Yıl 1999… Yıl 2014… Hep aynı suçlama
Fethullah Gülen hakkında 28 Şubat sürecinde dava açılmıştı. Nuh Mete Yüksel bu davanın savcısıydı. Yüksel, bu soruşturmayı yürütürken, Fethullah Gülen’e ait konuşma kasetleri ortaya çıktı. Onlar da dosyaya girdi. Konuşma kasetlerinde yer alan bazı cümleler, devlet dairelerindeki örgütlenmenin delili sayıldı. Mesela Gülen şöyle diyordu: “Adliye, Mülkiye veya başka bir hayati müessesede arkadaşlarımızın mevcudiyeti, bizim garantimizdir. Bu açıdan arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir… Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın. Mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek önemlidir…”
Yüksel, Gülen’in oluşturduğu örgütün Terörle Mücadele Kanunu’ndaki suç vasıflarına uygun olduğunu, bu örgütün, devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulduğunu, İstişare Kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sardığını ileri sürüyordu. Kısacası, Gülen’in terör örgütünün lideri olduğunu iddia ediyordu.
İddianame, Ağustos 2000’de tamamlandı. Fethullah Gülen, önce Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargılandı. Ankara 2 Nolu DGM, Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi. İstanbul 2 Nolu DGM ise bu tutuklama kararını kaldırdı. Ankara 2 Nolu DGM, 10 Şubat 2003’te, 4616 sayılı Dava ve Cezaların Ertelenmesi Yasası (Rahşan Affı) uyarınca, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten açılan kamu davasının kesin hükme bağlanmasını erteledi. Gülen’in avukatları, erteleme hükmüne itiraz ettiler; beraat istediler. O sırada DGM’ler kaldırılmış, yerine Özel Yetkili Mahkemeler kurulmuştu. Fethullah Gülen hakkındaki dava dosyası, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden ele alındı. Mahkeme, erteleme kararını kaldırdı; Fethullah Gülen’in sübut bulmayan ve unsurları oluşmayan atılı suçtan beraatine karar verdi. Savcılık, temyize başvurdu. Dosya, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne geldi. Daire, 5 Mart 2008’de, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararını onadı. Ancak Yargıtay Başsavcılığı, 9. Ceza Dairesi’nin onama kararına itiraz ederek, Gülen hakkındaki beraat kararının “zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle” verilmesini istedi. Bu itiraz, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda görüşüldü. 24 Haziran 2008’de reddedildi. Ret kararıyla, Gülen’in, söz konusu suçlamaların tümünden, zaman aşımı sebebiyle değil, aklanarak beraat ettiği kesinleşmiş oldu.
* * *
Şimdi aynı istikametteki suçlamalar tekrarlanıyor. Cemaat gene terör örgütü, lideri de Fethullah Gülen. Zaman’da okuduğum habere göre, Sulh Ceza Hâkimi Bekir Altun, yukarıda anlattığım ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararıyla kesinleşen hukuki sürece ters düşmemek için, terör örgütünün kuruluş tarihini 22 Ocak 2010 olarak göstermiş. Bu tarih, Tahşiyeciler’e yapılan operasyonun tarihi. Star’ın haberine göre pakete Ümraniye, Eskişehir, Zir Vadisi, Poyrazköy gibi silah ve bomba bulunan diğer mekânların da dahil edilmesi, böylece Cemaatçi polislerin yeni kumpaslarının gündeme getirilmesi planlanıyormuş.
Yürütülen mantık şöyle: Cemaatçi polisler, ilk kumpası bir eve bomba koymak suretiyle Tahşiyeciler’e karşı yaptı. Diğer yerlerde bulunan bombalar da aynı kafile numarasından olduğuna göre, bunlar da Cemaatçi polisler tarafından oralara yerleştirildi. Bu mantıkla karşınıza silahlı polislerden oluşan kocaman bir terör örgütü çıkıyor.
