Bizi bize bırakma Allah’ım
Ramazan-ı Şerif’in son on günündeyiz… Her geceyi Kadir bilerek değerlendirme arzusundayız. Bu vesileyle muztar bir gönlün dua bohçasından demetler paylaşmak uygun olur diye düşündük… Rabb’im kabul buyursun:
Dua edenlere cevap veren, ızdırapları dindirip ihtiyaçları gideren, devrilenleri kaldırıp doğrultan, çatlayıp kırılanları sarıp sarmalayan Rahman ü Rahîm’e kâinatın zerratı adedince hamd ü senalar ediyoruz. İnsanlığın şeref kaynağı, nübüvvet hakikatinin merkez noktası, Peygamberler ordusunun seraskeri, ins ü cinnin yanıltmayan rehberi Resûl-i Ekrem Efendimiz’e salât ü selamlarımızı hediye ediyoruz. Bu mübarek gece hürmetine, Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) bir kere daha şefaatçi yaparak Rahmeti Sonsuz’a el açıyoruz:
Ey Rabb’imiz! Senin dualara icabet etme mecburiyetin yoktur; ama bizim ona ihtiyacımız hissettiklerimizden de çoktur. Bütün dileklerimizi kabul buyur ve bu kabulünü vicdanlarımıza duyur… Maneviyata aç ve yalnızlıkla tir tir titreyen kalblerimizi iman ve itminanla doyur. Ciddî bir yol almış sayılmasak da yıllar var hep yollardayız. Ufkumuz gam ve kederle tülleniyor. Önümüzdeki engebeler beşer takatini aşkın görünüyor. Ümmet-i Muhammed (aleyhi’s-salât ü ve’t-teslîmât) perişan, derbeder ve ızdırap içinde… Müslüman’ın olduğu her yerde kan akıyor… Zulümler, haksızlıklar, çatışmalar “bu insanların Allah’tan korkuları, ahiretten endişeleri yok mu” dedirtecek bir mahiyette yaşanıyor...
Ey Rab! Elimizden tut, dostlarının yüzüne baktığın gibi bize de rahmetinle teveccühte bulun… İç dünyamızı varlığının ziyasıyla nurlandır ve bizi Sensizliğin zulmetlerinden, zindanlarından halâs eyle… Ne olur, eşiğine baş koymuş kapının şu sadık kullarını yalnız bırakma. Senden kalblerimize ışık, iradelerimize güç, düşüncelerimize istikamet, niyetlerimize de hulûs istiyoruz. Rahmet Senin sıfatın, inayet âdetin, af şanındır… Bizler de o rahmet, o inayet ve o mağfirete muhtaç kullarınız.
Senin kapının genişliği başımızı sokacak başka kapı aramaya ihtiyaç bırakmıyor. Başımızı o kapıdan içeriye sokabildiğimiz kadar sokuyor, sesimizi edep ve temkinle ayarlıyoruz. Ve Senden arızasız ibadet ü tâat adına bir güç, haramlar, günahlar karşısında sarsılmayacak sağlam bir irade ve musibetleri iyi değerlendirebilecek bir idrak ve basiret istiyoruz.
Ya Rab! Önümüzdeki şu upuzun hayat yolculuğunda, bizi kendi darlığımızla baş başa bırakma. Akıllarımızı sürçmelerden, nefislerimizi cismânîliğin baskılarından, gönüllerimizi de hevâ ve heveslerin öldürücü oklarından muhafaza eyle. Kapının kullarını; ilimde kibir ve gururdan, ibadette riya ve gafletten ve ülfetten koru. Senin yolunda yürüyor gibi görünüp Senden uzaklaşmak, kurbet atmosferinde iç içe firkat yaşamak, hep rızadan söz edip gazap arkasından koşmak ne acıdır! Sen bizi kazanç yolu sanılan bu tür haybet ve hüsran vadilerinde ömür tüketmekten muhafaza buyur.
