Diyanet imzalı rapor (Kendi dilinden F…: Örgütlü bir din istismarı) ve tavrımız
Diyanet, bir devlet kurumu olarak ne kadar baskı altında kalırsa kalsın belli bir çizgide durmasını bilmişti. 28 Şubat kadrosu dindarları itibarsızlaştırmak için camileri kullanmak istediğinde başarılı olamamıştı mesela. Siyasi irade, Diyanet Teşkilatını kullanmak isteyenlerin teklif ettiği kişilere görev vermeyerek, konjoktürel ve politik işlere teşkilatın bulaştırılmasına belli ölçüde engel olabilmişti. Böylece siyaset için ya da toplum mühendisliği yapmak isteyenlerin arzuları için dinin istismar edilmesine müsaade edilmemişti.
2010 yılı ya da Mehmet Görmez’li Diyanet, ne yazık ki minarelerine, minberlerine, mihraplarına kadar politikanın emrine girdi. Camilerden insanlar kovuldu. İsminden de belli olduğu üzere herkesi cem edip bir araya getirmesi beklenen camiler bir siyasi görüşün şubesi haline getirildi. Ve buradan sınırlı ölçüde cevap vereceğimiz rapor örneğinde olduğu gibi Diyanet Teşkilatı ne dinin, ne ahlakın ne de ilmi esasların kabul edebileceği ölçüsüz işlere girmekten kurtulamadı. Bu durumda, Suat Yıldırım Hocamızın yazısından alıntılayıp, “Din İşleri Yüksek Kurulu’u bu duruma düşürenler utansın!” deyip, geçebilirdik. Ne var ki, Diyanet imzasıyla bir yayın çıktı ortaya ve bu yayın çeşitli dillere çevrilerek dağıtılacak. Dolayısıyla en azından çarpıklıklara, yanlışlıklara, usulsüzlüklere dikkat çekmek ihtiyaç haline geldi. Yazının başında dikkatinizi çektiği üzere “Diyanet imzalı” kaydı koyduk. Zira böyle bir raporu bir diyanet mensubu hazırlayamaz. İmza onlara ait olduğu için biz de onları muhatap almak durumundayız.
Bugün Prof. Suat Yıldırım Hocamızın yazısını yayınlayarak başlıyoruz. Arkadan Zarurat-ı Diniye (dinin beş temel esası) açısından raporun eleştirisi yayına girecek. Raporu usul açısından eleştiren biraz genişçe bir makalenin ardından, çarpıtmaları gösteren bir tablo ile bu faslı bitireceğiz.
Cevap faslı şimdilik kapanmış olacak. 2010 yılından itibaren Diyanet üzerinden yürütülen din politikası, bir raporla kalmayacağı için bizim de durmamız beklenemez. “Mehlika Sultana aşık yedi genç” gibi “Din mühendislerinin” derin hayal kırıklıkları ile baş başa kalacaklarında şüphemiz yok. Ne var ki, Kitap, Sünnet-i Seniyye ve selef-i salihinimizin halisane içtihatları ile bizlere intikal eden dinimizi, yine onun evrenselliği içinde anlatmak boynumuzun borcudur. “Düşmanım sen benim hızımsın” diyen Üstat Necip Fazıl gibi çarpık faaliyetlerden daha da bir hız alarak Kitabımızı, Efenedimizi, mekarimi ahlakı tamamlayan dinimizi kendi mükemmelliği ve evrensel dinamikleri ile anlatmak için elimizden geleni yapacağız inşallah. Makaleler, broşürler, kitaplar… arka arkaya gelecek inşallah.
Siz kıymetli takipçilerimizin mail ve sosyal medya hesaplarınız vasıtasıyla yazılanları paylaşıp, muhtevasına kendi ilmi ve fikri derinliğinizle yeni boyutlar kazandırarak yayınlayacağınızı biliyoruz.
Rabbimiz bizleri ihlas ve samimiyetle dinini anlatma şerefiyle şereflendirsin.
Efendimizi tüm dünya insanlarına tanıtma ve sevdirme işinde muvaffak kılsın.
Ehl-i sünnet düsturlarını tüm dünyaya en anlaşılır şekilde ulaştırma şerefiyle şereflendirsin.
Amin.
Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın yazısı
- tarihinde hazırlandı.