Hizmet Hareketi toplumsal bir harekettir

Uğur Kömeçoğlu

Doç. Dr. Uğur Kömeçoğlu Zaman Gazetesi'nde yayınlanan makalesinde "Hizmet küresel ölçekte dini, dili, mezhebi, ideolojisi, ırkı ne olursa olsun her kesimden insanın evrensel değerlere göre içinde yer bulabildiği toplumsal bir harekettir." diye yazdı.

Uğur Kömeçoğlu devamında şu ifadeleri kullandı: "Diyalog ve uzlaşma idealiyle toplumun farklı kesimleri arasında dostluk köprüleri kurmaya adanmış bir hareketi kendi dar siyasî tefsirlerinin keskin versiyonlarına tâbi kılmak istiyorlar. Halbuki "dostluk" kavramı apolitiktir ve toplumsalın kurucu unsurudur. Dostluk gerçekte özel alanın değil kamusal alanın kurucusudur."

İşte Uğur Kömeçoğlu'nun o yazısı:

Bira ve Mojito ekseninde sınıf ve vatandaşlık

"Bira içerken STV seyreden adam" gibi formüllere yaslanarak aslında iki kesime birden güya fikrî saldırıda bulunmaya çalışan zayıf bir damar oluştu ülkemizde.

Bir kesimi içki içmek dışında hiçbir özellikleri yokmuş gibi "damgalama ayıpları" bir yana, seküler kesimler ve dindar Müslümanlar arasında en ufak bir iletişimden hoşnut olmayan bildik selefi tavrı sergiliyorlar. 7-8 yıl önceki duruşlarından yüz seksen derece saparak farklı kesimler arasında duvarların yıkılmasından, köprülerin kurulmasından çok rahatsız oluyorlar. Siyasetin savaşçı kurgusuna kayıtsız kalan sivil bir dostluk kurumundan endişe ediyorlar. Toplumsal ve siyasalın tümüyle aynı olmadığını kabullenmeleri kolay değil. Ya da belki de "toplumsalı" siyasalın girdabında boğmak istedikleri için bu kadar tahammülsüz davranıyorlar. Dindar kesimleri aşan barışçı sosyal iletişimden rahatsız oluyorlar. Gündelik yaşama tahammülleri yok diyebiliriz.

Hizmet Hareketi'ne husumet beslemelerinin nedeni

Bunun temel nedeni oy kaygılarıdır. Toplumun bir kesimini diğer kesimine karşı tahkim etmeyi hedeflediler çünkü ancak o zaman seçmenlerin bir kısmının blok olarak AK Parti'de toplanacağını düşündüler. Bir siyaset yapma biçimi olarak toplumu kutuplaştırmayı hedefleyen ideologlar, seküler ve dindar kesimler arasındaki herhangi bir sivil irtibattan korkarlar. Bu sosyal barış dilini geçmişten beri kurma gayretinde olanlara hain damgası yapıştırırlar. Hizmet'e husumet beslemelerinin en önemli nedenlerinden biri budur. Laik ve dindar çatışmasını siyaseten çok avantajlı gördükleri için yeterince düşmanlaştırıcı olmayan ve ikili karşıtlığı bozan üçüncü alanlardan nefret ediyorlar. Bütün otoriter zihniyetlerde görüldüğü gibi eşik (liminal) bölgelerden, mütereddit gezginlerden hoşlanmıyorlar. "Ne o ne öteki" ya da "hem o hem öteki" demek siyasetlerini açmıyor, sadece "biz ve onlar" demelisiniz..

