Cemaati getirin!

Kimse kusura bakmasın ama özellikle iktidar medyasına bakınca, meseleyi ciddiyetle ele almanın imkan ve ihtimali kalmadı. Belki klişe olacak ve bazı ahbaplarımız alınacak ama 28 Şubat’a rahmet okutan bir öfke, kin ve akılsızlık hakim durumda. Yapılan yayınların gerçeklik ve vicdan ile bağı o kadar inceldi ki, kimse haberin doğruluğunu filan istemiyor ve aramıyor sanırım. Kendi cephesinin hoşuna gidecek, yüreğini soğutacak şeyler yayınlansın yeter. Durum böyle olunca, gelecekte meslek üzerine tez yazacak insanlar için muazzam bir iklim gelişmiş durumda. Nereye baksak yalan, iftira, abartma ve çarpıtma. Bunları, bugün muhatabın yüzüne çarpmanın anlamı yok, zira gözler dönmüş durumda. Fırtınanın dinip, suların çekilmesini beklemek zorundayız. O zaman tartışabiliriz ‘neler yaşadık?’ diye…

70’li yıllar da siyasi anlamda çok zor ve acı dolu yıllardı. Aradan neredeyse yarım asır geçiyor. Herkesin haklı, herkesin suçlu ve herkesin mağdur ve mazlum olduğu yıllar. Öyle ki, sanat bile bölünmeden nasibini almış ve bitme noktasına gelmişti. Bir tek Kemal Sunal filmleri vardı Yeşilçam’ı ayakta tutan. Şöyle ya da böyle, bir sosyal mesajı ve arka plan gerçekliği vardı darbeye kadar çekilen Kemal Sunal filmlerinin.

Şark Bülbülü bunlardan biriydi. Hem iç göçü, hem de hayata tutunma peşindeki garibanlığı anlatan güzel bir komedidir Şark Bülbülü. Ancak bir yönü vardır ki, enteresandır. Asabi gazino patronunun öfke nöbeti geldikçe ‘Bana Mazlum’u getirin’ deyip, getirttiği canlı kum torbası adamı pataklaması. Siniri geçince, ‘oh be rahatladım götürün’ diyordu.

Bugün öfke nöbetine girenin, canı sıkılanın ‘bana cemaati getirin’ demesi pek bir moda. Sadece Sayın Başbakan değil, öylesi bir furya oldu ki, bakanından vekiline, ilçe teşkilatından gençlik örgütündeki gencine kadar hemen herkesin ‘cemaat dövmek’ gibi bir rahatlama yöntemi gelişmiş durumda. Sadece siyasetçiler mi, hayır! Medyadaki uzantıları da denemesi ve sağlaması yapılmış bu yöntemi uygulayıp netice alıyorlar. Para, makam, şöhret uğruna sıkıştıkça ‘Cemaati getirin’ deyip başlıyorlar vurmaya. Lakin bu ‘vurarak sakinleşme’ huyu pek de iyiye alamet değil. Gidişat gibi... Hepiniz biliyorsunuzdur posta kutularından gazete çalan genci. Öylesine motive olmuş, öylesine kutsal vazife yaptığına inanıyor ki, başına bela olacak cümleleri peş peşe sıralayabiliyor. ‘Gazeteleri buradan bir aydır alıyorum.’ diyor mesela, ‘Arabamın arkası gazete dolu.’ diyor. Ve en tehlikeli olanı; niçin yaptığı sorulduğunda, “Dinime, imanıma küfrediyor bu gazete.” diyor.

Elbette sorulsa bir tek örnek gösteremeyecek. Zaten önemli olan gazetenin ne yazdığı değil, varlığı. Bunu en iyi, o genci nefretle dolduranlar ‘Mazlum dövücüler’ biliyor. Korkum o ki, bugün gazete çaldırıp, bunu din ve iman hizmeti gibi inandıranların, yarın -Allah muhafaza- daha fena şeylere sebep olmaları. Söyler misiniz, başka bir genç, eline silah alıp görüşünü beğenmediği birilerini hedef seçerek, ‘dinime imanıma küfrediyordu’ diyerek saldırırsa, bunun vebalini kim üstlenecek?

70’li yıllar da siyasi anlamda çok zor ve acı dolu yıllardı. Aradan neredeyse yarım asır geçiyor. Milletçe çok acı çektik, çok kayıp verdik. Ve korkarım ki bu gidiş, kardeşi kardeşe düşüren 70’li yıllara dönüş yolu gibi. Şahit olduğumuz gelişme ve manzaralar çok benziyor çünkü. Allah hepimizi muhafaza etsin, aklıselim versin.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.