Ey Yüceler Yücesi Rabb’imiz! Sen, azap edecek pek çok kimse bulabilirsin; fakat biz, affedecek birini asla bulamayız. Bizi bir bilinmez ve bulunmaza bırakarak ta’zib etme. Belki bir zaman Senden kaçıp akla-hayale gelmedik levsiyâta girdik… Haddimizi bilmezlik edip Sana başkaldırdık… Hevâ ve nefislerimize uyup kirlendik ve ahiretimiz adına kendimize kıydık… Şimdi boynumuzda hâkimiyetinin tasmaları ve ayaklarımızda ıztırar prangalarıyla kapına geldik… Ellerimiz göğüslerimizde günahlarımızı itiraf ediyoruz… Bir kez daha Senin kapının kulları olduğumuzu mırıldanıyoruz… Yüreğimizin bütün titrekliğiyle “merhamet” deyip inliyor ve ululuğuna yakışır bir muamele bekliyoruz.
Bizleri bağışla Ey Merhametliler Merhametlisi! Öyle bir dünyada hayata gözlerimizi açtık ki, dört bir yanımız tuzaklarla dolu… Uğrayıp geçtiğimiz her yerde nefis, şeytan ve aynı takımdan binlerce ifrit ağını germiş av bekliyor… Yol boyu yüzlerce fitne ocağı var ve onların isi-dumanı gelip sinelerimize oturuyor. İnayetine ihtiyacımız açık, çaresizliğimiz ise her hâlimizden belli… Bizleri yara-bere almadan hedefe ancak Sen ulaştırabilir ve bugüne kadar elli defa çatlamış, kırılmış ruh dünyamızı da ancak Sen tamir edebilirsin. İçimizi Sana döküyor, kusurlarımızı Sana açıyor ve bize yeniden insan olma yollarını göstermeni diliyoruz.
Bu mübarek günleri, geceleri vesile sayarak yeni bir azim ve ümitle bir kere daha Sana yöneldik. Başımızı ayaklarımızla buluşturduk ve bir sürü beklentiye koyulduk. Ne olur Allah’ım, arzu ve isteklerimizde bize inkisar yaşatma! Başımız kapının mübarek eşiğinde, nabızlarımızda Seni duymanın heyecanıyla gözlerimiz çağlayıp gitsin ve âh u efganlarımız gökleri titretsin.
Bundan sonra olsun, artık oturup kalkıp hep Seni düşünelim… Her şeyi Sana bağlayıp öyle sevelim… Vuslat hülyalarıyla yaşayıp Sana karşı iştiyakla köpürüp duralım. Senin için kıyam edip, Senin için oturalım… Her şeyin çehresinde Seni okuyalım; her nesneden Sana ulaştıran yollar bulmaya çalışalım. Herkese ve her yere Seni duyuralım…
Bugüne kadar başka hülyalar peşinde koşmaktan yorulduk. Sensizlik canımıza tak etti... Ne olur Yâ Rab! Sen artık, bize bir kere daha gurbet yaşatma; bizi Sensiz ve ışıksız bırakma! Senin yolunda gibiyiz; ama ciddî bir azığımız yok… Ömür sermayemiz yabancı hülyalar, yalancı rüyalar arkasında hebâ olup gitti. Huzurundayız; ama elimiz boş, gönlümüz boş, hasenât defterimiz bomboş… Fakat bütün bu boşluklara yetecek sihirli bir iksirimiz var; hakkındaki hüsnüzannımız... Evet, cürmümüz, günahlarımız dağlar cesâmetinde olsa da ümitlerimizi affına merdiven yaptık… Bizi ümitlerimizde hüsrana uğratma Ya Rabbi…
Yürüdüğümüz yollarda yüzlerce Firavun, Nemrut, Ebû Cehil, bir o kadar da İbn-i Sebe ve İbn-i Selûl pusu kurmuş bize diş biliyor… Varsın bilesin, hepsinin hakkından gelecek Sen varsın ya! Aczimiz mutlak, fakrımız açık, ihtiyaçlarımız sınırsız; ama hiçbir endişemiz yok... Zira istemeden verdiklerine, ettiklerine bakıyor, isteklerimizin verileceğine, ihtiyaçlarımızın da giderileceğine gönülden inanıyoruz.