Aslında siyaset kaygısıyla kimi insanları sürekli düşmanlaştırmak bu topraklardaki İslam yorumunun kadim doğasına zıttır. Dinsel görünümlü nevzuhur ideolojilerin tersliği sayesinde Müslümanlık sadece katı bir yorumun tekelinde çoğu insana kapısını kapatan ve toplumu gettolara bölen çatık kaşlı bir din olmalıymış gibi davranıyorlar. Bu ayrıştırıcı ve sivil barış karşıtı tavır, Türkiyeli Müslümanların, hele ki Hizmet Hareketi çizgisinin benimsemediği soğutucu bir tavırdır. Hizmet'in 30 yılda Türkiye'de ve dünyada bu kadar hızlı gelişmesinin nedeni insanlara sadece insan oldukları için değer vermesi ve "evrensel beşeri değerleri" kucaklamasıdır. Hareket'in başarısının nedeni soğuk siyasal değil sıcak sosyal ilişkilerdir. Zira herkesin otoriter politik diskurlara değil sevgiye ihtiyacı var. İstisnasız herkese sinelerini açan Hizmet katılımcıları dost-düşman kamplaşması için kullanışlı gözükmüyorlar elbette. Fakat Hizmet Hareketi tam da bu özelliği nedeniyle birçok ülkede, farklı kültür ve coğrafyalarda kurumlar açabiliyor, tüm inanç ve görüş farklılıklarına rağmen insanların kalplerini kazanabiliyor. Gönül ve sevgi dilinden nasibi olmayanlar ise Hizmet'in seküler kesimlerle iletişim ve etkileşim içinde olmasına kızarak (sanki bu çok yeni bir durummuş gibi) meseleyi dillerine pelesenk ettiler son zamanlarda. Bu tezvirat Müslümanlık adına sakıncalıdır. Çünkü Müslüman insan, toplumda herkesin kendisinden emin olduğu kişidir zaten. Nebevî bir haslet yoluyla "emin ve güvenilir" davranmaları ölçüsünde teveccüh gören insanlar, bazı siyasi hazımsızlıklar yüzünden itham edilemez, samimi bir etkileşimi toplumun her kesimiyle sürdürdükleri için suçlanamazlar. İnsan yaşamının en küçük detaylarını bile "politize" etmek isteyenler bu diğerkâm tutumdan hiçbir şey anlamıyorlar elbette.

Dost-düşman ayrımı AK Parti siyasetinin motivasyonunu ve eylemlerini tümüyle tayin etmeye başladı. Toplumsalın "siyasaldan" ayrıldığı noktalar olabileceğini fark etmek istemiyorlar. Hiçbir zaman da istemediler. Daha doğrusu "sosyali" tümüyle "siyasal" içinde yutmak istedikleri için adeta vahşi bir siyaset anlayışları var. Politize edilmemesi gereken gündelik hayatın çatlaklarını bile siyasallaştırmak istiyorlar.

Hizmet felsefesi hoşlarına gitmiyor

Herkesi kendi konumunda kabul etmek fikri üzerine kurulu olan Hizmet felsefesi hoşlarına gitmiyor. Bu felsefeye karşı çıkanların nasıl bir Müslümanlık algıları var ki bazı insanları İslam'a layık görürken bazılarını inancın geniş diyalog alanından dışlamaya çalışıyor? Türkiye toplumunun farklı kesimleri arasında gerçek bir iletişimin oluşması kimlerin toplum anlayışını rahatsız ediyor? Yerel seçimler öncesi Cemaat bir partinin oylarını yükseltecek diye ödü kopanlar, seçim sonuçları kendi yaptıkları tezvirata uymayınca bu sefer de apolitik sosyal alanda Hizmet ile seküler kesimler arasında geçmişten beri var olan gayri-partizan etkileşimden pek rahatsız olduklarını belirtiyorlar. Adeta gayri siyasi toplumsal iletişim alanını yok etmek istiyorlar. Halbuki İslam öz sosyal tabiatı itibarıyla toplumun her kesimiyle etkileşimcidir. Hizmet'in bu iletişim ilkesinden rahatsız olanlar, kendi din telakkilerinin ne olduğunu (veya mezhep telakkilerinin ne olduğunu) daha açık biçimde ortaya koyabilirlerse sanırım tartışmalar için faydalı olur.

