Sulh yolunu tutalım!
Hizmet-Hükümet arasında süren gerilim giderek Türkiye’nin kimyasını bozuyor. Aradan bir seneden fazla zaman geçti. Anlaşılan şu ki bu kavga ve çekişme büyük maliyetlere yol açıyor. Geniş bir kitle bu gerilime son verilmesi gerektiğini düşünüyor.
İnatlaşmanın manası yok. Son derece istikrarlı görünen ülkelerde bir anda iç savaşlar patlıyor, yüz binlerce insan hayatını kaybediyor, milyonlar yerinden yurdundan oluyor. Bir musibet içerden gelmişse o ülkenin yöneticileri, kanaat önderleri, alimleri ferasetlerini, basiretlerini kaybetmişler demektir.
Ortada bir sorun olduğu açık. Belki hiçbir şey göründüğü kadar basit değil. Belki karşılıklı bazı hatalar yapıldı. Bunların tabii ki sakin zeminlerde ve mümkün ölçülerde adaletli davranarak muhasebesi yapılmalı.
Birkaç gün önce sürecin en hararetli kalemlerinden biri Ahmet Taşgetiren Bey’in bir TV kanalında değerlendirmesi oldu. Taşgetiren “Cemaatin probleminin kendi varlığından kaynaklanmadığını” söylüyor. Dedikleri şu: ‘‘Camianın problem oluşu nerede? Bana göre varlığında değil, yürüttüğü hizmetlerde değil. Hiç kimse cemaate okul açtığı için, dershane açtığı için, sohbet yaptığı için, namaz kıldığı için, ‘Kimse Yok mu?’ Derneği kanalıyla fakir fukaraya yardım götürdüğü için kızmıyor. Böyle bir problem ortaya çıkmıyor… Problem nerede ortaya çıkıyor? Siyaseti yönlendirmeye çalışması, politika empozesi ve o politikaya uyulmadığını gördüğünde adeta devlet içerisindeki uzantıları siyaseti terbiye etmek için kullanma yönünde ortaya çıkıyor. Bir cemaatin siyasi düşüncesi olur mu, olur. Bir gazetede köşe yazısı yazar mı cemaat mensupları, yazar. İktidarı eleştirirler mi, eleştirirler. Cemaatlerin devlet içinde mensupları olur mu, olur. Yani şu cemaatin insanları olmasın, şu mezhebin insanları olmasın denemez. Ama cemaatin mensubu diyelim ki falanca yerde genel müdür. Normalde müsteşarına bağlı olması lazım, bakanına bağlı olması lazım. Yani dışarıdan cemaatin merkezinden kaynaklanan inisiyatifi devlet içinde kullanmaması lazım.’’
Bu tespitlerin tümü doğru. Pekiyi bir türlü çözülemeyen mesele ne? Eğer birileri cemaat asabiyetiyle Hükümet’e karşı kumpas kurmuşsa, yasa dışı dinlemeler yapmışsa bu suçtur, ayıptır, günahtır; mutlaka cezalandırılmalı. Bu da adil yargının bakacağı iştir. Güvenilir deliller ve belgeler ortaya konduğunda kimse şu veya bu gruptandır diye bu suçu işleyenlerin arkasında duramaz. Ama bunca zamandır itham oldu, ispat olmadı. Özel yasalar çıkarıldı, özel mahkemeler ihdas edildi yine de ispat olmadı. Suçlananlar her ne yapmışlarsa amirlerinin ve mahkemelerin kararıyla yaptıklarını söylüyorlar, hatta olup bitenlerin tamamından siyasi iradenin haberdar olduğunu iddia ediyorlar.
İkinci nokta, diyelim ki birileri suç işledi, neden Hizmet’in tamamı cezaya maruz bırakılıyor? Dershanelerin, okulların, finans kuruluşunun, yardım derneğinin, Kenya’daki öğretmenin, esnafın, tüccarın, medyanın suçu ne? Bu Kur’an’ın en temel ilkesini, suçun şahsiliği hükmünü ihlal değil mi?
Doğru olanı siyasetin adaleti, cemaatlerin hizmeti, entelektüellerin hikmeti üstlenmeleridir. O zaman gelin hep beraber şu noktalar üzerinde anlaşalım: a) Devlet gruplar karşısında tarafsız olsun, adaletli davransın; b) Hangi cemaat veya gruba mensup olursa olsun, kim kendi hükümetine karşı kumpas kurmuşsa yargılansın, adil mahkeme suçunu tespit ederse cezasını versin. Efendimiz’in dediğine uygulayalım: “Suçlular korunmaz!” c) Suçlar şahsidir, ferdidir, bütün bir Hizmet suçlanamaz; kuruluş ve yapılarını kökten yok etmek gibi intikamcı ve kolektif cezaya maruz bırakılamaz. d) Herkes eleştirsin, fikrini söylesin ama hakaret etmesin, tekfir etmesin. Edepli, nazik ve kibar dil kullanılsın. e) Hisleri, tutumları zihni algıları radikallerin kontrolünden çıkarmalı; teenniyle, temkin ve ferasetle yaşananlar teşrih masasına yatırılmalı. Çatışma ve kutuplaşma üzerinden kazanç sağlayan kimseye itibar edilmesin.
Bu kavgaya son vermeli. Aksi halde İslam dini, Müslüman ve dindar imajı ile İslam aleminin tamamı bundan büyük zarar görüyor. Ben bu görüşteyim, “Sulh hayırlıdır”dan başka çözüm göremiyorum. Bu satırları Mescid-i Nebevi’den yazıyorum. Ahirette Büyük Mahkeme’ye bu yazı elimde çıkmak istiyorum.
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/sulh-yolunu-tutalim_2274674.html
- tarihinde hazırlandı.