Başınız öne eğilmesin

Yüzde 90’a yakın bir katılımın olduğu 30 Mart 2014 referandum ya da genel denilen yerel seçim sonuçları milletimize hayırlı olsun. 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihimizin birçok ilklerini içinde barındıran bu seçimin öncesi ve sonrası ile ülkemize neler kazandıracağını veya kaybettireceğini hep birlikte göreceğiz. Ümidimiz, beklentimiz, duamız hayırlara vesile olmasıdır.

Genel bir seçim analizi yapacak değilim. İlgi alanımı aşan bu hususa girmek yerine ısrarla seçimlerde taraf olduğu, sonuçlara göre de seçimi kaybeden ve mağlup olan tarafta gösterilen Hizmet ile alakalı birkaç hususun altını çizmek istiyorum.

Bir; seçimlerde Hizmet bir taraf mıydı? Nereden baktığınıza bağlı bu sorunun doğru cevabı. Siyasi parti olmadığı için taraf değildi. Ama Hizmet derken ülkenin Başbakan’ı tarafından düşman ilan edilen bir insanlar topluluğundan bahsettiğimizi unutmayalım. Son 4 aydır hükümete yakın gazetelerin manşetlerine, TV’lerin yayınlarına, köşe yazanlarının yazılarına, bakın isterseniz. Miting konuşmalarında kullanılan dil, yapılan hakaretler, nefretle söylenen yalanlar, atılan iftiralar bunu gösteriyor. Kimse inkâr edemez, iç düşman konsepti yeniden gündeme sokuldu bu süreçte. Veya cumhuriyet tarihimiz boyunca hiç yerinden kalkmayan iç düşman koltuğuna bu defa Hizmet ve onun fikri liderliğini yapan Hocaefendi oturtuldu.

Bu kadar kendinden emin bir şekilde konuşmamın sebebi; muhatabını düşman olarak görmeyen hiçbir insan daha düne kadar dost bildiği bir insan veya insanları bu kadar ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, şeytanlaştırıcı nefret dilini kullanmaz, kullanamaz. Kullanıyorsa bunu başka türlü izah etmeniz imkânsızdır. Baksanıza, psikologların ya suçunu gizlemek ya da birikmiş kin ve nefreti dışarı çıkarmak olarak nitelendirdiği hakaretler ve suçlamalar seçim sonrası ‘balkonun yıkıldığı’ zafer konuşmasında bile devam etti.

Gönül incitici, kalb kırıcı, sosyal barışı altüst edici, toplumsal huzuru rafa kaldırıcı ve karı-kocadan başlayıp vatan sathında birbiriyle münasebeti olan hemen herkesi karşılıklı düşman edici, dostluklarından uzaklaştırıcı o dilin söylediklerini tekrarlamak istemiyorum. İsteyen hafızasını yoklasın. Arşivlere gitmeye gerek yok.

Hizmet erleri şu anda bir taraftan dinin, ahlâkın, hukukun, demokrasinin yanında yerini alarak doğru zamanda doğru yerde bulunmanın, ilkesel duruş sergilemenin vicdani rahatlığını yaşıyor.

İki; 17 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrasında otoriterleşme kavramının kifayetsiz kalacağı süreçte yaşananlar. Hükümet eliyle devlete yapılan darbe demiştim ben bunu ifade ederken. Yolsuzluk iddialarının üzerini örtmek ve adı karışan her kimse veya kimlerse onları hukukun hakemliğine teslim etmemek için devletin ve hukukun içini boşaltan keyfi, kanunsuz, hukuksuz uygulamalar. Ne İslami, ne siyasi, ne hukuki ve ne de vicdani kriterlerle asla örtüşmeyecek fişlemeler, tayinler, tasfiyeler, yalanlar, iftiralar, yasaklamalar ve zulümler. Sırf Hizmet ile gönül bağı olduğu zannıyla “intikam timi” suçlamalarıyla kışın ortasında sağa sola sürülen devlet memurları. Halbuki bu ve benzeri hadiselerde devlet refleksi bu insanları kanunla sınırlandırılmış görevlerindeki ihmal ve kusurdan dolayı cezalandırmaktır. Tabii böyle bir suçlama ispat edilemeyince geriye kalan tek şey; tasfiyeler, tayinler vs...

Süreç ile alakalı daha pek çok şey sıralayabilirim ama gerek olmadığı kanaatindeyim. Sadece şu iki başlık halinde özetlemeye çalıştığım şeyler bu ülkede yaşayan herkes gibi Hizmet’e gönül veren insanların siyasi tercihlerinde rol oynayan hadiselerdir. Seçim sonuçları şunu gösteriyor ki bu hadiseler toplumun ortalama yüzde 45’i için bir mana ifade etmemiş. Etse bile “her şeye rağmen en iyisi” diyerek oyunu AKP’ye vermiş. Belki bu oran içinde Hizmet’e gönül veren insanlar da var. Hizmet’in ilke ve prensipler etrafındaki duruşunu kabullenmeyenler, ülkenin sürüklendiği yer konusundaki endişelere katılmayanlar. Mevcut verili durumu belki de istikrar diyerek tercihini belirleyenler. Olabilir. Saygıyla karşılarım.

Pekâlâ Hizmet bu süreçte nerede durdu? Herkesin bildiği gibi Hizmet baştan bu yana ilkesel bir duruş sergiledi ama kendisine gönül verenlerin şahsi tercihlerine de karışmadı. Sadece ilkelerini söyledi, bu ilkelere bağlı olarak somut veriler ortaya koydu ve kişiler perdelerle kapalı alanda oy verirken akıl ve vicdanının sesini dinleyerek kendi kararlarını kendileri verdi.

