Hizmet Hareketi normalleşmeye direniyor mu?

‘Devleti ele geçirmek’, bu ülkede işlenmiş işlenebilecek en büyük yazılı olmayan suçlardandır. Zira sizden önce kalkıp devleti ele geçirdiğine inananlar bu ithama sarılırken aslında “sakın benim ele geçirdiğim devleti ele geçirmeye kalkma” itirafında bulunurlar. 2013 yılında yasa dışı dinlemeler, fişlemeler ve MİT takibi ile insanları baskı altında tutup paralel bir hukuk uygulayan zekânın, yüksek sesle ‘devleti ele geçiriyorlar’ diye bağırmasının cambaza bak taktiğinden başka bir anlamı yoktur. Devleti kutsayan, devleti ele geçirerek her şeyi çözeceğine inanan İslamcı anlayışın aşkın devlet hayalini ikame edememe ya da o gücü demokratik zeminde farklı meşru organlarla paylaşma tedirginliği Türkiye’de vuku bulan kavgaların bir kısmını izah eder mahiyettedir.

Daha fazla demokrasi talep edip, ikinci sınıf özgürlüklerin bahşedilmesini yeterli görmeyen tüm birey ve gruplara eski Türkiye örnekleri ve istatistiklerinin defaatle hatırlatılması, geçmişte gücü elinde bulunduran jakoben beyaz Türklerin ‘bon pour l’orient’ (‘Doğu için iyi’) ukala tavrından farksızdır. Eski Türkiye’nin partilerinden görece olarak daha demokrat bir tavır sergilemek başlangıç için yeterli olmuş olsa da halihazırda demir atılan yerin kitleler için yeterli olmadığının görülememesi bitip tükenmek bilmeyen gerginliğimizi de izah eder mahiyettedir.

‘Siyasî alternatifler içinde nasıl olsa en iyisi benim’ savı, halkın demokrasi ve özgürlük taleplerinin oldukça gerisinde kalırken, evrensel demokratik değerlerle çelişen, normalleşmeyi bizatihi kendi bulunduğu nokta olarak gören bu egosantrik duruşun sürekli yeni sorunlar üretmesi artık vukuat-ı âdiyeden olmuştur. Medya özgürlükleri, Alevi sorunu, parti içi demokrasi ve özgürlükler, bireysel tercihler, son olarak dershanelerin yasaklanması gibi tartışmalar çerçevesinde münavebeli olarak ülke gündemini işgal etmeye devam etmesi tesadüfî değildir. Milli Görüş gömleğini çıkarttığını ilan eden iktidar partisinin vesayet rejimine karşı büyük bir koalisyonla verdiği mücadeleden elde ettiği başarıların kredisini otorite üretmek için kullanmaya çalışması ve ülke içinde meşru tüm kurum ve kuruluşları görmezden gelerek tek güç olma arzusu, tansiyonun düşmesine müsaade etmemektedir. Yasama denetimi ve Sayıştay gibi organların etkisizleştirilmesi parlamenter demokrasilerin en zayıf yanı olan denetim mekanizmasının zayıflatılması kabul edilebilir gelişmeler değildir. Sivil toplum, medya gibi demokrasilerin başat aktörlerinin sistem içindeki rollerinin kısıtlanmaya çalışılması için mücadele edilmesi iktidarın normalleşme hayallerinin sınırlarını sorgulanır kılmaktadır.

Dershaneler ekseninde başlayan ve Hizmet Hareketi’nin varlığını irdelemeye yönelik hamlelere evirilen tartışmalar bir şekilde daha önce ulusalcılar tarafından seslendirilen ‘paralel devlet’ suçlamasına gelip dayandırıldı. Hizmet Hareketi’ne yönelik gerçekleştirildiği artık daha da aşikâr olan dershaneler hamlesi ortaya çıkan fişleme ve tasfiye belgeleri neticesinde izah edilemeyince eski bir cankurtaran simidi olarak ‘paralel devlet’ tartışmaları merkezî bir yerden emir verilmişçesine aynı anda farklı kalemler tarafından gündeme getirilmesi manidardır. Suçlanılan bir pozisyondan en iyi savunma hücumdur taktiği ile çıkmaya çalışan ‘güç savunucularının’ cılız iddiaları, daha önce defalarca yanıtlanmış olmasına rağmen sürekli tekrarlanırsa algı yönetiminde etkin olabilir kavlinden yazılıp çizilmeye devam ediliyor.

