Suç ve ceza şahsîdir
Soma’nın yaraları sarılmadan “Yeni Türkiye” söylemlerine rağmen “Eski Türkiye” jargonuna geri dönülmesini acı acı izliyorum. Bazı il ve ilçelerde yenilenecek olan yerel seçimlerin bunda etkisi olduğu muhakkak. Yapılan konuşmalar bunun delilleri ile dolu.
Yolsuzluk soruşturmaları tartışmalarının çok yoğun yaşandığı günlerde dile getirmiştim. Tûme b Ubeyrik örneğini vermiş ve bir Yahudi’nin beraatı için Kur’an’ın 10 tane ayet indirdiğini yazmıştım. Sorulan sorular bunu bir kez daha dile getirmenin gerekli olduğunu gösterdi. Şimdi farklı bir açıdan dile getireceğim aynı hususu.
Hem İslam hem de diğer dinler açısından suç ve ceza şahsîdir. Kur’an bunu şöyle ifade eder: “Herkes ne kötülük işlerse kendi aleyhine işler. Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.” (En’am, 164)
Evrensel değerler açısından; İnsan Hakları Beyannamesi ortada. 111. madde: “Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.”
Eğer ortada bir suç ithamı varsa, o suçun önce bir faili olması, ardından onun ispatı gerekir. Sonra? Sonrası malum; suç ve cezada kanunilik de esas olduğuna göre, söz konusu suç ispatlanıyorsa, kanunda yeri varsa, hukukî müeyyideler devlet eliyle uygulanır.Hukukî açıdan; altında ülke olarak imzamız olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, madde 6: “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” iç hukukumuza göre de değişen bir şey yok. Türk Ceza Kanunu’nun 5237 sayılı kanununun 20. maddesi: “Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” Devamında tüzel kişilere cezai yaptırım uygulanamayacağı, suçta kast ve taksir unsuru anlatılıyor. İsteyenler bakabilir.
Peki ya ahlak ve vicdan. Farz edelim ki yukarıda üç ayrı açıdan sıraladığımız suçun ve cezanın şahsîliği ile alakalı bağlayıcı hükümler yok; bir insan olarak dini değerlerle bezenmiş ahlak, insanlığın ortak kazanımı sayılabilecek bilgi ve tecrübe ile oluşmuş bulunan etik açısından durum farklı mıdır? Elbette değildir; yukarıda ifade ettiğimiz gibi ahlak, etik ve ölmemiş insan, vicdanî suçun şahsîliği konusunda din, evrensel değerler ve hukuk ile aynı noktada buluşacaktır.
Bütün bunlar devlet adamları başta olmak üzere hepimize şöyle davranmamızı emrediyor; genelleme yapamazsınız. Eğer ortada bir suç ithamı varsa, o suçun önce bir faili olması, ardından onun ispatı gerekir. Sonra? Sonrası malum; suç ve cezada kanunilik de esas olduğuna göre, söz konusu suç ispatlanıyorsa, kanunda yeri varsa, hukukî müeyyideler devlet eliyle uygulanır.
Bir misal üzerinde söyleyeyim; ben niçin oy vermiş olduğum iktidar partisinin bir veya birkaç üyesinin yapmış olduğu yanlısı üstleneceğim ki? Kanunun kendisini sınırladığı iş tanımının dışına çıkıp görevini suistimal ettiyse; kanuna göre suç sayılan rüşvet, yolsuzluk, zimmet, ihtilas, adam kayırma suçlarını irtikap ettiyse, o partiye güvenmiş, itimat etmiş ve oy vermiş ama helalinden para kazanmak için evi ile işi arasında mekik dokuyan bir insan olarak benim ne suçum, ne kabahatim var ki?
Aynı yaklaşım algı operasyonunun bir parçası olarak ötekileştirilen, düşmanlaştırılan, şeytanlaştırılan ve günah keçisi ilan edilen toplumun diğer kesimleri için de geçerli? Ortaya koyduğu değerleri, ilkeleri, prensipleri, projeleri benimsediği topluluk içinde yerini alan birisi, aynı idealler etrafında buluştuğu bir başkasının işlemiş olduğu suçtan neden sorumlu olsun ki?
Sonuç şu; suç sabitse, o suç şahsîdir; ceza da şahsî olmak zorundadır. “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.” Bu demektir. Şu ayeti dikkatlerinize sunarım: “Sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi engellediler diye birtakım kimselere karşı beslediğiniz kin ve öfke, sakın sizin onlara saldırmanıza yol açmasın. Siz iyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Maide, 2)
İşin bir de suçla itham edilen kişinin kendisini müdafaa boyutu var ki; o çok daha kalp incitici. Firavun’un Hz. Musa’ya tanıdığı savunma hakkından bahsediyorum…
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/ahmet-kurucan/suc-ve-ceza-sahsidir_2220705.html
- tarihinde hazırlandı.