İ'câzu'l-Kur'an: Bakara Sûresi örneği
Bu makalemizde Muhterem Fethullah Gülen'in bu isimle yayınlanan kitabını[1] tanıtmaya çalışacağız. Kur'ân-ı Hakim'in mukaddimesi konumunda olan Fatiha sûresinde Cenab-ı Allah insanlara "ihdinâ" dedirtir, yani"Bize hidayet yolunu göster" demelerini telkin eder. Hemen ondan sonra gelen Bakara sûresinin başında "huden lil-muttakîn" âyeti, duanın kabul edilip bu sûre ile hidayet rehberinin verildiğini bildirir. Müteakıben bu rehberin çağrısı mukabilinde beşer topluluklarının nasıl bir tutum sergilediklerini belirtir. Üç âyet onu kabul eden müminleri tavsif eder. Dördüncü âyet Ehl-i Kitab'a işaret eder. 6. ve 7. âyetler inkâr edenlerin, 8-20. arası on üç âyet ise münafıkların tutumlarını anlatır. Böylece mümin, Ehl-i kitap, kâfir ve münafık olarak bütün insan gruplarının tavırlarını özetledikten sonra Allah Teâlâ 20. âyet ile hepsine birden, "Ey insanlar! Hepinize toptan bir daha sesleniyorum; bu Kitab'ın rehberliğinde sizi yaratan Rabbinize tek ilah olarak ibadet ediniz!" buyurur. 23. âyet Kur'ân'ın Allah tarafından gönderilen kitap olmadığını iddia edenlere meydan okuyup tutarlı iseler onun gibi bir kitap ortaya koymalarını teklif eder. İşte i'câz-ı Kur'ân, yani Kur'ân'ın benzerini yapmaktan insanları aciz bırakan eşsiz ilahi kitap olması hadisesi budur. Kur'ân-ı Kerim ile ilgili en önemli mesele, onun bu özelliğidir. Ama 24. âyet bunu asla yapamayacaklarını bildirip buna rağmen inanmayanları cehennem azabının beklediğini, 25. âyet ise iman edip makbul işler yapanların ebedi cennet ile ödüllendirileceklerini ilan eder. Muhterem Fethullah Gülen, bu kitabında sûrenin bir hülasası durumunda olan bu miktarını tefsir etmektedir.
Müellif kitabına i'câz hakkında "Dar bir açıdan bir kez daha Kur'ân" başlıklı bir giriş ile başlar (s.15-31). Îcaz, yani veciz, özlü ifade i'câzın pek önemli bir kısmı olması itibarıyla burada îcaz-ı kısar ve îcaz-ı hazf nevilerini Kur'ân'dan birçok örnekle açıklar. Birinci nev'e misallerden şunları zikredelim:
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
"Sen her zaman af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerle uğraşmaktan uzak dur!"[2]
Veciz İhlâs sûresinin üç müsbet, üç menfi cümleden oluştuğunu, bu altı cümle ile altı mertebe tevhidi ilan ile o miktarda da şirk çeşitlerini reddettiğini yazar. Bu bilgiyi, kendisinden iktibas etmesi vesilesi ile Bediüzzaman'ın İşârâtu'l-i'câz eserinin Kur'ân belagati açısından mutlaka okunması gereken bir şaheser olduğunu belirtir.[3]
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
"Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece korunmayı umabilirsiniz."[4]
âyetindeki îcaz özelliklerini, Arap edebiyatındaki en meşhur örnek olan "اَلْقَتْلُ أَنْفٰى لِلْقَتْلِ" (öldürmek, öldürmeyi ortadan kaldırır) ile karşılaştırıp Kur'ân ifadesinin üstünlüklerini gösterir.[5]
