Temsil: Benliğe mal edilen hakikatlerin, farkında olmadan dışavurumu

Fethullah Gülen

Bir zamanlar bir öğrenci yurdunda görev yapıyordum; erkek kardeşim de aynı yurtta kalıyordu. Bir akşam, bir süreliğine dışarı çıkmak için benden izin istedi. Nereye gideceğini sordum. “Eve” dedi. Yol boyunca niyetini değiştirmeyi planlayıp planlamadığını sordum. Yere bakarken biraz utanmıştı, fakat daha çok da onu yakaladığım için rahatsız olmuştu. Olumlu cevap verdi. Eve gitme niyetini, daha sonradan bu niyeti gözden geçirme niyetinin “üzerine” “aşılayarak” hem yalan söylemekten hem de yakalanmaktan kaçabileceğini düşündü; iki konuda da yanılmıştı. Niyet her şey demek değildir ama bir şey demektir ve üstelik önemli de bir şeydir. İslam dininde “Ameller niyetlere göre değerlendirilir” (hadis). Hukukta ise, istisnalar hariç olmak üzere, maddi suç unsuru (actus reus) ile suç işleme niyetinin (mens rea), suçun ortaya çıkması için aynı zamanda ve aynı yerde bir arada bulunması gerekir.

Bu “niyet” meselesi, David Tittensor’un Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi hakkında kısa süre önce yayımlanan kitabı The House of Service: The Gülen Movement and Islam’s Third Way (Hizmet Evi: Gülen Hareketi ve İslam’ın Üçüncü Yolu) (OUP, 2014) ile bağlantılıdır. Kitabın asıl konusu Gülen ve Hizmet Hareketinin temsili (yazarın 132. sayfada tanımladığı şekliyle, “ameller aracılığıyla dindarlık göstermek”) öğrettiği ve uyguladığı; dinin “yandaşlar kazanma yönündeki gerçek niyetlerini gizlemek için sesinin yeterince kısıldığı” (ss. 148-149) bir ortamda Hizmet’in temsil anlayışını, bir Hıristiyan insani yardım teşkilatı olan World Vision’un “hayat tarzı evanjelizmi” uygulamasından (yazarın 146. sayfada tanımladığı şekliyle, “Hıristiyan ahlak anlayışının ameller aracılığıyla aktarılması) “benimsediği” şeklindedir. Tittensor’a göre, bu “daha yumuşak veya daha az saldırgan anlayış, her iki kuruluşu da küresel hedef kitle için daha makbul hale getirmek ve açıkta yapılan asıl misyonerlik işini gizlemek üzere tasarlanmıştır” (sayfa 173).

Bu iddianın sorunlarından birisi, terim ve uygulamaları kendi aralarında ve birbirleri içinde yanlış eşleştirmesidir. İslam dininde temsil ve tebliğ, başkalarına kılavuzluk etmek anlamına gelen irşadın iki farklı şekli olarak kabul edilir. Tebliğ, insanları İslam’a sözle veya amelle davet eden yol gösterme şeklidir. Öte yandan temsil, kişinin hayatındaki İslami değer ve öğretilerin derinlemesine içselleştirilmesi, yani benliğe mal edilmesiyle, kasıtsız olarak tezahür eden bir yol gösterme şeklidir. Temsil; gösterme, kılavuzluk etme veya temsil etme gücüne sahip samimi bir uygulamanın farkına varmadan dışavurumudur; ancak temsil bu tür niyetlerle yapılmaz, kişi sadece inandığı öğretiler doğrultusunda hayatını yaşar. Kişinin gösterme veya kılavuzluk etme amacıyla bir eylemde bulunması halinde bu eylem artık istemsiz ve kasıtsız olmadığı için temsil niteliği taşımaz. Kısacası temsil, amaç değil sonuçtur.

“Gösterme amacı” taşıdığında ya amel aracılığıyla tebliğde (İslam’ı temsil etme) bulunuyorum ya da ikiyüzlü davranıyorum demektir. Yaptığım amel, olağan davranış ve alışkanlıklarımla ters düşmüyorsa, amel yoluyla tebliğde bulunduğum anlamına gelir. Ters düşüyorsa, özellikle o durumda samimi olarak yol göstermeye çalışıyor olsam bile “gösterme niyetim” ile birlikte amelime riya karışır. Kişinin yaptığı şeyin farkında olması aynı zamanda kendisini yapmaya ikna etmesi (kişinin nefsi) riskini doğurur. Amellerimizde bencilliğimizin mevcudiyeti, amelin kıymetini zedeler. Gülen şöyle der: “Nefsiniz (egonuz) neredeyse O (Allah) orada değildir; nefsiniz (egonuz) nerede değilse, O oradadır.” Nakşibendi tarikatında kemale ermenin dört adımı vardır: “dünyayı terk, ahireti (uhrevi mükâfatları) terk, varlığını terk, terk etme düşüncesini terk”. Bu terkler olmazsa, kibir riski mevcuttur. Kısacası, unutma veya temsil söz konusu olduğunda, farkında olmama veya en başından beri gösterme veya kılavuzluk etmeye çalışmama kilit noktadır.

Bu terimlerden anlaşıldığı üzere, temsil; “hayat tarzı evanjelizmi” ile eşit tutulamaz. Tittensor tarafından iddia edildiğinin aksine, temsil; misyonerlikten kaçınmak için Hizmet’in World Vision’den edindiği bir strateji olmaktan çok uzaktır. Tittensor’un da kabul ettiği gibi Hizmet, Müslüman olmayanların inancını değiştirmeyi amaçlamaz; hatta yukarıda ve Gülen öğretilerinde tanımlandığı şekliyle temsil; vaaz verme, din değiştirme, gösterme veya kılavuzluk etme amacıyla üstlenilen bir uygulama olmamakla birlikte, Tittensor’un tanımladığı ve açıkladığı üzere, “hayat tarzı evanjelizmi” anlayışında, tam olarak bunlar söz konusudur. Hizmet’in temsil anlayışı ile World Vision’un evanjelizm anlayışı arasında, teori (niyet) ve pratikte (amel) çok temel farklılıklar vardır ve okuyucunun yararına olacak şekilde bunların açıkça belirtilmesi gereklidir ki bu da yapılmamıştır.

Tittensor’un kitabı hakkında derinlemesine bir değerlendirmede bulunmak niyetinde değildim (bu niyette olsaydım, araştırmanın birçok iyi yönüne övgüde bulunmanın yanı sıra başka meselelere de değinirdim); ben yalnızca kitabın sayfa boşluklarını karalarken tespit ettiğim bir eleştiriyi paylaşıyorum. Bununla birlikte, Tittensor’un da temsil ve tebliğ arasındaki çizgiyi bulandırmaya niyet etmediğinden eminim. Ayrıca ne pahasına olursa olsun, bu eleştiride ele alınan noktayı vuzuha kavuşturmaya niyet etmediği de kesindir. Niyetler bir hususa işaret eder, ama aslında her şey demek değildir. İslam dininde, amellerimiz niyetlerimize göre değerlendirilse de, amellerimizin bazı sonuçları öngörülebiliyorsa, onlardan da sorumluyuz demektir. Bu noktada, “kılavuzluk etme” niyetiyle bu son cümle, tebliğ anlamına gelecektir!

Kaynak: http://www.todayszaman.com/blog/ozcan-keles_350270_tamsil-the-inadvertent-overspill-of-internalization.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.