin câiz olduğu icmâ ile sabittir.

İcma, ifrat ve tefritten uzak olarak Kur’an’ı anlamaya da bir sınır getirmiştir.

Sahabe dönemindeki icma sebebiyle, sevilen, sayılan hem de çok güçlü ve arkası olan bir sahabe olmasına rağmen Sad İbni Ubade, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e biat etmemiştir ama hiçbir zaman için bir ayrılığa da vesile olmamıştır. Çünkü sahabe icmâ ile Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e tabi olmuş, ona da sırtını dönmüştür. Bu ve benzeri olaylardan anlıyoruz ki: İcma sahabeleri râşid bir toplum yapmış ve içlerinden râşid halifeler çıkmasına zemin hazırlamıştır...

Bugün şûra ve icmaya daha çok ihtiyacımız var...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.