Bir âlimin portresi
"Kitabın ismi Başbakan'ın o talihsiz 'âlim müsveddesi' hakaretine nazire olmuş" denilmesi ihtimaline binaen; hayır, "Bir Âlim Portresi" mezkur nefret sözünden çok önce gündemde olan bir isimdi. Hocaefendi'nin çeşitli İslami ilimlerdeki düşüncelerini ve bu düşüncelerden hareketle yerini belirlemek amacıyla yazılacak makalelerin konu başlıkları yaklaşık iki yıl önce kararlaştırılmıştı. Makalelerin yazılması, toparlanması, gözden geçirilmesi, dizgisi, tashihi, derken yayımlanması şimdilerde oldu. Dolayısıyla kitap o hakaretlere cevap mahiyeti taşımıyor; çünkü hiçbir ilmî delille temellendirilemeyecek içi boş, dışı boş, altı boş, üstü boş sözleri ciddiye almak da boş. Bununla beraber, mütehayyir bir kısım insanlara meselenin özünü anlatmak işin başka bir yanını teşkil eder.
Yaşayan insanların hayatlarını "doğduğu günden kitabın yayımlanacağı güne kadar" diyerek biyografik bir tarzda kaleme almak bir ölçüde kolay. Biyografisi yazılan kişinin ilgi alanını merkeze alır ve yazarsınız. Fakat aynı kişinin ilmî kimliğini, düşüncelerini, düşüncelerinin hayata taşınmasını merkeze alarak bir değerlendirme yapacaksanız, yapılan çalışma biyografi olmaktan çıkar, başka bir şey olur. İşte burada karşımıza büyük bir zorluk çıkmaktadır: O şahıs hayatın tabii akışı içinde düşüncelerini yeniliyorsa hangi düşüncesini esas alacaksınız?
Ulema geleneği içinde bir âlim
Bir Âlim Portresi bu zorluğun gün yüzüne çıktığı bir eser bana göre. Çünkü söz konusu olan Osmanlı medrese uleması geleneği içinde yerini alan bir âlimdir, Hocaefendi'dir. Bir başka ifadeyle, İslami ilimlerin sadece bir dalında uzmanlığı olan, eserleri o alanla sınırlı bir insan değildir. Fıkıh, tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf, tarih, siyer gibi İslam'ı ilgilendiren her bir ilim dalında ansiklopedik malumata sahip, sözün akışı içinde konudan konuya geçen, İngilizcedeki kavramla "interdisciplinary", disiplinler arasında mekik dokuyan çok yönlü biridir ki, Beşir Gözübenli bu hususu kitaptaki makalesinin girişinde enfes bir şekilde ele almış.
İkinci zorluk: Hocaefendi tabir caizse adeta bir düşünce fabrikası ya da tek başına bir "think-tank" kuruluşu gibi çalışan, yukarıda zikrettiğim dinî ilimlerin yanı sıra hayatın sair alanlarında da hemen her gün yeni düşünceler üreten, eski düşüncelerini yeni şartlara göre geliştirerek değiştiren, gerektiğinde eski düşüncelerine, "o günkü şartlarda doğruydu ama bugün yanlış" veya "dün de yanlışmış, şu husus aklıma hiç gelmemişti, halbuki o, sonucu mutlak manada etkileyen bir faktördür" diyebilen bir insan. O zaman bu görüşlerin hepsi bilinmeli ve bütüncül bir bakışla değerlendirilmeli. Bu zaviyeden bakınca bazı yenilenmiş düşüncelerin, makaleleri kaleme alanlar tarafından muhtemelen bilinmediği ortaya çıkıyor bana göre. Mesela, furûu fıkha dair bazı yaklaşımların misallerle değerlendirildiği makalelerde 80'li yılların ikinci yarısında seslendirilip 90'lı yılların başına kaleme alınan eserlere atfen aktarılan görüşler. Ben biliyorum ki, hilafetin Kureyşiliği, Suud yönetiminin bid'at kavramına bakışı gibi konularda şimdi farklı görüşlere sahip Hocaefendi. Bir eksiklik midir bu? Bugünkü Hocaefendi'yi yansıtma adına bir eksiklik olarak kabul edilebilir ama yeni çalışmalara kapı açması, dün-bugün mukayesesine zemin hazırlaması itibarı ile bir zenginlik sayılabilir. Makale yazarları için olmasa bile Hocaefendi'nin mevcut düşünce dünyasını dar bir çevre ile sınırlı kalıp zamanında ilim dünyasına yansıtamayanlar için bir eksikliktir.