Daha sonra îcaz-ı hazf örneklerine geçip "Kelamın bazı kısımlarının, onlara delalet edecek lafzî veya manevi bir karîne bırakılarak hazf edilmesi" şeklindeki tarifini nakleder. Bu bölüme dair de dört örnek vermekle yetinir. Sonra i'câz vecihlerini, yani Kur'ân'ın mu'cizevî özelliklerini başlıklar halinde verir.[6] Kur'ân kıssalarının anlatımı hakkında şu orijinal tespiti önemlidir: "Keza Kur'ân Hz.Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lut ve diğer enbiya-yı izam hazeratından (aleyhimüsselam) ve onların kavimlerinden bahseder, hem de onların karakter ve tabiatlarını gayet net çizgilerle ortaya koyarak tarih öncesi bu dönemleri öyle bir resmeder ki insan o upuzun geçmişi kendine has şivesi ve deseniyle görüyor gibi olur."[7] Bu tespitin ışığında o kıssaları tahlil etmek, şüphesiz ki yeni katkılar sağlayacaktır. Burada verdiği bazı âyetleri tahlil ettiğine işaret etmeliyim. Ezcümle: "Romalılar size yakın bir yerde yenik düştüler; ne var ki bu mağlubiyetten sonra birkaç sene içinde onlar galebe çalacaklar, evvel ve âhir hüküm Allah'a aittir. O gün müminler de kendi açılarından sevineceklerdir."[8] Keza aynı yerde Maide 5/67; Fetih 48/27; Fussilet 41/53; Nur 24/55 âyetlerini de bu açıdan kısaca tahlil eder.[9]
Daha sonra Kur'ân-ı Hakim'in, kıyamete kadar gelecek bütün zamanlara hitap ettiğini göstermek için, nüzul döneminde insanlık tarafından bilinmeyip bin yıl kadar sonra keşfedilen bilimsel keşiflere işaretlerine örnekler verir.[10] Çocuğun ana karnında yaratılmasına değinen Abese 80/17-19; Tarık 86/5-8; Mü'minun 23/12-14 âyetlerini ele alarak bunlarda yer alan bazı bilgilerin ancak çağdaş dönemde keşfedildiğini vurgular. Astronomi alanından "Güneş de kendisine ait bir yörüngede akar gider"[11], "İnkâr edenler bilmediler mi ki göklerle yer bitişik (bir bütün) idi, onları Biz ayırdık"[12] âyetlerinde işaret edilen gaybî haberlere yer verir. Kur'ân-ı Kerim'in bu kabil gaybî haberler ihtiva etmesini şu âyete dayandırır: "Biz ileride onlara delillerimizi gerek dış dünyada, gerek kendi özvarlıklarında göstereceğiz; ta ki Kur'ân'ın Allah tarafından gelen gerçeğin ta kendisi olduğu onlar tarafından da iyice anlaşılacak. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?"[13] Müellifimiz bu âyeti kısaca tefsir ettikten sonra şöyle der: "Bu âyet, günümüzde dev teleskoplarla âfâkın keşfedilip değerlendirileceğini; ilm-i ebdân (tıp), ilm-i nefs (psikoloji), ilm-i ruh… gibi konuların da bizcesinin ortaya konacağını işaretlemektedir ki -yarınların daha nelere gebe olduğu mahfuz-bu babda da yine o Mu'cizbeyan Kitap selim vicdanlara
وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
"O Kur'ân'ı Biz hakkın ta kendisi olarak indirdik ve o, mutlak hakkın kendisi olarak nazil oldu."14 hakkaniyetini tescil ettirmektedir"[15]
Müellifimiz Bakara sûresinin tefsirine başlarken önce "Sûrenin özeti" başlığı ile sûre-i şerifenin muhtevası ve genel yapısı, içerdiği akaid, ibadet, ahlak, hukuk, muâmelât, ukûbât ahkâmı hakkında bilgiler vererek onun, Kur'ân'ın uzunca bir hülasası olduğunu bildirir. Bakara sûresini izleyen sûrelerin, bu sûredeki muayyen konuları ayrıntılı bir şekilde ele aldıklarını söyleyerek, sûreler arası tenasüb konusunda dikkate değer bir not düşmektedir.16 Onun ayrıntıya girmediği bu tespitini ben sadece M. Reşid Rıza'nın (ö.1935) yaptığını biliyorum.[17]
Ayetleri tek tek tefsir etmekle beraber onların pencere açtığı geniş perspektiflere de baktırır. Aşağıda bazı âyetlerdeki cüz'i hadiselerden küllî kaideler çıkarmasına örnekler vereceğiz.
