Darbecilikte 3. dalganın hedefi Fethullah Gülen Hareketi
'Darbe' sözü, yeniden gündemde...Ülkemiz siyasetinde zaten en sık kullanılan sözlerden biridir. Konjonktüre göre, sadece 'fail'leri değişir. Bu defa da öyle oldu.
Bundan beş-altı yıl öncesinde başlayan süreçte 'darbe' hazırlama suçlamasının 'şüpheli'leri arasında, bir kısım askerler, bazı profesörler, gazeteciler, yazarlar vardı. O yüzden gözaltına alınmışlardı. Tutuklanmışlardı. Yıllar süren davaları süresince hapiste kalmışlardı.
Sonraları ise, gerek duruşmalar sırasında, gerek karar aşamasında yaşananlar, hukuk ve mantık açısından büyük tartışmalara yol açmıştı. Şimdi -hele bazı davalarda sanıklar aleyhinde 'kanıt' olarak kayda geçen bilgisayar bulgularının sahte olduğu ortaya çıktıktan sonra- o davaların büyük kısmının büyük haksızlıklara yol açtığı anlaşıldı. Yeniden görülmeleri zorunluluk haline geldi.
* * *
Daha sonraki 'darbe'ciler arasında, 'gezici'ler yer aldı. Tabii, onlarla birlikte o olaylarda yaralananlara yardım eden doktorlar, onlara kapılarını kapatmayan otel sahipleri ve personeli, polisten kaçarken camiye sığınanları korudukları öne sürülen din adamları da 'suç ortağı' muamelesi gördüler.
Tabii, 'suç ortak'ları arasında basın da her zamanki yerini aldı. Sadece iç basın değil, dış basın da... CNN International ile BBC'nin geziyle ilgili yayınları niçin o kadar uzun oldu diye, ünlü televizyoncu Christian Amanpour'dan hesap soruldu. Tabii, onların arkasında, yerli ve yabancı 'faiz lobisi' mensupları vardı. Ayrıca, düşman devletler ile onların müttefiki olan diğer odaklar...
'Geziciler' hakkında açılan soruşturmalar sırasında, gezi gösterilerine katılanlarla birlikte bütün o şer odakları, iktidar sözcüleri tarafından topa tutuldu...
* * *
Şimdi de 'darbecilik' konusundaki 'üçüncü dalga' başlamış bulunuyor.
Bu 'dalga'nın hedefi daha somut: Bugünkü iktidar partisi yöneticilerinin bundan birkaç ay öncesine kadar 'hürmetlerini arzetmek'te hiç kusur etmediği Fethullah Gülen hareketi... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Ne istediler de vermedik?' sorusuyla ifade ettiğine göre, iktidar tarafından her dediği yerine getirilmiş olan cemaat hareketi...
Şimdi, malûm, 17 Aralık tarihinden itibaren o 'hareket'le AKP iktidarı arasındaki ilişkiler, belirli nedenlerle bozulmuş bulunuyor. O bozulmanın sonucu olarak da Fethullah Hoca hakkında internet yoluyla suçlama kampanyaları açılıyor.
O kampanyanın sloganı daha önce 'paralel devlet kurdular'dı. Şimdi buna 'darbe girişimi' suçlaması eklendi.
Bu girişimin kanıtları olarak Gülen'in, kayda alındığı öne sürülen bir telefon konuşmasında, AKP'li milletvekillerinden kendisine yakın olanların partilerinden istifa etmelerini istediği bildiriliyor. Telefondaki kişiye demiş ki:
"İdris Bal gibi yapsınlar. Milletvekilliklerini ellerinden alacak değiller ya... Onları zaten ikinci seçimde aday olarak koymayacaklar."
İdris Bal, malûm, partisinin son soruşturmalar sırasındaki tavrını eleştirdiği için, hakkında soruşturma açılan ve istifa eden AKP milletvekiliydi. (Hakan Şükür de AKP yönetimini eleştirenler arasındaydı. O da partisinden istifa etmişti.)
Ses kayıtlarında Gülen'le konuşan bir şahsın AKP'den bu şekilde istifa edebilecek milletvekili sayısının 78 olduğunu söylediği duyuluyor.
Bunun üzerinde belirli AKP çevrelerinin yorumları da şöyle:
Eğer AKP'den o kadar istifa olursa, AKP'nin Meclis'teki mutlak çoğunluğu sona erer. AKP dışındaki milletvekilleri çoğunluğa ulaşır ve AKP her istediğini yapamaz hale gelir.
