Kılavuzu karga olan...
Esasen olan bitenin özeti şu: Her defasında sıkıntıya düşüldüğünde daha büyük bir yanlış yapılıyor, ardından hedef saptırılarak bir günah keçisi seçiliyor. Uludere orada duruyor, Reyhanlı aydınlatılamadı, Gezi'nin üstesinden gelinemedi, fişlemeler izah edilemediği gibi buna göre işlem yapılıyor. Baştan sona delillendirilmiş sağlam bir dosyayla ortaya konulan rüşvet ve yolsuzluk hakkında tek kelime etmeden fatura yargıya kesilip, orası itibarsızlaştırılıyor.
Sadece savcılar değil, yüksek yargı organları da topa tutuluyor.
Savcı, Avrupa Birliği normlarında, bu iktidarın getirdiği düzenlemelere göre bir işlem yapıyor. Derhal o yönetmelik değiştiriliyor. "Yönetmelik Anayasa'ya aykırı" diyen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) hışma uğruyor. Açıkladığı genel kurul kararı, "korsan bildiri" diye yaftalanıyor. Halbuki 22 üyeli Kurul'un 18'i toplantıya katılmış, Adalet Bakanı'nın müsteşarı da dahil 17'si yönetmeliğin yanlışlığında hemfikir olmuş, görüşmüşler. Karar 13 üyenin oyu ile çıkmış, diğerleri muhalefet şerhi koymuş.
Bunların hepsi bilindiği halde, karara "bildiri" deniyor. HSYK'nın açıklama yetkisi Adalet Bakanı'na devrediliyor. Zaten öyleydi.
Yanlışı yanlışla düzeltemezsin!
Hatırlayın, geçen ağustosta Bekir Bozdağ'a Hacıbektaş'ta saldırı olduğunda saldırgan serbest bırakılmıştı. HSYK da açıklama yapmıştı, "Hükümet'in yaptığı yasa değişikliğine uyularak o kişi bırakıldı" diye... Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hoşa gitmeyen bu açıklama üzerine, HSYK'nın açıklama yapma yetkisini üzerine almıştı. Yani hâlihazırda bu yetki bakanda.
HSYK'nın geçen hafta yaptığı açıklama değil, müsteşarın da bulunduğu genel kurulda karar almak. Tabii bu da hoşa gitmeyince, o müsteşarın koltuğu gitti.
Her olan bitenin ardında "dış mihrak", "küresel güç" aramaya lüzum yok. Yanlışın üzerine yeni bir yanlışla gidiliyor. Bir şeyleri korumaya çalıştıkça daha büyük ve telafisi mümkün olmayan, yeni hatalara gebe bir süreç başlatılıyor. Benzer durum medya için de geçerli. 17 Aralık'tan bu yana tek merkezden çıkışlı olduğu çok alametle sabit ve birbiriyle tutarsız onlarca manşet atıldı. Halen cevap yok, ne oldu "Çek git" dediğiniz ABD Büyükelçisi'ne? İzini neden sürmediniz?
Hep aynı nakarat!
Gezi'de fail bulunmuş, "faiz lobisi" denmişti. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Haziran 2015'teki tüm işlemleri inceledi, bir şey çıkmadı. Haber "Faiz lobisi bulanamadı" başlığıyla girdi. Tabii Gezi o kadar geride kaldı ki, şimdi yeni enstrümanlara ihtiyaç var.
Medya, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına ilişkin haber yaptı sadece fakat iki haftadır hükümete yakın gazeteler tarafından saçma sapan haberlerle hedef gösteriliyor. Af edersiniz, durum o kadar salaklaştı ki ortaya konulamayan "uluslararası çetelerin" medya ayağına operasyon istenmeye başlandı, yüksek sesle.
Halkbank hedef yapılıyor diye yaygara yapıldı. "İran'ım sağ yanım" başlıklı yazıda geniş anlattım, olmayan şeyi varmış gibi gösterdiler. "Bankanın bütün verileri deşifre oldu" diye asılsız üfürdüler, Bakan Ali Babacan tüm verilerin güvende olduğunu açıkladı. İddialar sadece genel müdürü ve kişisel para trafiğini kapsıyor. Buna rağmen, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Halkbank'ı savunmak konusunda gösterdiği titizliği mesela Bank Asya konusunda göstermedi. Hiç alaka yokken, Bank Asya'nın operasyondan haberi olduğu, döviz üzerinden 2 milyar dolar kâra geçtiği yalanını manşetten ortaya attılar. Bunun için bankanın mevcut aktif büyüklüğünün iki katı işlem yapması gerekiyordu. Bağımsız ekonomistler bile "piyasa gerçeklerinden uzak ve gülünç durum" diye analizler yayımladılar.
2014 arınma yılı olacak
12 yıldır bitmek bilmeyen "mağduriyet" edebiyatıyla Camia'ya yakın bilinen ne varsa üzerine çullandılar. Bugün "Hükümete darbe girişimi" diyen yazarların daha yaz aylarında yolsuzluklara ilişkin kötü kokular geldiğini anlatan yazıları orada dururken, yine kendi kalemlerinin bürokrasi ve devlet kademelerinde yozlaşan ahlaki durumlara ilişkin yorumlarının mürekkebi kurumamışken, şimdi hepsini ama hepsini bir gruba mal edip sıyrılmaya çalışmaları çok vahim.
Her şey bir tarafa, terör örgütü lideri Cemil Bayık'ın, "Paris'te üç kadın PKK'lı cinayetinde Cemaat bağlantısı var" lafının üzerine bile atladılar. Mizah sitesi Zaytung'un haberi değil bu.
Hele hele... En son, Çakal Carlos lakaplı katilin "Başbakan, Türk vatanseveri. Cemaat'in arkasında CIA var" lafını bile alıp büyük puntolarla kullandılar ki, terbiyemiz izin verse kocaman "Yuh" diyeceğiz.
Kılavuzu karga olan, misal... Referansı katil olana ne olur, varın siz hesap edin!
- tarihinde hazırlandı.