Bize Seni, Seni bilenler anlattılar… Onlardan öğrendik ki, bugüne kadar her isteyene istediğini verdin ve Sana bel bağlayanları hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadın. Sana doğru bir adım atanı on katı yakınlığınla şereflendirdin. Sana gelirken yolda sürçüp düşenleri, yolunun delisi sadık bendelerin gibi arındırıp mükâfatlandırdın. Şimdiye kadar Sana misafir olmuş da ziyafet görmemiş, kapının tokmağına dokunmuş da cevap almamış kimse yok… O halde ne olur, bizi de kapından lütuflarınla gönder Ey Rabb’imiz…
Muhtaçlar ve muztarlar olarak şimdiye kadar bir hayli yol teptik, bir hayli kapı çaldık ve nihayet gelip Senin inayet arsana çadır kurduk. Senden bir kere daha günahlarımıza değil, yüzümüze bakıp “Haydi siz de seçkin kullarım arasına girin ve lütuflarımı paylaşın.” diyeceğin eşref saatleri bekliyoruz.
Bir süre ayrı düştükten sonra dönüp Sana gelenleri kovmayacağını vadediyorsun… Sana yönelenlere hep “gelin, gelin” diyorsun. Ey Rab! Böyle emekleye emekleye sürünmeyi de gelme kabul edeceksen, müsaade buyur “Biz de geldik” diyelim. Elimizde bir sermayemiz yok… Tek tesellimiz, dünyanın dört bir yanında Senin ve Habibinin nâm-ı celilini bayrak gibi dalgalandıran o yiğitlerle birlikte olmak… Onların hicretlerini, emeklerini, sıkıntılarını, gayretlerini, aşklarını, şevklerini, adanmışlıklarını, fedakârlıklarını bir bohçaya sarıp huzuruna öyle geldik… “Ne getirdiniz?” diye sorarsan, “huzurunda açmak ümidiyle o kahramanların hayatlarını hediye olarak getirdik” diyeceğiz… Bu recâyla kapına geldik… Geldik ve Sana, yolların amansızlığını, nefis, şeytan ve hasımların imansızlığını, bizim de dermansızlığımızı şikâyet ediyoruz.
Ey halimize nigâhban! Tepemizde üst üste musibetler kümelenmiş... Yürüdüğümüz yollar zikzaklı ve yokuş… Bizler günah yolunun yorgunları, hiç de iç açıcı olmayan günlerin elinden zakkumlar yudumluyoruz... Hadiseleri doğru okuyamıyor, içlerine gizlediğin hikmet nakışlarını göremiyoruz… Musibet zamanının dua zamanı olduğunu kavrayamıyoruz… İçimiz-dışımız yara-bere içinde… Enerjimiz bitmek üzere; yük ağır, aklımız şaşkın, ruhumuz bitkin… Yollarda dökülüp kalanlar gelip gelip sinelerimize oturuyor… Sen bize her zaman yaptığın gibi sürprizden kapılar arala ve ekstra ihsanlarınla bizi bir kere daha inayetinin gölgesinde serinlet…
Ey Rabb-i Rahîm! Biz güçsüzüz, hasımlarımız azgın… Şeytan ve avenesi bir cephe oluşturmuş ki, Sen inayet etmezsen bunlarla baş etmemiz mümkün değil… Her yanda düşmanlarımız gayzla köpürüyor; dostlarsa suskun ve temkin murakabesinde. Sadece o kadar mı? Hayır, bir sürü de dost kılığında düşman var ve hepsi de tam tekmil taarruz vaziyetinde. Hâdiseler acımasız cereyan ediyor; hicranla geçen zaman bir türlü bitmiyor...
Her durakta bir sürü hain düşünce rengârenk masallar üretiyor... Masallar birer büyü gibi dinleyenleri uyutuyor… Doğru-dürüst hiçbir şey olamamışız, her şey olmuşluğun hesaplarıyla oturup kalkıyoruz. Ne gönülden Ramazan olabildik, ne de oruç; ama her zaman sahur davulu gibi güm güm ötüp durduk. Boyumuzun kat kat üstünde bir gurur abidesi gibiyiz. Amansız hâdiseler karşısında karton gibi bir hâlimiz var; gel gör ki, granit olduğumuz iddiasındayız.