Bu bir hükümeti düşürme girişimidir. Öyleyse bu bir darbedir. Sorumluları hakkında soruşturma açılmalıdır.
* * *
Şimdi, tabii, ortada pek çok soru var:
- İnternete düşen bu bant kayıtları doğru mu?
- '78 kişi istifa eder' diyen sesin bu iddiasının dayanağı var mı?
- Dayanağı olsa bile, gerçekleşmesi mümkün mü?
- Fethullah Hoca hareketinin öyle bir hedefe yönelik hesabı var mı?
Bu sorulara 'evet' diyebilmek, bence mümkün değil. Yani, 'telefondaki ses'in Meclis'teki istifaların sayısıyla ilgili hesabına inanılması güç.
Ama varsayalım ki, Fethullah Gülen'in hizmet hareketinde o hesaba inananlar var... Meclis'teki AKP'lilerden bir kısmına yönelik olarak bir telkin kampanyası açsalar... Deseler ki: "Partiniz başlangıçtaki hedeflerinden saptı. Zararlı işler yapıyor. Partinizden istifa edin..."
- Bu bir 'darbe girişimi' diye tanımlanabilir mi?
- Anayasa'da ve yasalarda bunu 'darbe suçudur' diye tanımlayacak madde var mı?
- Türk Ceza Kanunu'nda veya başka bir kanunda, milletvekillerine böyle önerilerde bulunanlar için konulmuş ceza var mı?..
Tam tersine: Demokratik ülkelerde, ne milletvekillerinin partilerinden istifa etmelerini önleyecek bir yasal engel vardır, ne de onlara bunu önerenlere verilebilecek bir ceza vardır.
Evrensel kural, bizim Anayasamızdaki gibidir. "Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. (Madde 68/1)"
Başka ülkelerdeki ve bizim ülkemizdeki siyasetin pratiğinde de, bu hakkın kullanılmasının pek çok örneği görülmüştür. Belirli bir partiden milletvekili seçilip de, daha sonra belirli gerekçeler öne sürerek milletvekilliğinden ayrılanlar, siyasi hayatlarına başka partilerde devam edebilmişlerdir.
Bu tutumlarının doğru olup olmadığının değerlendirilmesi, kamuoyunun işidir. Geçmişteki bazı istifalarda ve parti değiştirmelerde milletvekilinin siyasi veya özel çıkar hesaplarıyla hareket ettiği öne sürülmüştür. Bazılarının istifası ve parti değiştirmesi ise, tam tersine, olumlu görülmüş, 'ülke yararına' sayılmıştır.
Ülkenin yararına sayılan hareketlerden biri, çok partili hayata geçtiğimiz yıl başlatılan Demokrat Parti hareketidir. Partinin dört kurucusunun dördü de (Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan) o görevi CHP'den istifa ederek üstlenmişlerdir.
1955'te Demokrat Parti'nin basına ve muhalefete karşı çıkardığı kanunların demokratik kurallara aykırı olduğunu öne sürerek partilerinden istifa edip Hürriyet Partisi'ni kuranlar (Fevzi Lutfi Karaosmanoğlu, Turan Güneş, Fethi Çelikbaş ve arkadaşları) da öyleydi.
1969'da Adalet Partisi'nden ayrılıp Demokratik Parti'yi kuranlar (Ferruh Bozbeyli, Saadettin Bilgiç ve arkadaşları), 1970lerde CHP'den istifa ederek Güven Partisi'ni kuran Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları da benzer gerekçelerle hareket etmişlerdir.
1980 askeri müdahalesinden sonra o zamanki partilerin kapatılmasından sonraki gelişmelerde de benzeri hareketler eksik olmamıştır.
Bu hareketlerin hükümet değişikliğine neden olanları da görülmüştür. Bunlardan bazısı tartışmalı hale de gelmiştir. Ama o hareketler sırasındaki tartışmalarda, bunlardan hiçbirinin 'darbe' diye adlandırılıp suçlama konusu yapıldığı görülmemiştir.
Şimdi bu son bir buçuk aylık gelişmeler sırasında o da görülüyor. Telefon dinlemeleri sırasında kaydedildiği öne sürülen birkaç cümle, artık enflasyona uğramış olan o 'darbe' sözcüğünün kapsamına alınabiliyor. 'Vatandaşların partilere girme ve partilerden ayrılma hakkı' üzerine de bir 'Demokles kılıcı' asılmak isteniyor.
- tarihinde hazırlandı.