Hz. İbrahim (a.s) tevhid inancının, bütün monoteist dinlerin atasıdır esası: Daha önceki semavi kitaplara inanmalarından ötürü Ehl-i Kitapla ortak bir zemin belirleme, Mezopotamya'dan Filistin'e yerleşip oğlu Hz. İshak vasıtasıyla Yahudilerin atası olan Hz. İbrahim'in (a.s) aynı zamanda Mekke'de Ka'be'yi bina edip öteki oğlu Hz. İsmail vasıtasıyla da Arapların ve tüm Müslümanların ceddi olmasını hatırlatarak Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların tevhidin sembolü olan aynı babanın evlatları olduğunu bildirir. Böylece Kur'ân, irşad ve tebliğ adına ayrı bir menfez açar.[18]
Dürüstlük bulmak isteyen kimse, dürüst olmalıdır kaidesi: "Ey İsrail'in evlatları! Size ihsan ettiğim nimetlerimi düşünün. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki Ben de size karşı ahdimi yerine getireyim ve yalnız Ben'den korkun!"[19] âyetinde Cenab-ı Allah, Kendisiyle bütün kulları arasında bir sözleşme bulunduğunu bildirmiş olmaktadır.[20]
Söylediğini yaşamayanın sözü, insanlarda kabul görmez kaidesi:"Halka iyilik emr edip kendinizi unutuyor musunuz yoksa?"21 âyeti, Yahudilere hitabın ötesinde, "sözün başkasına tesirinin birinci şartının, söyleyen tarafından yaşanmasıdır" prensibini ortaya koyarak, yaşanmayan sözlerin sinelerde kabul görmeyeceğini anlatmaktadır.[22]
Emsal (benzerler) birbirini iter kaidesi: "Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tabi olmadıkça senden razı olmazlar. Öyleyse de ki: "Allah'ın hidayet yolu olan İslam, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan Allah'a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın"[23] âyetinden bu kuralı çıkarırken şöyle der: "Nitekim aynı kökten gelmeleri itibarıyla bugüne kadar İslam'a karşı en büyük muhalefetin, semavi dinlerin müntesipleri tarafından yapıldığı inkâr edilmez bir hakikattir. Zira bunlar arasında cibillî bir ihtilaf söz konusudur. Fakat bu, hiçbir zaman aralarında bir vahdetin tesis edilemeyeceği şeklinde de anlaşılmamalıdır".[24]
Zaruretler haramları mübah kılar "Zaruretler, miktarına göre takdir edilir" kaideleri.[25] "O, size lâşeyi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı. Kim mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şartıyla, bunlardan yemesinde bir günah yoktur."[26]
Bu özetlemeyi şöyle bitirir: "Hâsılı, denebilir ki Bakara sûresinde bir müslümanın ferdî ve içtimaî hayatı adına lüzumlu olan bütün prensipler icmali olarak anlatılmış ve hiçbir boşluk bırakılmamıştır."[27]
Sûrenin birinci âyeti Elif.Lam.Mim. vesilesiyle huruf-i mukatta'a hakkında izahlara önemli bir yer ayırır.[28] Değerli yazarımızın, başka tespitleri arasında, bu konudaki şu orijinal izahını aktaralım: "Bu harfler, maddeyi meydana getiren atomlar ve insanı oluşturan hücreler mesabesindedir. Burada asıl mucize olan mevzu ise nasıl ki, canlıyı meydana getiren elementler bilindiği ve elde mevcut olduğu halde, hiç yoktan yeni bir canlı yaratılması mümkün değil, öyle de Kur'ân-ı Kerim de elif.be.te veya buradaki şekliyle Elif.Lam.Mim gibi herkesin bildiği harflerden müteşekkil olduğu halde, hiç kimsenin onun misli Mu'cizü'l-beyan bir kitap meydana getirememesidir. Zira Allah hilkatte mu'ciz olduğu gibi hitabında da mu'cizdir."