Tabii, bu senaryonun zayıf noktaları var:
1) Seri numarasıyla kafile numarası farklı. Bombaların aynı kafile numarasına sahip olması, bir irtibatı gösterse dahi ancak diğer unsurlarla desteklenip, sonuca varılabiliyor. Yoksa birbiriyle ilgisiz eylemlerde aynı kafile numarasını taşıyan bombalar çıkabiliyor. Mesela Ümraniye’deki bombalardan Muzaffer Tekin’e ulaşılmıştı. Muzaffer Tekin’de “Ergenekon-Lobi” isimli belge ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait çok gizli bilgileri ihtiva eden bir CD bulunmuştu. Tekin, bunu Fikret Emek’ten temin ettiğini söyleyince, Emek’in Eskişehir’deki annesinin evine baskın yapıldı. Oradaki bombalara da ulaşıldı. Hem Ümraniye’deki hem Eskişehir’deki bombalardan bazıları Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar ile aynı kafile numarasını taşıyordu. İrtibat, sadece benzer kafile numarasıyla değil Muzaffer Tekin ile Fikret Emek’in ilişkisiyle de kuruldu. Tekin’in, Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan ile de teması vardı.
2) Poyrazköy kazılarında yalnız el bombaları değil, 15’i dolu 21 LAW silahı, 450 gram C3 patlayıcı madde, 5 bubi tuzağı, 30 metre uzunluğunda infilaklı fitil de çıktı. Zir Vadisi’nde de el bombalarının yanı sıra 12 adet bubi tuzaklı bomba ve bu bombalara ait ateşleme mekanizması ile 9 adet göz yaşartıcı bomba ele geçirildi. Bunların hepsini oraya Gülen’in talimatıyla polisler mi yerleştirdi?
3) Tahşiyeciler’e yapılan operasyonda, polisin bombayı koyduğu iddiası zaten inandırıcı değil. Zira böyle bir tertip yapmak istese, polis parmak izi bırakmaz. Ayrıca, aramayı gerçekleştiren polis, poşeti tuttuktan sonra içinde bomba olduğunu fark etmiş; amirine söylemiş. Amiri de poşeti ondan almış. Hemen, aynı gün, eve Olay Yeri İnceleme Ekibi’ni çağırmışlar. Söz konusu polisle amiri, ekibe parmak izlerini vermek suretiyle, “Poşet üzerinde farklı parmak izleri var mı” araştırılsın istemişler. Demek, ilk günden itibaren poşetin üzerindeki parmak izi, bilinen bir mesele. Bu durum Olay Yeri İnceleme Ekibi’nin tutanağında da yer alıyor. Dolayısıyla, o bombaların polisler tarafından konulduğu savı, hayli tartışmalı; hiç inandırıcı değil.
4) Operasyonu yapan polislerin, Gülen’in talimatıyla hareket ettiği nereden biliniyor? Çünkü bu operasyon Emniyet Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla gerçekleşiyor. 2008 yılında Tahşiyeciler’i hem MİT hem Emniyet takibe almış. Ayrıca, teknik takip için 20 mahkemeden alınan karar var.
5) Fethullah Gülen, 6 Nisan 2009 tarihli herkul.org sitesindeki konuşmasında, Tahşiyeciler’i hedef göstermiyor, aksine, 28 Şubat’taki tertipleri hatırlatıyor. “Evlerimize silah konulur, bizler de terör örgütü gibi gösteriliriz” endişesini sergiliyor.
* * *
Nerede bir operasyon yapılmışsa, hemen şüphelileri ya da hükümlüleri buluyorlar, ondan bir şikâyet dilekçesi alıyorlar. Sonra da Cemaat’in üzerine çullanıyorlar. Bir zamanlar Ergenekon’un savcısı olan Tayyip Erdoğan, her şeyi Gülen’in üzerine yıkmaya kararlı. İster inanın, ister inanmayın, Poyrazköy, Zir Vadisi, Ümraniye ya da Eskişehir’de çıkan bombalar ve diğer mühimmat, Gülen terör örgütünün kumpasıymış meğer!!! Öyleyse askeri vesayet nasıl ortadan kalktı? Yoksa askeri vesayet de mi Gülen’in bir kumpasıydı?
- tarihinde hazırlandı.