Algı devleti
Bir taraftan Sabah ve ATV’yi satın almak için ihale verdiğiniz herkesten yüz milyonlarca dolar zorla rüşvet alacaksınız, Urla’da üzerine bina yapılmaması gereken alanları sit olmaktan çıkartacaksınız, ucuza kapattığınız ve imarını değiştirdiğiniz bu arsalara villalar yapacaksınız, buna karşı çıkan vali dahil herkesin yerini değiştireceksiniz sonra da hiçbir şey yokmuş gibi ‘beni de dinlemişler’ diye şikayette bulunacaksınız. Burada konuşulması gereken, mahkeme kararıyla yapılan dinleme mi yoksa insanın tüylerini ürperten rüşvet ve yolsuzluk ifşaatları mı?
Bir taraftan ortadaki yüz kızartıcı hali örtbas etmek için mahkeme kararıyla yapılan dinlemeler hakkında bas bas bağıracaksınız diğer taraftan kanunsuz dinlemeleri gazetelerinizde sayfa sayfa yayımlayacaksınız. Ardından da bu usulsüz dinlemeleri ağzınıza sakız edip meydanlarda konuşacaksınız. Üstelik sayfa sayfa yayınladığınız telefon kayıtlarında suç olacak ya da dedikodusunu edeceğiniz hiçbir şey bulamayınca bir sürü kaseti kes-yapıştır yoluyla birleştirip oradan suç üretmeye çalışacaksınız. Yine de başaramayacaksınız.
Bir taraftan bakan çocukları, banka genel müdürleri evlerinde ayakkabı kutularına saklanmış rüşvet paraları yakalatacak, buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi savcıları, mahkemeleri siyasi operasyon yapıyor diye suçlayacaksınız, diğer taraftan emir eri gibi çalıştırdığınız TMSF üzerinden, siyasi bir rakibinizin 17 yıl önceki borcunu bulacak ve mallarına el koyacaksınız. Üstelik seçimlere sadece iki aya kala bunu yapacaksınız! Onlarla da yetinmeyecek, bu el koyma vesilesi ile meydanlarda rakibinizin ne kadar yolsuz olduğu iddialarında bulunacaksınız. Yargının yaptığı yolsuzluk ve rüşvet operasyonu siyasi olacak, sizin bizzat kendi elinizle rakibinize yaptığınız ise hiç siyasi olmayacak.
Bir taraftan döndürüp döndürüp Numan Kurtulmuş’un bir kaset komplosuna kurban gittiğini söyleyeceksiniz, elinizde bir tane delil olmadan bir camiaya kasten iftira atacaksınız, diğer taraftan dijital teknolojinin bu denli geliştiği bir vakitte böyle bir komployu kimin yaptığı anında belirlenebilecekken bunu ortaya çıkarmayacak, bu iftirayı bahane ederek birilerini töhmet altına atacaksınız.
Bir taraftan seçim meydanlarında Deniz Baykal ile ilgili kaseti sündüre sündüre kullanacaksınız, en ağır ifadelerle Baykal’ı suçlayacaksınız, bugün de insanların karşısına geçip ‘Baykal’a da komplo kurmuşlar’ diye yine birtakım yerleri ispatsız delilsiz zan altına almaya çalışacaksınız.
Bir taraftan Cenevre görüşmeleri öncesi ortaya çıkan Suriye’deki işkence fotoğraflarından sonra Suriye’yle savaş yazıları yazdıracaksınız, diğer taraftan daha o yazıların mürekkebi kurumadan Suriye’nin en büyük destekçisi İran’ı ziyaret edip ‘ikinci evime geldim’ diyeceksiniz. Burada mesele İran değil, mesele işinize neyin geldiği. İşinize geliyorsa en üst perdeden onu söyleyeceksiniz, yandaş medya ve yazarlar üzerinden de sadece algı oluşturacaksınız.
Bir taraftan bu kadar ayan beyan ortaya çıkmış suistimalleri, yolsuzlukları, haksız kazançları, görevi kötüye kullanmaları hiç ağzınıza almayacak, ortadaki rüşvet çarkından hiç bahsetmeyeceksiniz, diğer taraftan hiçbir delil ve mesnede dayanmadan birilerini laflarla töhmet altına almaya çalışacaksınız. Bunun hakikatle, gerçekle bir ilgisi olabilir mi? Bütün bunlar şunu gösteriyor ki, Başbakan ve danışmanları hakikatle ve doğruyla değil algıyla ilgileniyor, sadece bunu önemsiyor.
Ergenekoncular da aynen böyle yapmışlardı.
Bugüne kadar yalanlar üzerine inşa edilmiş bir şey biliyor musunuz?
- tarihinde hazırlandı.