Madem eksiklik dedik, bir eksikliği daha vurgulayarak devam edelim: Neden bu kadar geç kalındı? Hocaefendi bizim dünyamızın insanı. 75 yıllık hayatında bazıları vaaz ve sohbetlerden derleme, bazıları ise bizatihi kendi kalemi ile yazıya döktüğü 70'ten fazla esere imza atmış bir insan. İslam kültürünün özünü ve temelini teşkil eden sohbetlerinden oluşan müdevvenatı bir insanın yıllarca dinlese dahi bitiremeyeceği çoklukta. Yazılı eserlerinin bazıları dünya dillerine çevrilmiş son 15-20 senede. Her geçen gün yeni diller ilave ediliyor tercüme listesine.
İşte meselenin püf noktası da burası. Tercüme edilen eserler o dillerin konuşulduğu coğrafyada eserin konusuna göre ilgili çevrelerin dikkatini çekiyor. Dile getirilen düşünceler akademik çalışmaların konusu oluyor. Sosyal bilimlerde kendini bütün dünyaya kabul ettirmiş nice üniversite bu konferanslara kapılarını açıyor; ilim adamları tebliğler sunuyor, biyografi çalışmaları yapıyor, Hocaefendi'yi TV ekranlarında müzakere programlarına konu ediyor, hatta müstakil belgeseller çekiyorlar.
Aynı türden derinlikli bir yaklaşımı kendi ülkemizde maalesef görmüyoruz. Üzülerek ifade edelim ki, belli kesimler tarafından tam aksi bir yaklaşımın sergilendiğini müşahede ediyoruz. Bu da bizim yukarıda ilme ve âlime bakışımız özelinde dünya ile aramızdaki farkı gösteriyor. Benim şahsi kanaatime göre o fark, fark denilip geçiştirilemeyecek kadar büyük bir uçurum. O dünyalarda olduğu gibi, bizde de önyargılardan uzak, ilmin ve düşüncenin namusuna yaraşır, objektif bir tavır ne zaman sergilenir bunu kestirmek zor. Bir Âlim Portresi bu açıdan, tabu haline gelmiş bir zihniyetin yıkılmasına vesile olur inşallah. Bu yazılanları hayal mahsulü bulanlar için bir örnek vereyim: Benzer bir çalışma yıllar önce ilk defa İngilizce olarak yapıldı ve yayımlandı. Koordinesini ve editörlüğünü İsmail Albayrak'ın yaptığı kitabın adı Mastering Knowledge in Modern Times: Fethullah Gülen as an Islamic Scholar.
Bir Âlim Portresi, 11 ayrı mevzuda farklı isimlerce kaleme alınan makalelerin toplandığı bir derleme. Eserin editörlüğünü, eski Din işleri Yüksek Kurul Başkanı, İslam hukuku profesörü Hamza Aktan hocamız üstlenmiş. Usul ve fürûu fıkıh, mezhepler tarihi, kelâm, tefsir ana bilim dallarında seçilmiş konu başlıklarına göre makalelerin yanı sıra, kitapta psikoloji, din eğitimi ekseninde çocuk eğitimi ile genel manada Hocaefendi'nin sosyal bilimlere bakışını değerlendiren makaleler yer alıyor. Kendi alanım olduğu için mi bilmem ama Beşir Gözübenli'nin Hocaefendi'ye ait "usul-u fıkıh medeniyeti" tespitini açması, ardından hüküm istinbatında önemli bir yere sahip olan örf ve âdet kavramına yine Hocaefendi'nin getirdiği farklılığı ve nihayet objektif-sübjektif mükellefiyet kavramlarını izahı oldukça dikkat çekici.
Kitapta emeği geçen herkese teşekkürler. Farklı perspektiflerden bakarak bütüncül bir âlim portresi sunan bu kitabın ufkumuza yeni açılımlar kazandırması ve benzer çalışmalara öncülük etmesi dileğiyle.
- tarihinde hazırlandı.