İktidarın nefret söylemi ve Hizmet'e etkileri

İktidarın nefret söylemi ve Hizmet'e etkileri

İktidarın nefret söylemi ve yürütülen süreç, nedeniyle AKP'ye yakın duran muhafazakâr gruplar Hizmet Hareketi'ne mesafe koyarken, yolsuzluk ve hırsızlık karşısında dik durma, yoğun saldırıya rağmen yılmama tavrı, toplumun diğer kesimlerinde hizmete ilgiyi, merakı artırmıştır.

Kendiliğinden Cemaat'in yayınlarını takibe başlayan, destek veren, Bank Asya'ya para yatıranlar çıkmıştır. Son yaşananlar dindar-seküler, Alevi-Sünni, Kemalist-İslamcı ayrışmasının yumuşamasına katkıda bulunabilir. Hizmet Hareketi üzerinden muhafazakâr kesimlerle özellikle sol ve Alevi kesimler arasında yakınlaşma fırsatı doğmuştur. Değerlendirilebilirse sürecin toplumsal barışa hizmet etme, karşıt görüşler ve inançlar arasındaki duvarları kaldırma, uçurumları kapatma gibi yararı olabilir.

Yaptığımız mülakatlarda bu köprülere dair epeyce vaka anlatılmıştır. Bir muhatap, “Dayım solcudur, ama artık Zaman gazetesi okuyor. Kökten CHP'li, ama Zaman'a güveniyorum diyor.” demiştir. Görüştüğümüz gazetecilerden, “solcu meslektaşlarımızla şimdi daha rahat temas kuruyor, oturup konuşuyor ve birbirimiz anlıyoruz” tespitleri gelmiştir. Cemaat'e “AKP'nin yamacısı” şeklinde bakanların, saygı duyar hale geldiği görülmüştür. Aleviler daha önce kendi yaşadıklarının Hizmet'in başına gelmesinden dolayı empati yapmaktadırlar. Pek çok solcu “böyle bilmiyorduk!” diyerek aradaki duvarları kaldırmıştır. Bir görüşmeci, “Zaman abonesi için geziyorduk, Aydınlık gazetesine abone bir İşçi Partiliye gittik, kendimizi ve gazetemizi anlattık. “Zaman'a abone olur musun?” diye sorunca, “şimdiye kadar bunu bana teklif eden olmadı” dedi ve “Zaman gazetesine abone oldu” demiştir. Bir dershane müdürü, “daha önce öğrencilerimizin yüzde 80-90'ı muhafazakâr aile çocukları oluyordu, bu süreçte yarı yarıya sol görüşlü aile çocukları var. Onlara da maklube yediriyoruz. Çocuklarının Kur'an öğrenmesini bize sevinerek anlatıyorlar. Yeni bir çevreye açılmış olduk.” demektedir.

Süreç yeni köprülere ve otokritiğe fırsat oluyor!

Özellikle sol kesim, Atatürkçüler ve bazı liberaller AKP-Cemaat gerilimini önceleri sorgulamıştır. Zaman ilerledikçe eleştirel bir sitemle Hizmet Hareketi'nin hukuksuzluklar, otoriterleşme, yolsuzluklar karşısındaki duruşunu destekleme/takdir tavrı göstermişlerdir. Bu tablolar yılların biriktirdiği ideolojik tavırları, kamplaşmayı yumuşatabilirse toplum barışı adına kazanç olacaktır. Ancak diyalogların daha sistematik ve verimli hale getirilmesine ihtiyaç vardır. Yolsuzluk ve otoriterleşme karşısında Hizmet Hareketi'nin duruşu, kirli ilişkilerle arasına mesafe koyması diğer toplum kesimleri nezdinde muhafazakârların itibarını kurtarmıştır. Aksi halde genelleme yapılarak “işte dindarlar böyledir!” denebilecekti.

Hizmet mensupları süreçte dünyada benzerine az rastlanır ağır hakaretlere maruz kalmasına, kışkırtılmasına rağmen en küçük bir asayiş olayına karışmadı; taşkınlık yapmadılar. Zor bir sinir harbinden dengesini koruyarak çıktılar. Ancak Öcalan ve PKK, IŞİD, El Kaide için kullanılmayan ifadelerin kendilerine kullanılmasının Hizmet insanlarını ciddi yaraladığı görülmektedir.

Hizmet insanları yaşananlar üzerinden Allah'ın kendilerini silkelediğini, samimiyet testine tabi tuttuğunu düşünmekte; bunu bir kazanım olarak görmektedir. Bir muhatabımız “Hizmet içinde evrensel insani değerler ve haklar konusunda yeterli demokratik olgunluğa ulaşmamış bir kesim olduğunu; solculara, Kürtlere yapılan kötü muameleleri normal karşılayanlar bulunduğunu; Hizmet'e yakın medyanın diğer mağdurlara yeterince sahip çıkmadığını” ifade ederek, bu sürecin “bazı yanlışların fark edilmesine katkı sağlayacağını” belirtmiştir. Genel olarak Hizmet mensupları sürecin empati ve özeleştiri imkanı sunduğunu düşünmektedir. Bir muhatap, “Bugüne kadar toplumun diğer kesimlerine ayrımcılık yapılıyordu anlayamıyorduk; şimdi anlıyoruz. Görmek, bilmek başka bir şey! Şu anda biz bunu idrak ediyoruz. Bu süreç geçmişte dışlanan kesimleri anlama adına çok öğretici oldu.” demiştir. Bir başkası, “Bu dönemde davamıza olan inancımız daha da arttı. Zulüm ve haksızlığa karşı durmanın onuru, sükûneti içindeyiz. İhlasın, Hak rızasının önemini daha iyi kavradık, ama ülkemizdeki Müslümanların savrulmasına üzüldük.” demiştir.

