Şebeke suyuna antidepresan

Geçenlerde bir arkadaş “en iyisi şebeke suyuna antidepresan atılsın” deyince ona hak vermeden edemedim. Zira milletçe depresyondayız desek abartmış olmayız. Rakamlar zaten antidepresan kullanımının arttığını gösteriyor, ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki akıllara zarar bu gündem içinde normal kalmaya adeta imkân yok. İnsanlar en azından kısa vadede gelecekten umutsuz. Ülkeyi esir alan yalan rüzgârından, her gün ve hatta her saat yenisi çıkan yolsuzluk haberlerinden etkilenmemeye, Ahmet Davutoğlu’nun zihinlerimize nakşettiği tabirle tarihin doğru tarafında dursanız bile, imkân var mı?

Güdümlü medya üç maymunu oynayıp iktidar Erdoğan propaganda bülteni olarak yayın yapsa da etkisi dünyanın gerçekleri görmesine engel olmuyor. Mesela Yunanistan’ın en saygın gazetesi Katimerini, sadece bir karikatürle halimizi okurlarına özetlemiş. Secde yapan cemaatin üzerinde elinde para çuvalıyla ilerleyen bir Erdoğan görmek, ülkesini seven herhangi biri için yeterince küçük düşürücü değil mi? Yine Avrupa Komisyonu’nun AB fonlarının usulsüz harcanması konusunda araştırma başlatması da kokuşmuşluğun bizdeki gibi yargıya müdahale edilerek örtülemeyeceğinin acı bir göstergesi.

İnsanların her sabah birbirine dün gece yeni bir tape çıktı mı sorusunu artık normalmişçesine sorduğu bir atmosferde, Başbakan’ın iddiaları çürütmek yerine hain ilan etmediği bir toplum kesimi, kendisine oy vereceğini sandığı vatandaşlar hariç, kalmadı dense yeridir. Ateistler de terörist damgasını yerken Başbakan’ın rahmetini aştığını söylese de bu derecesiyle bile yakıcı gazabından en çok nasibini alan kesim Cemaat. Koca bir başbakan hakaretlere doymuyor ve her gün yeni bir kötü sıfat buluyor Cemaat’e gönül vermişlere. En son sülük kelimesini bile yetersiz buldu, inanç açısından sapkın ilan etti. Hedef aldığı kesimdeki insanlar gülüp geçilecek bu hakaretlerin halkın tamamını temsil etmesi gereken bir başbakandan gelmesine inanamıyor, toplumun bir kesiminin daha nasıl şeytanlaştırıldığını hayretle izliyor. Doğrusu, öfkesine bu derece yenilmiş ve kontrolünü kaybetmiş gözüken bir liderin ülkenin milli güvenliği açısından zaaf oluşturacağını düşünmek zor değil. Duygularına bu kadar teslim olan bir lideri yönlendirmek de, yönetmek de kolay hale gelmiş demektir.

Peki toplum durumu nasıl algılıyor? Metropoll’ün şubat araştırması, ülkenin gidişatı, medyaya müdahale, internet ve HSYK yasası konusunda toplumun olumsuz düşündüğünü ortaya koyuyor. Yüzde 52,6 ülke kötüye gidiyor derken yüzde 58,5 medyaya müdahale olduğuna inanıyor. Yüzde 61,9 Cumhurbaşkanı’nın internet yasasını onaylamasını doğru bulmuyor. Öyle ki şimdiye kadar görev onay oranı hep daha yüksek olan Abdullah Gül, yüzde 44,5 hayır cevabını ilk kez alıyor. Erdoğan’ı onaylamıyorum diyenlerin oranı yüzde 51 olsa da onaylayanların oranı da yüksek: Yüzde 43,5.

Özgürlükler konusundaki vahim gidişatı şöyle ya da böyle gören, yüzde 48,6 oranında ifade özgürlüğü azalmıştır diyen bir toplumun nefret söylemi, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı dili her geçen gün keskinleşen bir lideri hâlâ onaylamasının altında yatan sebep ne? Birincisi ulusal düzeyde yayın yapan televizyon kanallarının sadece iktidarın söylemini kafalara kazıyor olması ve yolsuzlukların daha geniş kitleler tarafından duyulmaması. İkincisi de muhalefete umut bağlayamamak. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 27,6 ve Devlet Bahçeli’nin yüzde 29,1’lerde dolaşan onay oranı bu tablonun bir göstergesi.

Milli depresyondan çıkabilmek için şebeke suyuna antidepresan atamayız belki, ama özgür, cesur, iktidara ruhunu satmamış bir medya ve yolsuzlukları daha etkili anlatacak bir muhalefet talebinde bulunabiliriz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.