Kamu kurumları ve belediyelerin tüm uğraşılarına rağmen çok sattırılamayan ve sürekli tiraj kaybeden gazetelerde köşe, birkaç kanalda TV programı olan yarı resmi uzmanların iddiası özetle ‘devlet normalleşiyor, Hizmet Hareketi buna direniyor’ ya da ‘Hizmet’ de bu normalleşmeye ayak uydursun’ şeklinde özetlenebilir.

Parti içi demokrasinin esamisinin bile okunmadığı tekrar aday olmak isteyen vekillerin adeta esir alındığı, dolayısı ile parlamenter kontrol sisteminin devre dışı bırakıldığı, medyanın bir kısmının ihale verilen şirketler tarafından satın alınması, satın alınamayanların ise devlet gücü ve ‘rutin kontroller’ vasıtası ile baskı altında tutulduğu, bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Ekonomik olarak dünyada 17. sırada bulunan Türkiye’nin medya özgürlükleri açısından 174 ülke arasında 154. sırada oluşunu normalleşme belirtisi olarak mı kabul edeceğiz? MGK’nın varlığı, askerî mahkemelere dokunmayışınızı, YÖK’ü ele geçirdikten sonra bu durumu normalleşme olarak algılamamız beklenebilir mi? 2000 delegenin genel başkanları, genel başkanların 2000 delegeyi seçtiği sistemi normalleşmiş bir demokrasi olarak görmemiz inandırıcı olmaz. Söz dinlemeyen, muhalif çıkışlara imza atan işadamlarına ‘rutin maliye denetimlerinin’ yapılması ‘yeni Türkiye’nin’ normalleşme emarelerinden olsa da AHİM’den her sene Türkiye aleyhinde açılan davalar ve ödenen tazminatların herhangi bir normalleşme emaresi olarak algılanması mümkün değildir. Sivil anayasası olmadığı halde kendisini normal bir demokrasi zanneden yarı resmî düşünce kuruluşunun sivil topluma hizaya gelin çağrısı ancak kendi demokrasi normları çerçevesinde anlaşılabilirdir. Tüm bunların üstüne AK Parti’nin senatodan yoksun, neredeyse güçler birliğini savunan başkanlık sistemi teklifi karar alıcıların Türkiye hayallerini sorgulamamıza vesile olmuştur.

Yaklaşık 170 ülkede eğitim faaliyetleri için koşuşturan Hizmet gönüllüleri parti kurup iktidara gelmek gibi hiçbir zaman ajandalarında olmamış ve olmayacak olan bir hedefleri olsaydı şüphesiz enerjilerini küresel ölçekte harcamazlar ve örneğin 2001 krizinde yerle bir olan Türkiye’de tüm altyapısını kullanarak bu tür bir girişim için sahaya inebilirdi.

Bu topraklarda devletin gerçekten normalleştiği gün şartlar başta Hizmet Hareketi olmak üzere tüm gruplara farklı seçenekler sunacak ve mesailerini birinci derecede ilgilendikleri alanlara odaklanacaklardır. Hizmet gönüllüleri daha demokratik, şeffaf, hesap verebilen, kimlik dayatmayan, baskı kurmayan, hukukun üstünlüğüne inanan bir devlet hayali ile hukukun içinde kalarak önemli bir baskı grubu olarak Türkiye’ye katkı sağlaması kimseyi rahatsız etmemelidir. Bununla birlikte hele paralel devlet yakıştırmalarının dost kalemler tarafından bile dile getiriliyor oluşu hareketin bu alanda güven telkin eden farklı projeler üzerinde çalışmasını da gerekli kılmaktadır.