[29] Bir de başka bir eserde görmediğim şu tesbiti de iktibas etmeliyim: "Bir başka açıdan Elif.Lam.Mim, bir malum-i meçhulü anlatır. İnsan, Kur'ân-ı Kerim'i derinlemesine incelediğinde pek çok hakikate aşina olur. Fakat nasıl ki çeşitli ilimlerde ihtisas yapanların karşılarına çıkan bilmedikleri hususlar hakkında "Biz açtığımız her malum sahanın ötesinde bir meçhulle karşı karşıya kalıyoruz; bildiğimiz şeyler daima bizim karşımıza pek çok bilmediğimiz yeni şeyler çıkarıyor." demeleri gibi, mukatta'a harfleri ile karşılaşan bir kişi de Kur'ân-ı Kerim'in içindeki bütün sırları ve hakikatleri öğrense de, hakkıyla onun iç derinliğine ve ledünniyâtına vâkıf olamayacağını, bildiği şeylerin, bilmediği nice şeyleri gösterdiğini idrâk ederek Kur'ân karşısında her zaman aczini ifade etme durumunda kalacaktır."[30] Demek bu gizemli harfler, bir bakıma, var olmakla beraber bilemediğimiz nice hakikatlerin de birer unvanı, birer simgesi durumundadır. Bilindiği üzere bu harfler 29 sûrenin başında bulunmakta olup haklarında otuzdan fazla görüş ileri sürülmektedir. Bu teklifleri naklettikten sonra müfessirler "Bunlardan asıl maksadın ne olduğunu sadece Allah Teâlâ bilir" derler.[31]
"Bu Kitap, müttakîler için rehberdir"[32] âyeti, hidayeti takva sahiplerine mahsus kıldığı zannını uyandırmaktadır. Müfessirler burada neticenin gözetildiğini, yani cüz'î iradesini iman tarafına kullanarak neticede iman ve takva dairesine girecek olanların kastedildiğini[33], Kur'ân'ın aslında bütün insanlara hitap olduğunu, fakat sonuçta ondan istifade edenler sadece müttakîler olması itibarıyla (i'tibar-ı mâ se-yekûn), adeta onlara mahsus diye nitelendirilmesinin yerinde olduğunu belirtirler. Muhterem Fethullah Gülen konuya şöyle özetleyebileceğimiz bir başka açıdan daha yaklaşır: Hidayet için takva, takva için hidayet şart koşulunca, burada bir devr-i bâtıl bulunduğu zannedilebilir. "Ancak Kur'ân-ı Kerim'in söz konusu ettiği hidayetin bir manada farklı olması itibarıyla burada o şekilde bir kısır döngü yoktur. Kur'ân'daki hidayet mertebelerinin farklarını unutmamak lazımdır. Mesela kişinin, inkardan vazgeçip imana gelmesi, imanda derinleşip rüsuh kazanması, sonra onu tabiatına mal etmesi; meseleyi daha da detaylandıracak olursak, hidayetin ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn yollarından geçerek kemale ermesi; evet işte bütün bu mertebeleri cüz'î ve küllîdairede duyup zevk etmesi hidayetin çeşitlilikleri adına ortaya konabilecek farklılıklardandır. Kur'ân, hidayet dairesine giren bu kişinin elinden tutar ve onu o yanıltmayan rehberliğiyle farklı hidayet seviyelerinden biri ile taçlandırır. Hidayeti hem ibtidası (başlangıcı), hem de intihasıyla (sonu) Kur'ân'da görmek mümkündür. Sade bir bedevînin hidayetiyle Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam)'in mazhar olduğu hidayet arasında sayılamayacak kadar mertebelerin olduğunu düşünelim. Bazı sosyologların da ifade ettiği gibi, şimdiye kadar hiçbir fikir, doktrin ve kitap Kur'ân-ı Kerim'in toplumda meydana getirdiği inkılâbı gerçekleştirememiştir. Başka oluşumlarda ancak üç-dört nesilde tamamlanan bir tekemmül sürecini Kur'ân sayesinde Hz. Peygamber bir nesilde tamamlamıştır. Demek Kur'ân'ın hidayeti birinci basamakla başlayıp kemâlâtta devamlı yükselen bir terakkî şeklinde seyretmektedir, adeta müminler adedince sonsuz denecek kadar mertebeleri vardır.
