Erdoğan’ı nasıl tebrik etmeli?
1915’te Osmanlı Ermenilerinin başına gelen; büyük bir trajedi, müdafaa edilmesi mümkün olmayan bir insanlık suçudur. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş halinde olduğu, Batılı emperyalistlerin Bab-ı Ali’yi yıkmak için plan üstüne plan yapıp ekalliyetleri tahrik etmeleri, Ermenilerin küçük bir grubunun Balkanlar’daki Hıristiyan milletlerin ayaklanıp Avrupa’nın desteği ile bağımsızlıklarına kavuşmalarını örnek alarak aynı yola müracaat etmeleri, Anadolu Ermenilerinin başına geleni tecviz edemez, etmemelidir.
Bunları 99 yıldır en fazla dindarların, İslam ile kendilerini mukayyet kabul edenlerin söylemesi gerekirken, Türkiye’nin ‘Müslümanları’ hak, hukuk ve adaleti önceleyen bir dil yerine, devleti kutsayan Kemalist-milliyetçi bir lügat üretmişlerdir. Buna göre Ermeniler ‘ihanet etmiş’ ve hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır.
Erdoğan’ın taziyesi, dindar kitlelerin Ermeni meselesine yaklaşımları göz önüne alındığında büyük bir adımdır ve normal şartlarda takdire şayandır. Ermenilerden özür dilenmesi, talan edilen mallarının tazmini yönünde adımlar atılması, Anadolu’dan sürüldükten sonra hayatta kalabilenlerin torunlarına pasaport verilmesi türü tasarruflar hak, hukuk, vicdanın gereği ve en mühimi kendilerini İslam dairesi içerisinde tanımlayanlar için bir mecburiyettir. Ermenilerin acılarının ikrarı Balkan Müslümanlarının ya da 1860’larda Ermenilerin başına gelenleri çok andıran Çerkezlere yapılan mezalimi tahfif etmez, onların trajedisini ikincilleştirmez.
Hizmet'e karşı tavrı ve 1915 taziyesi düşünüldüğünde bir gün arayla iki Erdoğan çıktı karşımıza. Hangisini referans alacağız?
Taziyenin tahfif edilmesine gönlüm razı olmasa da taziyenin Erdoğan tarafından yapılması ve Başbakan’ın son 4 aydır tasarruf ve söylemleri, bizi eylemin ‘hakikiliği’ konusunda ihtiyata davet etmektedir. Başbakan tarihi taziyede hepimizin takdir etmesi gereken şu ifadeleri kullanmaktadır: ‘Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir.’
Taziyeden bir gün önce Meclis’te yaptığı grup toplantısında uzun uzun Hizmet’i hedef gösterdikten, Muhterem Hocaefendi’nin ceketini diline dolayıp hakaretler ettikten sonra ise şunları söyledi: ‘Bunlarda o şeref yok. Geçenlerde konuşmamda da söyledim ya düşman bile bu şerefsizliği yapmaz. Bunlar bunu yaptılar… Vicdansızca hareket ettiler. Farklı gayretler içerisindeler, elimizden geleni yapacağız. Allah’ın izniyle bu devleti bu Haşhaşilerden temizleyeceğiz.’
Bir gün arayla iki Erdoğan var karşımızda. Bir gün önce Hizmet’e karşı nefret söyleminin dibine vurmuş bir Başbakan, ertesi gün Ermeni meselesi gibi girift ve zor bir konuda nefreti ayıplayıp bir asırdır Türklerin hakaret dilinin ayrılmaz parçası haline gelen Ermenileri kucaklamaya çalışan bir Başbakan. Hangisini referans alacağız?
Hizmet’i ‘düşmandan daha şerefsiz’ olmakla itham eden Erdoğan, tam bir hafta önceki grup toplantısında ise bu defa Hareket’i Ermenilerle işbirliği yapmakla, ihanetle itham ediyor: ‘ABD’de aynı şekilde kara propaganda yapıldı ve yapılıyor. Ülkelere mektup yazılarak hatta Ermeni lobisinin temsilcileri ile işbirliği yapılarak, hatta onlara parasal destek verilerek Türkiye’ye karşı çok çirkin, çok alçakça karalama kampanyaları yürütülüyor. Bütün bu ihanet girişimlerini bu çevrelere acıyarak izliyoruz.’
‘Hain, Haşhaşi, virüs, maşa, kan emici vampirler, sülükler, inler’ Erdoğan’ın 17 Aralık’tan bu yana Hizmet’i tanımlamak için geliştirdiği zengin lügatçenin sadece küçük bir kısmı. ‘Virüs’ ifadesinin Avrupa’da ve bilhassa Alman siyasetçilerde ürküntüye sebep olduğunu, çünkü ‘virüs’ ifadesinin Hitler tarafından sık sık Yahudilere karşı kullanıldığını daha önce yazmıştım.
Brüksel’de taziye açıklamasının nasıl algılandığına gelince; açıklama olumlu ama hâkim kanaat ‘hakiki’ olmadığı yönünde. Batı’da yalnızlaşan, daha ziyade Putin ve Orban gibi liderlerle mukayese edilen Erdoğan’ın 2015’in yıldönümü yaklaşırken yaptığı bir ön alma teşebbüsü. Bu sene taziyelerini sunan Erdoğan, 2015’teki siyasi iklime göre özür de dileyebilir, diye düşünülüyor.
17 Aralık’tan bu yana başta Hizmet olmak üzere bütün muhaliflerini iblisleştiren ve nefret söylemini pervasızca kullanan Erdoğan’ın 23 Nisan’da yaptığı taziyenin özünü içselleştirmiş olmasını ümit ederdik ama bu ümidin, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın tarihi konuşmasına verilen tepkileri görünce, ne kadar beyhude olduğu ortada. Erdoğan’ın tarihi taziyesi uzun bir nefis murakabesi ve muhasebesinin tabii neticesinden ziyade, milletlerarası siyasetin icbar ettiği istisnai bir durum gibi duruyor.
Son olarak, taziye mahallemizin dindar kılıflı ama özünde son derece milliyetçi-devletçi ‘abilerini’ akla getiriyor. Bugünlerde Erdoğan’ı savunmak için destansı mücadele veren bu ‘abiler’ birkaç sene önce ‘Ermenilerin acılarını anlamak lazım’ diyen dindaşlarına ‘devşirilmişler’ diye hakaret ediyorlardı. Şimdi Erdoğan’a da ‘devşirilmiş’ mi diyecekler yoksa kendilerini mi ‘devşirecekler’?
- tarihinde hazırlandı.