Paralel yapı ile mücadeleyi kazanmış!
Erdoğan, TÜBİTAK Bilim Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmada, ‘paralel yapı’yla mücadelenin kazanıldığını ilan etmiş. ‘Terleyen cumhurbaşkanı’ şiarı ile yola çıkıp ‘susamayan cumhurbaşkanı’na dönüşen Erdoğan, itina ile steril hale getirilmiş kurgu toplantılarda yaptığı konuşmalarla ‘Yeni Türkiye’nin kazanımlarını halka aktarıyor. En son zaferlerden biri paralel yapı ile mücadelenin kazanılmasından sonra toplumsal hayatın, eğitim ve bilimin yolunun açılmış olması. Şöyle diyor: ‘Bu önümüzde engeldi, şimdi bu açığa çıktı. Bu engelin aşılmasıyla toplumsal hayatın yanında eğitimin ve bilimin yönü daha da açılmıştır.’
Her türlü ‘melanetin’ kaynağı paralelle mücadele kazanılınca artık her derdin devası da tekmili birden üzerimize yağacak.
Kavlinde paralelle mücadelenin kazanıldığı var, halinde ise sanki her şeyin kaybedildiği izlenimi veriyor. Hiç zafer kazanmış gibi bir havası yok Erdoğan’ın. Sürekli gergin, öfkeli, sinirli, her daim herkese nizam veren, derin endişe ve korkuların esiri olmuş gibi.
Bu kadar endişe, öfke, huzursuzluğu taşımak kolay değil. Bu hal sık sık sözlerine yansıyor. ‘Türkiye paralel yapıyla mücadelesini kazanmıştır’ diyor hemen ardından ‘kazanmaya devam ediyor’ kelimeleri geliyor. Hani kazanmıştın?
Başbakan Davutoğlu’nun ifadesi ile ‘şizofrenik’ bir durum söz konusu. Son günlerde söylediklerine bakıldığında hakikatle arasındaki mesafeyi sürekli açan bir cumhurbaşkanı var karşımızda.
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın gözaltına alınmasının ardından dünya basınında çıkan yüzlerce makale ve haberde vurgulanan ortak noktalardan biri Erdoğan’ın ‘paranoya’ alametleri gösterdiği tespitiydi. The New York Times, bu ülkenin cumhurbaşkanı için ‘paranoyak kabadayı’ sıfatını layık görmüştü. ‘Seri kabadayılık’ ile paranoya arasındaki ilişkiyi araştıran psikiyatri bilimi, ‘paranoyak kabadayı’nın alametlerini şöyle sıralıyor: Patolojik kıskançlık, gereksiz kindarlık, çarpıtma ve uydurma, kimseye güvenememe, içgüdüsel kavgacı ve saldırgan olma hali, her şeyi kontrol etme saplantısı, kendi iddialarını desteklemek için abes ve önemsiz ‘delil’ toplama gayreti.
Bu çerçevede Erdoğan’ın son günlerdeki bazı açıklamalarına bakmak gerekiyor.
Dünyanın en özgür medyasının Türkiye’de olduğunu iddia ediyor, hemen arkasından Hidayet Karaca’nın yanına başka gazetecilerin de gidebileceğini söylüyor. Bu konuşmayı yaptığı toplantı, Türk basınının önemli bir kısmına yasak.
Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinin kalmadığını açıklıyor. Birkaç gün sonra AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’i arayıp, AB üyeliğinin Türkiye’nin stratejik hedefi olduğunu deklare ediyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’ı telefonla arayıp, AB’nin faziletlerini konuşuyor. 3 gün sonra, Avrupa’ya ‘önce kendi ellerine ve yüzlerine bulaşan gazeteci kanlarını temizlemesini’ ve ‘aynaya bakmasını’ tavsiye ediyor.
‘Şiir okuduğu için hapse atılan lider’ olmanın bütün imkânlarından istifade edip, 16 yaşındaki bir çocuğu kendisine hakaret ettiği için okulundan aldırıp tutuklattırıyor. ‘16 yaşında tutuklanan çocuk’ dünyanın diline dolanıyor, sosyal medyada ‘Erdoğan’a hakaret et’ etiketiyle, maalesef, uluslararası bir kampanya başlatılıyor. Partisine kapatma davası açıldığında yana yakıla adil savcı ararken, 16 yaşındaki çocuğa tutuklama talep etmeyen savcıyı sürdürüyor.
Kazanılan bir mücadele yok ama kaybetmiş bir lider var.
Bu mücadeleyi kazanma şansı da yok. Bir yıldır bütün devlet imkânları ile saldırıldığı halde çıkara çıkara bir tane Hüseyin Gülerce çıkarılabilmiş, Hoca’sını terk etmeyen kahredici ekseriyet Hidayet Karaca’ya özeniyor hale gelmiş. Bir kendi etrafındakilere bak, bir de bu kadar yalana, iftiraya, saldırıya, tutuklamaya rağmen birbirine daha da kenetlenen kitlelere bak.
Muhterem Hocaefendi, “Son ferdine kadar... Herkesi ifnâ etseler, en son fert bile orada yine merhum Kutup gibi diyecek ki: “Bir mü’min katiyen bir münafıktan özür dilemez!..” Bir mümin bir münafıktan özür dilemez.. ayağına gitmez.. temennada bulunmaz... “Senin dediğin gibiymiş!” demez.. değişik yâvelere düşmez!.. Muvakkat, bir-iki günlük mutluluk için yol yön değiştirmek kaypaklık ve muhakemesizliktir. Öyle olmaktansa izzetle ölmek daha iyidir.” diyor. Bu sözlere inanan bir ‘yapı’yla herhangi bir mücadeleyi kazanman mümkün değil. Kazandığını zannettiğini şey, mukadder akıbetine olan zamanı biraz daha uzatmaktan ibaret.
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/selcuk-gultasli/paralel-yapi-ile-mucadeleyi-kazanmis_2267317.html
- tarihinde hazırlandı.