Müellifimiz âyetleri tefsir ederken onları konu bütünlüğünü göz önünde bulundurarak gruplandırır (1-5. âyetler, 6-7. âyetler, 8-10. âyetler gibi). İzaha başlarken önce âyetlerdeki kelimelerin "müfredat manası"nı kaynaklara dayanarak etraflı bir şekilde verip açıklar. Açıklamasında sadece lügavî manalarla yetinmez, duruma göre Kelam, İslam düşüncesi, Fıkıh, Tasavvuf ilimlerindeki ıstılah manalarına da girer. Mesela 6. âyette geçen "keferû" kelimesini açıklarken kefr, kufr, küfran, kâfir, kâfûr, kâfire kelimelerinin anlamlarını[34] verdikten sonra küfr terimini Kelam, Akaid, Mezhepler Tarihi, İslam Düşüncesi alanları açısından inceler.[35]
Müteâkıben aynı âyet grubunda "seçilen kelimelerdeki dil incelikleri" başlığı altında şu kabil bilgileri buluruz: inne te'kid edatının, ellezîne ism-i mevsulünün, sevâün kelimesinin, alâ edatının, başka çok müteradif kelimeler arasında inzar kelimesinin tercih edilmesi, zamirle anlatma imkanı varken zahir isim kullanılmasındaki incelikler sarf, nahiv, belagat ilimleri bakımından incelenir. Daha başka yerlerde îcaz, ıtnab, ma'rife, nekire, tenvin, isim cümlesi, fiil cümlesi, fiilin mazi veya muzari getirilmesi, kasr, istifham ilh. üsluplarının ihtiva ettiği incelikleri bildirerek Kur'ân'daki üstün edebi anlatımı, Kur'ân estetiğini imkan ölçüsünde okuyucuya intikal ettirmeyi hedefler.
Eser Belagat incelikleri yönünden ağırlıklı olmakla birlikte onda, yeri geldiğinde Kelam,[36] Fıkıh,[37] İçtimaî Tefsir,[38] Psikolojik Tefsir,[39] Fennî (Bilimsel) Tefsir,[40] Tasavvufî Tefsir[41] bakımından dikkate değer izahlar bulmaktayız. 17-18. âyetler vesilesiyle münafıklar hakkındaki meselleri, Beyan ilmi açısından etraflı bir şekilde tahlil eder.[42] Kur'ân'ın bu mesellerle onların tutarsızlıklarını, çarpık hâlet-i ruhiyelerini, bocalamalarını, kişilik bozukluklarını nasıl resmettiğini anlatır. Diğer taraftan Kur'ân'ın, yeri geldikçe mesel îrad etmek sûretiyle meseleleri müşahhas hale getirmesi hakkında genel mütalaasında da şöyle der: "Ve işte bu şekilde temsil yoluyla vehim akla, hayal de fikre teslim oluyor ve oldukça garip ve uzak meseleler hâzır haline geliyor. İnsan öldükten sonra dirilmeyi uzak bir ihtimal görebilir; ancak baharı görünce sanki çok uzak mesele olan o tekrar dirilme, gözünün önünde mahsûs (görülen) ve makul bir hal alıyor gibi olur. Bunun gibi temsil yoluyla manalar da adeta cisim giymiş olurlar. Kur'ân-ı Kerim'in ifadelerindeki bu canlılığı Abdülkahir Cürcânî (ö.471/1079), Zemahşerî (ö.538/1144), Sekkâkî (ö. 626/1229), Bediüzzaman (ö.1960) ve Seyyid Kutub (ö.1966) gibi yüzlerce muhakkik çok iyi görmüş ve değerlendirmişlerdir."[43]
Eserde değinemediğimiz daha birçok özellik elbette vardır. Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Hakim'in mufassal özeti olan 286 âyetli Bakara sûresini, makalemizin başında belirttiğimiz üzere adeta 25 âyette hülasa etmiş, ilk etapta vakti müsait olmayanlara kısa yoldan bir fikir vermek istemiştir. Tafsilat almak isteyenleri de devamını okumaya teşvik etmiştir. Muhterem Fethullah Gülen'in de tam bu miktarını tefsir etmesi, rastgele olmayıp kesinlikle böyle bir değerlendirme sonucunda olmuştur. Kendisi bu plandan söz etmese de, bu bende kesin bir kanaattir. Böylece birkaç ciltlik tefsiri okuma imkânı bulamayan geniş okuyucu kitlesine, bütünlük arz eden küçük bir cilt ile istifade imkânı vermiştir.[44] Kendisine Kur'ân'a ve Müslümanlara hizmetinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyor, Cenab-ı Hakk'ın ömrüne daha nice bereketler ihsan buyurmasını niyaz ediyoruz.
[1] İstanbul, Nil Yayınları, 2014,476 s.
[2] A'raf 7/199.
[3] İ'câz-ı Kur'ân, s.18.
[4] Bakara 2/179.