Yanlış mı yaptı?

Hizmet; referandum ve 12 Haziran 2011 seçimlerinde hangi gerekçe ile AKP’yi destekledi ise bu süreçte de AKP’yi desteklememeyi tercih etti. Çünkü ilk ikisinde yükselen trend demokratikleşmeden yanaydı, burada otoriterleşmeden. Şimdi soruyorum; yanlış mı yaptı?

17 Aralık’tan sonra “paralel yapı” denilerek kuru fasulye fiyatlarının artması dahil her türlü olumsuzluğun Hizmet ve Hizmet’e gönül bağı olan devlet memurlarının üzerine atıldığı süreç daha başlamadan çok önce, 13 Ağustos 2013’te GYV hukuki deliller ışığında bu devlet görevlilerine hukuki işlem yapılması gerektiğini söyledi. Yanlış mı yaptı?

Bırakın 76 milyonluk bir ülkenin Başbakan’ını, iktidar partisinin başkanını, sıradan hiçbir siyasetçinin yapmayacağı, yapmaması gereken toplumu kutuplaştırıcı dile, hakarete, yalan ve iftiraya demokratik tepkisini sandıkta göstermek istedi ve kendisini müdafaa adına yerel seçim bile olsa AKP’yi desteklemedi. Yanlış mı yaptı?

Yolsuzluk soruşturmasının üzerini kapatmak için hukukun içini boşaltan uygulamalara karşı dik durarak tavır aldı. Yaptıklarınız hukuken yanlış dedi. Dinen günah işliyorsunuz uyarısında bulundu. Ahlaken savruluyorsunuz diyerek nasihate durdu. İnancınızla, millete hizmet diyerek çıktığınız yolda verdiğiniz sözlerle ve hepsinden önemlisi çıraklık ve kalfalık dönemlerinizle çelişiyorsunuz; ustalık döneminde söylem ve eylemleriniz birbirini tutmuyor diye siyasilerin anladığı dilden konuştu. Yanlış mı yaptı?

“Dindar muhafazakâr” söylemlerle ortaya çıkıp hiçbir dinî kaide ile bağdaşmayacak, Kur’an ile alay etmeye kadar uzanan, kelâmî ve fıkhî açıdan alabildiğine sorunlu ifadelere karşı hiçbir şey demeyen, inandıkları dinî değerleri müdafaa sadedinde ağızlarını dahi açmayan insanlara karşı Müslümanca bir tavır aldı, Hz. İbrahim’in atıldığı ateşi söndürmeye giden karınca misal safını belli etti. Yanlış mı yaptı?

Vaazları, sohbetleri ve yazıları ile dinî kimliğinin oturmasında, şahsiyetinin şekillenmesinde, dünya görüşünün netleşmesinde çok büyük bir role sahip olan sevdiği, saygı duyduğu Hoca’sına yapılan hakaretlere karşı sessiz durmadı, o söylemlerinin talihsiz sahiplerine oy vermeyerek tepkisini gösterdi. Yanlış mı yaptı?

Dünyanın 160 ülkesinde nice fedakârlıklarla ülkemize, milletimize, dilimize, dinimize hizmet edenleri insanlık tarihinin en büyük terör örgütü benzetmesi ile haşhaşi adını verenlere, büyükelçilere verdiği emirle bu hizmet imkânını elinden almak isteyenlere hayır dedi. Yanlış mı yaptı?

En genel manada “meleği şeytan gösteren siyasi tarafgirliğe” taraf olmadığını ilan edercesine dinin, ahlâkın, aklın, mantığın, sağduyunun, vicdanın, insafın, iz’anın, hakkaniyetin, adaletin yanında yer aldığını gösterdi. Yanlış mı yaptı?

Eğer bütün bunlar yanlışsa, evet Hizmet bu ilkesel duruşu ile yanlış yaptı ve böyle yanlışa canlar kurban.

Son sözlerim, sizin dediğiniz gibi mağlubiyet veya onun verdiği mutsuzluk, huzursuzluk değil aksine Hizmet erleri şu anda bir taraftan dinin, ahlâkın, hukukun, demokrasinin yanında yerini alarak doğru zamanda doğru yerde bulunmanın, ilkesel duruş sergilemenin vicdani rahatlığını yaşıyor. Diğer taraftan ise “yolsuzluk yapılmış ama bize de pay veriyorlar” diyen ve böylece kalben dahi olsa zulme, günaha, harama iştirak edenleri anlamakta zorlanıyor. Zorlandığı bir nokta daha var. Keçecizade İzzet gibi “Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harab/ Eyler ânı müdahane-i âlimân harab” diyerek devletin ve hukukun çivisini çıkartan yanlışlıklara dur demeyen, diyemeyen ulema grubunu anlayamıyor. Allah büyük. Allah Alîm. Allah Basîr. O her şeyi görüyor ve biliyor. Bugün yalanlarla halkı aldatmak kolay, yarın Hakk’ın divanı var. Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı bir mizan var. Ayetin ifadesiyle ellerin, ayakların insanın aleyhine şahitlik yapacağı ve hiçbir şeyin gizlenemeyeceği hesap günü var. Sırat var, cennet var, cehennem var. Sadettin Ökten’in röportajında okumuştum. Der ki Sadettin Bey bir yerde: “Allah ile hesaplaşın, hesaplaşabilirseniz.”

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.