İrtica ile Mücadele Eylem Planı
Ortada hiçbir suç yok ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne kumpas kurulmuş!!! Üstelik, tahliyeler kifayet etmiyor, bir de üzerine kumpas kuranlardan hesap sorulacakmış!!! İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı ya da kara propaganda sitelerini ne yapacağız! Bunun cevabı hazır… “Bütün belgeler sahte; kumpas var.”
İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın 4 sayfalık bilgisayar çıktısı, 4 Haziran 2009’da, Ergenekon sanıklarından Serdar Öztürk’ün bürosunda bulundu. Aramayı, Ergenekon soruşturmasına dahil olmayan Ankara Savcılığı (Savcı Hüseyin Görüşen) ve onun denetimindeki Ankara Terörle Mücadele Şubesi polisleri gerçekleştirdi. Baro temsilcisi Avukat Bayram Özkan, Serdar Öztürk’le aynı büroda çalışan avukatlar, Özge Evci, Çağrı Eryılmaz ve Gizem Ulusoy da hazır bulundu. Daha sonra, arama sırasında çekilen video, kamuoyuyla paylaşıldı.
Serdar Öztürk, belgenin sahte olarak düzenlendiğini ve Ali Fuat Yılmazer’in adamları tarafından oraya yerleştirildiğini, bu iş için Yılmazer’in Ankara’ya geldiğini iddia etti. “Yılmazer’in HTS kayıtları açıklansın” dedi.
Yılmazer, iddialara şöyle cevap veriyor: “Müfettişlere, İstanbul’da bulunduğumu ispat eden HTS kayıtlarını gösterdim. Ama, ancak katalog suçlarda HTS kayıtları dosyaya girebilir. Müfettişler, yasal yetkileri olmadığı için bu kayıtları resmi değerlendirme içine almadılar.”
Daha sonra, altında ıslak imza bulunan İrtica ile Mücadele Eylem Planı savcılığa ulaştı. İmzanın Dursun Çiçek’e ait olduğu, 4 farklı kurum tarafından belirlendi. Bunlar, TÜBİTAK, Adli Tıp, Emniyet ve Jandarma Kriminal idi.
Askerlerin daha fazla cezaevinde kalarak cefa çekmelerini istemem. Çünkü biliyorum ki, onlar, kendilerini cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli sanıyorlardı. O güne kadar siyasete hep müdahale etmişler, herkes onlara boyun eğmişti. Ailelerinden, eşlerinden, dostlarından ayrı düşüp mağduriyet de yaşadılar. Artık beyaz bir sayfa açmak gerekiyor. Fakat, herkes “Bizim hiçbir suçumuz yoktu” diye ortaya dökülünce, geçmişi hatırlatmak mecburiyetinde kaldım.
Cemaat, terör örgütü
İrtica ile Mücadele Eylem Planı içinde neler vardı bir hatırlayalım:
“AKP mensuplarının, ülkede ekonomik kriz varken lüks yaşantılarından taviz vermedikleri, bu durumun, hem İslam hem de halk adamı tavrıyla çeliştiği anlatılacak. Ermenistan ve Yunanistan konuları sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanı genişletilmeye çalışılacak. Okullarda, öğrencilere ait ibadet görüntülerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak Milli Eğitim Bakanı (Hüseyin Çelik) kamuoyu nezdinde yıpratılacak. AKP içinde ciddi bir bölünme yaşanıyor algısı yaratılacak.” Hükümetin yanı sıra, Gülen Cemaati’ni karalamak üzere de tasarlanan pek çok tertip vardı. Birini söyleyerek geçeceğim: "Işık evleri baskınlarında, silâhlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda, silâh, mühimmat, materyal bulunması sağlanacak, FG grubu, silâhlı terör örgütü kapsamına alınacak, soruşturmalar askeri yargı kapsamında yürütülecek." Ne yazık ki, AK Parti hükümeti, bu planda, Gülen Cemaati aleyhine düzenlenmesi öngörülen tertibi üstlendi; Cemaat’ten “terör örgütü” yaratmak üzere kolları sıvadı. Parti içindeki aklı selim sahipleri gelişmelerden hiç memnun değil. Balyozcularla ve Ergenekoncularla saf tutulmasından da rahatsız.
İlker Başbuğ ve İnternet Andıcı
İlker Başbuğ, “Zekeriya Öz ve Ali Fuat Yılmazer’den hesap sorulsun” diyor ama, onun cezaevine girmesi, 4 kara propaganda sitesinin kurulmasına dair belgedeki ıslak imzalar yüzünden oldu. Şöyle ki, bu imzaların sahibi kişiler, ifadeleri sırasında İlker Başbuğ’u işaret ettiler; “Onun bilgisi vardı” dediler. Belgenin doğru olduğunu da zaten kabul ettiler.
Süreç şöyle gelişti: İkinci Ergenekon davası tutuklu sanığı emekli Albay Hasan Ataman Yıldırım'ın evinde yapılan aramada 'Hayhay' isimli bir belge ele geçirildi. (Ocak 2009) 35 kara propaganda sitesine, “This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.” diye ortak bir adresten ulaşıldığı anlaşıldı. Daha sonra (4 Şubat 2009), 35 site isimleriyle Taraf’ta yayınlandı. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bu siteleri kapattı.
İhbarcı subay, İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın yanı sıra, bir de İnternet Andıcı gönderdi. (4 Kasım 2009), Bu andıçta, 4 yeni sitenin kurulduğuna dair bir bilgi vardı. Aralık 2010’da, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndaki aramalar sırasında, “Proje” isimli bir dijital belge ortaya çıkmıştı. Proje’de, “Gri ve kara propaganda yöntemlerini kullanabilecek nitelikte sanal ağ siteleri kurulacak. İnternet siteleri, güvenilir kişiler üzerinden uygun personel tarafından oluşturulacak ve kurum riske atılmayacak” deniliyordu.
İnternet Andıcı, tıpkı Proje’de öngörüldüğü gibi, kapatılan sitelerin yerine, Bilgi Destek Dairesi’nde görevli olan şube müdürleri üzerine, onların kredi kartlarıyla 4 yeni site kurulduğunu ortaya koydu. Siteler faaliyete geçmedi ama, psikolojik harekât yapan bir birimin elemanları tarafından bu sitelerin kurulmasına niçin ihtiyaç duyuldu?
İlker Başbuğ da, diğer askerler gibi, muhtemelen “cumhuriyeti koruyup kolluyordu”. Ama, o güne kadar askeri vesayetten hesap sorulmaması, faaliyetlerin yasal olduğunu göstermez. Bu kadar ağır cezaya çarptırılmalarını hiçbir zaman onaylamadım. Lâkin hesap verme konumunda olanların, hesap sormasını yadırgıyorum.
Kaynak: http://www.bugun.com.tr/irtica-ile-mucadele-eylem-plani-yazisi-1159624
- tarihinde hazırlandı.