Ne yazık ki 28 Şubat’ı aratan günler yaşıyoruz

Bügün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak köşesinde 28 Şubat sürecinde Hizmet hareketine yapılan terör örgütü suçlamasının şimdi daha beterini AKP'nin havuz medyası aracılığıyla yaptığını yazdı.

İşte Nazlı Ilıcak’ın o yazısı:

Ah bu hastalık!

Yıllarca önce başladı bende bu hastalık. Okulda, birine haksızlık yapıldığını görünce hemen onun yanında yer alırdım. Hiçbir ilişkim ya da yakınlığım olmasa bile, bir dünya karşıma dikilse, aldırmaz, üzerime vazifeymiş gibi onu savunurdum. Böyle davranmasam, kalbimin köşesinde duyduğum sızı derinleşir; nedense gözlerime sirayet edip, yaşlar akmaya başlardı.

Öyle bir hastalık ki, tedavisi yok. Giderek bütün bünyeyi sardı. Her defasında başıma dert açtı.

12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, bu yüzden boyumdan büyük işlere kalkıştım. 12 Eylül döneminde, Tercüman Gazetesi 3 defa kapandı. Ben hapse girdim. Demirel’e baskı yapanlar, onun yanı sıra beni de hedef tahtasına oturtmuştu. Aynı sebepten dolayı, 12 Eylül’den sonra Özal’la da yıldızımız barışmadı. Oysa böyle bir hastalığım olmasa, kolayca “Gidene ağam, gelene paşam” diyebilecektim; omuz silkip, keyfime bakacaktım. Ama şu kalpteki sızı var ya, haksızlık görünce dayanılmaz hale gelen, bütün benliğimi kaplayıp, hayatı çekilmez hale getiren… 1980’li yıllarda, Demirel’in mağduriyetine ister istemez ortak oldum. İnanın cesaret ya da cahilin cüreti değil; sadece o sızı.

“Bir yanlış görürsen elinle düzeltmeye çalış, buna gücün yetmezse, dilinle düzelt, ona da gücün yetmezse kalbinle buğz et” şeklindeki Hadis-i Şerif, sanki benim hastalığımın güzel bir ifadesi. Demek o sızı bana doğru olan yolu gösteriyormuş. O yola devam ettim.

28 Şubat’ta üniversiteden atılan başörtülü öğrencilerin yanında ben… Üniversiteye girmesi yasaklanan imam hatiplilerin yanında ben… Nuh Mete Yüksel’in hışmına uğrayan Fethullah Hoca’nın yanında ben… Partisi kapatılan Erbakan’ın, hapse giren Erdoğan’ın, Meclis’ten kovulan Merve Kavakçı’nın… Hepsinin yanında ben… Sebep? İşte o hastalık!

Ve geldik bugüne… Gene bir sızı kapladı içimi. Üstelik hayal kırıklığıyla giderek derinleşen bir sızı. Bir türlü kalbime söz geçiremiyorum. Oysa çıkar aklını tatile, 17 Aralık ve 25 Aralık darbelerini lânetle… “Bunun sorumlusu Haşhaşiler ve Pensilvanya’daki peygamber bozuntusu” de…

Mümkün değil, dedim ya, hastalığın virüsü erken yaşlarda girdi vücuduma; kronikleşti. Meğer bir de adı varmış bu meretin: VİCDAN

Kulaklarınızı tıkasanız feryadı işitiyorsunuz; gözlerinizi sıkı sıkıya yumsanız haksızlığı görüyorsunuz; ağzınızı kilitleseniz, gene de eleştiriler dökülüyor dudaklarınızdan. Vicdan hastalığına yakalananlar, “üç maymun” olamıyorlar. İstemeseler de, duyuyor, görüyor ve konuşuyorlar.

Ünlü şair Mehmet Akif Ersoy, herhalde böyle bir ruh halini tarif etmiş: “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem… /Kanayan bir yara gördüm mü, yanar taa ciğerim./Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!/Adam aldırma da geç git diyemem; aldırırım./Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”

Mamafih ben bu hastalığımdan hoşnudum. Zira, tekme atan olmaktansa, tekme yemeyi tercih ederim bilesiniz.

Bir kez gönül yıktınsa, o kıldığın namaz değil. Yunus Emre

Cemaat… Terör örgütü!

Gülen Cemaati 28 Şubat sürecinde örgüt şüphesiyle yargılandı. Hatta Fethullah Gülen, terör örgütünün lideri konumunda tanık sandalyesindeydi. Sonunda, 2008 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda beraat etti. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan sonra, bu defa Cemaat, AK Parti’nin hedefinde. Gene “terör örgütü” suçlamasına muhatap. Bunun zeminini de, havuz medyası hazırlıyor. Akşam, Sabah ve Yeni Şafak gazetelerinden birkaç örnek vermek isterim.

Sahte çürük raporu hazırladığı için cezaevine giren Hâkim Albay Zeki Üçok, artık iktidar yandaşlarının gözünde muteber kişi. O açıklamış: “Örgüt, Danıştay, Dink, Zirve Yayınevi ve Rahip Santoro cinayetlerinin arkasında” demiş. (Akşam/14 Nisan 2014) Gazete, “Paralelin silâhlı örgütü: Ötüken” başlığını attı.

Akşam Gazetesi eski Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir’e dayanarak da, “Dink suikastını paralel yapı gizledi” haberini manşete taşıdı. (3 Şubat 2014)

Sadece bu cinayetler değil, Garih cinayeti de aynı gazete tarafından Gülen örgütüne yüklendi. Akşam, o haberi, “Garih cinayetinde paralel şüphe” diye verdi. (1 Mayıs 2014)

Yeni Şafak, “Suikastta paralel iz” başlığıyla çıktı. (14 Mart 2014) Paris’te 3 PKK üyesini öldüren tetikçi Ömer Güney’in, Cemaat’in Emniyet’teki imamı Kozanlı Ömer kod adlı, Osman Hilmi Özdil’le görüştüğünü ileri sürdü.

Sabah Gazetesi, Danıştay cinayetinin tetikçisi Alparslan Aslan’ın ifadelerinden yola çıkarak, “Danıştay’da Gülen izi” şeklinde bir haber yaptı. (3 Nisan 2014)

* * *

Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya bile, bu ipe sapa gelmez iddialara itiraz etti: “Cemaat’e yönelik bir eylem planının hazırlıklarının yapıldığı MİT, MASAK, SPK gibi kurumların suç uydurmak için seferber edildiğinin doğru olup olmadığını soruyor eski bakan İdris Naim Şahin. Gizli tanıklarla Rahip Santoro, Üzeyir Garih, Hrant Dink cinayetlerini Cemaat’in üzerine yıkma… Kimse bunu yemez, bu iş tutmaz!”

Ne yazık ki 28 Şubat’ı aratan günler yaşıyoruz.

Kaynak: http://www.bugun.com.tr/ah-bu-hastalik-yazisi-1162427

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.