[5] İ'câz-ı Kur'ân, s.17-18.
[6] İ'câz-ı Kur'ân, s.21.
[7] İ'câz-ı Kur'ân, s..21-22.
[8] Rum 30/1-4.
[9] İ'câz-ı Kur'ân, s.21-24
[10] İ'câz-ı Kur'ân, s.25-31.
[11] Yasin 36/38
[12] Enbiya 21/30.
[13] Fussilet 41/53.
[14] İsra 17/105.
[15] İ'câz-ı Kur'ân, s.27.
[16] İ'câz-ı Kur'ân, s.59.
[17] Tefsiru'l-Menar, 7/288-289] En'am suresi tefsirinin girişinde özetle şöyle der: Bakara suresinden sonraki 3,4 ve 5] sureler Ehl-i Kitap ağırlıklı olup onların hatalarını düzeltir. 6] En'am suresi tevhidin özünü ve mahiyetini bildirip şirk ve küfrü iptale, 7] A'raf suresi tevhid tarihine, onu tebliğ eden peygamberlerin kavimleriyle mücadelelerine, 8] Enfal ve 9.Tevbe sureleri münafıkların davranışlarına ağırlık verir. Böylece Kur'an-ı Kerim'in ilk sülüsü (üçte biri) böyle bir bütünlük ortaya koyarak tamamlanır. Ayrıntılar nazara alınmaksızın genel bir bakışla bu, sureler arası tenasüp yönünden ilginç bir değerlendirmedir (krş. Suat Yıldırım, Fatiha ve En'am Surelerinin Tefsiri, İstanbul, 1989, s.44-45).
[18] İ'câz-ı Kur'ân,s.37.
[19] Bakara 2/40.
[20] İ'câz-ı Kur'ân,s.45.
[21] Bakara 2/44.
[22] İ'câz-ı Kur'ân,s.45.
[23] Bakara 2/120.
[24] İ'câz-ı Kur'ân,s.46.
[25] İ'câz-ı Kur'ân,s.47-48.
[26] Bakara, 173.
[27] İ'câz-ı Kur'ân,s. 49.
[28] İ'câz-ı Kur'ân, s. 58-61, ayrıca s. 71-82.
[29] İ'câz-ı Kur'ân, s. 59-60.
[30] İ'câz-ı Kur'ân, s. 76
[31] Suat Yıldırım, Kur'ân İlimlerine Giriş, İstanbul, Ensar Yay. 7] bas., 2011,s.107-109.
[32] Bakara 2/2.
[33] Nesefi, Medarik, bu âyetin tefsirinde.
[34] İ'câz-ı Kur'ân, s.146-147.
[35] İ'câz-ı Kur'ân, s.147-151.
[36.. Mesela s.149-150'de küfre sebep olan şeyler; s.156'da imanın mahiyeti; s.161-165'te cebr ve ihtiyar meseleleri.
[37] Mesela s. 47-48'de haram ve mübah konusu; s.114-115'te namazı ikame ve namazda tadil-i erkân konuları yer alır.
[38] Mesela s.119-122'de zekât ve sosyal adalet; s.344-345'temünafıkların taklit ve menfaatçilik zihniyeti.
[39] Mesela s.194-202'de nefs, şuur, vicdan hakkındaki izahlar; s.222-224'te münafıkların ıslah vedürüstlük iddiaları; s.346-347'de münafıkların düalite yaşamaları ve kişilik bozuklukları.
[40] İ'câz-ı Kur'ân,s. 25-31'de çağdaş tıp ve embriyonun ana karnındaki safhaları, keza astronomi alanında gök cisimlerinin yaratılması, güneş ve ayın hareketlerine dair Kur'ân-ı Hakim'deki işaretler.
[41] Mesela s.153-154'te kalb hakkında.
[42] İ'câz-ı Kur'ân, s.279-283.
[43] İ'câz-ı Kur'ân,s.286
[44] Önyargılı bazı kimseler, kitap tanıtımına dair bu makalem ile "kendi Hocamızı" ölçüsüz şekilde övdüğümüzü iddia edebilirler. Böyle düşünenleri, makalemizde ilmî ölçülere uymayan yerleri göstermeye davet ediyorum. Keza kitabı okuyup ilmî yönden değerlendirmelerini öneriyorum.
- tarihinde hazırlandı.