Sen elimizden tutmazsan, bu mekkâr, bu gaddar hasımlar karşısında kendi kendimize ayakta duramayız. Aksine maiyyetinde olursak, o zaman da hiçbir şeyden korkmayız. Bizleri şeytanın bu kabil ağlarına takılıp helâk olmaktan, kalbimizi şeytana kaptırmaktan, şeytana kalb kaptıranlarla beraber bulunmaktan, hasımların elinde oyuncak olmak rezilliğinden ve zilletinden muhafaza buyur. Bize yeni bir “ba’süba’de’l-mevt” lütfeyle… Başlarımız önümüzde, boynumuz buruk, gönüllerimiz kırık, Senden ayrı düşmenin hacâletiyle iki büklümüz ama fevkalâde ümitliyiz ve Sen’den eminiz. Bizi bir daha yalnız bırakmamanı diliyoruz. Nedametlerimizi gözyaşlarımıza emanet ederek bize ruhta, gönülde, sırda diriliş bahşetmeni diliyoruz.
Ey Rahmeti Sonsuz! Bize öyle bir nimet lütfettin ki, onun şükrünü edadan aciziz… Karanlıklar içinde bocaladığımız bir dönemde, bir rehber gönderdin… O bize Seni, Habibini, sevdiklerini ve Seni sevenleri tanıttı… Elimizden tutup bizi Seninle buluşturdu… Gönüllerimizde Sana ait güzellikleri gözyaşlarıyla yeşertti… Senin nam-ı celilini dünyanın her tarafına duyurma şevkini içimize o düşürdü… Tevazuu, mahviyeti, hacaleti, hasbiliği, diğerkâmlığı, fedakârlığı, adanmışlığı, beklentisiz olmayı, hizmette önde, ücrette gerilerin gerisinde bulunmayı o öğretti… Sayfalara, kitaplara sığmayacak güzelliklerle tanıştırdı bizi, ailelerimizi, sevdiklerimizi ve milyonları… Biz Onu çok seviyoruz ve Ona medyunuz…
Ne olur Ya Rab! Ona uzun, sağlıklı, bereketli ömürler nasip et… Başımızdan eksik etme… Sıhhat, afiyet lütfeyle… Onu, her güzelliğin kemâl noktasına ulaşmakla şereflendir… Kötülerden, kötülüklerden, şerlerden, şerirlerden muhafaza eyle… Her türlü dahilî, haricî, insî, cinnî şeytanın ve düşmanın zararından Onu sıyanet buyur… Bulunduğu her zamanda ve mekânda Onu, katından bir ruh ile müeyyed kıl… Dünyada ve ahirette bizi Ondan ayırma… Ömrümüzün sonuna kadar gösterdiği istikamette koşmayı bize nasip eyle… Son nefesimize kadar bu hizmette bizleri daim eyle… Bizi Onla beraber haşreyle… Huzuruna onunla beraber kabul eyle… Cennette Efendimiz’e (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) birlikte komşu olmakla bizleri şereflendir…
Ey Rabb’imiz! Dünyanın dört bir yanında ve hayatın her alanında Senin yolunda hizmet eden kadın-erkek bütün kardeşlerimize ihlas, samimiyet, istikamet, aşk u şevk nasip eyle… Ömürlerine vüs’at, rızıklarına bereket, hanelerine huzur ihsan eyle… Onları her türlü kötülükten, kötülerden muhafaza eyle… Önlerini aç, işlerine kolaylıklar ve muvaffakiyetler lütfeyle… Kalblerimizi telif eyle, cümlemize vifak ve ittifak içinde Rızana uygun bir ömür nasip eyle…
Ey Merhameti Gazabına sebkat etmiş Rabb-i Rahîm’imiz! Dünyanın her yerinde zulüm altında inleyen, kanları dökülen, canları yanan, savaştan yorgun düşmüş Müslümanlara en kısa zamanda bir ferec ve mahreç lütfeyle… Hangi şekil ve surette olursa olsun, Müslümanlara gadreden bütün zalimlere hadlerini bildir… Onlar üzerine Kahhâr isminle tecelli buyur… Onları iflah etme… Zulümlerini artırmalarına fırsat verme…
Bu mübarek Ramazan ve Leyle-i Kadir hürmetine Senden bunları dileniyoruz… İnsanlığın İftihar Tablosu’na, hane-i saadetinin güzide efradına ve bütün Ashab-ı Kiram efendilerimize salât ü selâm ediyoruz… Dualarımızı kabul buyur Rabb’imiz… Âmin…
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/suleyman-sargin/bizi-bize-birakma-allahim_2231904.html
- tarihinde hazırlandı.