‘Türk okulları’na baskı sonuç vermiyor!

Mülakatların bir kısmını yurtdışında çalışan Hizmet insanları ile yaptık. Yurtdışında hizmet eden Camia mensupları daha rahat ve endişesizler; ancak Türkiye'nin durumu için üzülüyorlar. Erdoğan'ın Hizmet aleyhine verdiği talimatların umulan etkiyi oluşturmadığı, kamu görevlilerinin taraf olmaktan kaçındıkları, ancak iktidardan çekindikleri için de mesafe koydukları ifade edilmektedir. Erdoğan'ın yurtdışındaki okulları hedef göstermesine ve devlet başkanlarına “okulları kapatın” telkininde bulunmasına rağmen bir-iki uygulama hariç, etkili olmadığı anlaşılıyor. Aksine bu süreçte “Türk okulları” olarak anılan kurumlar daha fazla dikkate alınmaya başlanmış, okul sayılarında artış olmuştur. Ancak pek çok ülkede halk ve yetkililer Türkiye'nin bir otoriterleşmeye doğru gittiğini, dünyada itibar kaybettiğini düşünmektedir. Avrupa'dan mülakat yaptığımız kişiler Avrupa devletlerinin Erdoğan'ın Avrupa'daki Türk vatandaşlarını siyasallaştırmasından, mobilize etmesinden kaygı duyduğunu ve bunun uzun vadede gurbetçilerin aleyhine olacağını ifade etmişlerdir. Erdoğan'ın yaptığı siyasi mitingler Avrupa devletlerini tedirgin etme yanında aşırı sağ partilere yabancı düşmanlığı noktasında malzeme vermiştir.

Medya, iktidarın kontrolünde

Mülakat yaptığımız 10 ayrı gazeteci en ağır ve sistematik baskının medyaya olduğunu, gazetelerin ve gazetecilerin baskıya direnemediklerini, zira iktidarın medya patronları üzerinde mali denetim araçlarıyla ve reklam üzerinden ciddi baskı ve kontrol kurduğunu söylemektedirler. Bir medya mensubunun söylediği, “Üst düzeyde, medya patronlarına bizzat Erdoğan tarafından baskı kuruluyor; ama baskı tedricen ve aşağıya doğru yürüyor. Sistematik ve süreklilik arz eden bir baskı var.” ifadeleri sektörün içinde bulunduğu vahameti ortaya koymaktadır. Gazeteciler medya sektöründe kamu kaynaklarına dayalı kirli bir çarkın döndüğünü, bunun ise düşünce özgürlüğünün, haber alma hakkının ipotek altına alınması olduğunu belirtmektedirler. Bu süreçte Hizmet'e yakın medya kurumlarının ve medya mensuplarının ağır dışlamaya, ötekileştirmeye maruz kaldıkları ve bir kamu görevi alan haber alma/yapma haklarının engellendiği görülmektedir. Katı akreditasyona rağmen bu gazetelerin tirajlarının etkilenmediği anlaşılmaktadır.

Sağ-sol ayrımı azalıyor

17 Aralık'tan bu tarafa paradoksal bir süreç işlemektedir. Bir yandan partizanlık artarken, öte yandan sağ-sol ayrımındaki keskinlik azalmaktadır. Zira artık muhafazakâr kitlelerin, dindar insanların farklı partilere oy verebileceği ortaya çıkmıştır. Bazı ulusalcılar Cemaat'e karşı AKP ile birlikte hareket ederken; liberaller, bazı Kemalistler AKP karşısında Cemaat'i desteklemektedir. Süreçle birlikte içte bazı zorluklar yaşayan Hizmet Hareketi, dış dünyada otoriterleşen iktidara karşı duran, sivil bir hareket olarak daha fazla ilgi konusu olmaktadır. 17-25 Aralık operasyonlarında görev alan polislerin iktidar tarafından sindirilmeye, susturulmaya çalışılması, hapse atılmaları, buna mukabil dik durmaları AKP karşıtı kesimlere moral vermiş; korku ve sindirme üzerine kurulmuş strateji çökmüştür. Bir siyasi partiyle örtüşmekten kurtuldukları ve yolsuzluk yapanlarla ayrıştıkları için süreç, Hizmet Hareketi tarafından “hayır” ve “muhasebe vesilesi” olarak görülmektedir.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_iktidarin-nefret-soylemi-ve-hizmete-etkileri-ii_2270106.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.