Küresel ölçekte eğitim hizmetlerine koşan bir hareketin en büyük güven telkini aynı anda farklı ülkelerde var olma çabasıdır. 170 ülkede var olan Hizmet, farklı başkentler tarafından öncelikle Türkiye’de ne yaptığı hususunda yakından takip edilmektedir. Türkiye’de antidemokratik bir yapılanma içine girdiği takdirde Hizmet Hareketi’nin küresel çapta sorgulanır kılınması kaçınılmazdır. Akademik seviyede Hizmet Hareketi Türkiye içinde yeterince (hatta neredeyse hiç) çalışılmadığı için hareketin demokrasi inancı ve kendi kendini denetleyen otokontrol mekanizmaları bilinmemektedir. Algılandığının aksine Hizmet Hareketi periyodik olarak şeffaflaşma, demokratikleşme medya özgürlükleri hakkında periyodik olarak aynı şeyleri savunurken AB standartlarında bir devlet yapısını ısrarla senelerdir talep etmekte ve AB sürecini birçok kurum ve kuruluştan daha yakın nabzını tutmaya çalışmaktadır. Heybeliada Ruhban Okulu, basın özgürlüğü, Alevilerin sorunları, gayrimüslimlerin hakları gibi konularla yakından ilgilenip çalıştaylar düzenleyen ve neticelerini kamuoyu ile paylaşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı dolayısı ile Hizmet Hareketi’ni Türkiye’nin sorunlarına duyarsız kalmak ve sadece dershane sorunu geldiğinde ses çıkarttığını ifade etmek sanırım bu kurum ve gönüllüler hareketine haksızlık olacaktır. Her halükârda algının bu yönde oluşuna başta GYV olmak üzere gönüllüler hareketinin medya organları uzun uzadıya kafa yorup yanlış ya da eksik yaptık mı? Yaptıysak gelecekte toplumun tamamını ilgilendiren sorunlara daha yakından nasıl yaklaşırız diye mutlaka kafa yormalıdır.

Yukarıda demokratikleşme adına atılması gereken adımların bir an önce yapılmasını ısrarla talep eden, değişim adına referandum sürecinde olduğu gibi olanca gücü ile katılım sağlayan Hizmet’i ‘paralel yapı’ kurmakla suçlamak dolaylı olarak ‘ben bundan sonra değişip evrensel değerler ekseninde reformlar yapmayacağım. Ülkenin normalleşmesi için bu acı gerçeği kabul ederek yaşamayı öğrenmeli ve hesabınızı buna göre yapmalısınız.’ demektir. 2009 Taraf mülakatında şimdilerin MYK üyesi Mazhar Bağlı, AK Parti Ankaralılaştı, Milletvekilli Şamil Tayyar derin devletin ancak yüzde biri temizlendi gerisi duruyor haklı tespitlerine benzer yorumları yapanların bugün ‘İsrail uşaklığı’ ile suçlanması üzüntü vericidir. Resmî kurumların birçoğunda Ergenekon çetesinin uzantıları tek tek yargılanırken devletin en karanlık kutusu MİT içinden tek bir örgüt mensubunun çıkmamış oluşu inandırıcı olabilir mi? Bugün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hüseyin Çelik yasa dışı fişlemeleri ‘alçaklıktır’ ifadesi ile tasvir ederken MİT içinde hükümetin emri dışında hareket edebilen bir yapının ipuçlarını mı işaret etmektedir?

Hizmet Hareketi muhafazakârlığı kullanarak popülist tutucu söylemin arkasına sığınmak ve örneğin İhvan hareketini sıkıştıran Selefî grupların oynadığı baskıcı rolü üstlenmenin aksine risk alarak demokratikleşme, şeffaflaşma ve özgürleşme adına iktidara her zaman destek verebileceğini defaatle ifade etmiş ve etmektedir. 11 senelik iktidar akabinde 2013 kaşeli fişlemeler ve gönüllülerin devlet içinden tasfiye edilmesi sürecinde suçüstü yakalananların durumu ‘Hizmet paralel iktidardır’ şikâyeti ile izah etmeye çalışması, sorunları çözmekten ziyade daha da derinleştirir. GYV’nin daha önce altını ısrarla çizerek ifade ettiği gibi, Hizmete gönül vermiş ya da gönül verdiğini iddia eden her bürokrat, yasalar çerçevesinde seçilmişlerin emrindedir ve yasalar çerçevesinde onların politika ve programlarına uymak zorundadır. Bu şekilde hareket etmeyen her bürokrat sadece tayin ile cezalandırılmamalı aynı zamanda somut delillerle yargıya teslim edilerek hesap sorulmalıdır. Bu tavır en çok Hizmet Hareketi’ni ve ona gönül veren kitleleri rahatlatacaktır. Soyut ithamlarla küresel ölçekte koşuşturan Hizmet gönüllülerini suçlayıp bu hususta tek bir soruşturma bile açmamak kabul edilebilir bir tavır değildir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.