Farklı dünya görüşlerine sahip olan kişilerin aynı kanalı izliyor olmasından bile rahatsız olup "Bira içerken STV izleyen adamın hali ne olacak?" diye sözde eleştirel sorular yöneltmeleri, kamplaştırıcı dili açığa çıkarıyor. İsimler hiç önemli değil. Lisan-ı münasiple sormak lazım. O insanlar ikinci sınıf vatandaş mı sizin için? Yoksa bira içtiler diye onları inançsız mı sayıyorsunuz? Geçen yaz "camide bira içtiler ve daha neler neler yaptılar" tezviratından bu kadar mı ilham aldı kalemleriniz? Yatay toplumsal ilişkiyi de mi ortadan kaldırmak istiyorsunuz? Herkes birbirini kırsın yıksın mı istiyorsunuz? Milleti böldüğünüz, toplayıp çıkardığınız, çarptığınız yetmedi de (ayrıca seküler ya da sol çizgideki vatandaşları sürekli din-iman düşmanı gibi gösterdiğiniz yetmedi de) şimdi de kimlerin hangi kanalı seyrettiği üzerinden siyaset mi üreteceksiniz? Bu garip yaklaşıma göre Hizmet bugünlerde "toplumda sosyolojik dönüşüm gerçekleştirmeye yönelmiş". O kadar bilgisizce yorumlar ki bunlar: "Dindar kitleleri aşacak şekilde dizayn edilmeye çalışılan 'Herkes O'nu Okuyor' yarışması da benzer bir amaca matuf görünmektedir" diyerek çarpık analizlerine delil bulmaya çalışıyorlar. İslam'ın dindar kitleleri aşan bir mesajı olamayacağını düşünen sığ yaklaşımlar içinde "... bu hamlelerin sonucu olarak Kemalist-solcu gençlerin bira içerken STV seyretmeleri veya STV seyrederken bira içmeleri mümkün hale gelmiştir" diyerek absürt ötesi düşmanca bir tavır konusunda sınırları zorluyorlar. Sembolik şiddet had safhada. Dindar kitleleri aşan sosyal iletişimi küçümsüyorlar. Sosyolojiden anlamayan bu garip kalem ehline tekrar hatırlatmak gerekir ki Hizmet küresel ölçekte dini, dili, mezhebi, ideolojisi, ırkı ne olursa olsun her kesimden insanın evrensel değerlere göre içinde yer bulabildiği toplumsal bir harekettir.

Hem hatırlatmak gerekir ki ülkemizde "alkolsüz bira" bu iktidar döneminde üretilmeye başlandı (hem de alkollü olanlarla aynı görünümdeki şişe ve metal kutular içinde). Dolayısıyla "Bira simülasyonu"nun ne anlama geldiği üzerine analizler yapsalar daha iyi olur ("Helal serinlik" diye bir slogan da var örneğin). Veya cilalı şaşaalı lüks mekanlarda (alkolsüz açık hava barlarda) televizyona değil de Boğaz'a nazır ortaya çıkan şu meşhur "alkolsüz mojito" ihtiyacı üzerine düşünseler daha isabetli olabilir. Kendiliğin durumu öteki saydıklarının durumu kadar önemlidir. Kendin olup ötekiyle anlamlı bir iletişim kurmak, insanların elindeki mojitoya bile gıpta etmekten daha isabetli olabilir. Ayrıca illâ bir yere öyküneceklerse üst sınıf statü özentisi bir simülasyon olarak alkolsüz mojito yerine alt-orta sınıf içecek olarak biranın "alkolsüz" simülasyonuna yönelmek o pek "siyasal" dünyalarda daha avantajlı olabilir. Biraz espriye tahammülleri varsa tabii. Lüks "alkolsüz bar" açılabiliyorsa "alkolsüz birahane" daha politik durur. Ama mojito simülasyonu bira simülasyonundan daha prestijli gözüküyor sanırım. Peki gün gelir de dışarıdan alkollü gibi gözüken ama alkolsüz olan "bira kutusu" elindeyken cami avlusundan geçen bir vatandaş görüntülenirse ne olacak? En iyisi böyle muzip soruları bir tarafa bırakıp asıl konumuza dönelim.

Hizmet Hareketi toplumsal bir harekettir

Diyalog ve uzlaşma idealiyle toplumun farklı kesimleri arasında dostluk köprüleri kurmaya adanmış bir hareketi kendi dar siyasî tefsirlerinin keskin versiyonlarına tâbi kılmak istiyorlar. Halbuki "dostluk" kavramı apolitiktir ve toplumsalın kurucu unsurudur. Dostluk gerçekte özel alanın değil kamusal alanın kurucusudur. Düşmanlık ya da partizanlık yoluyla değil dostluk yoluyla hakiki toplumsal huzur tesis edilir. Bu nedenle Türkiye'de vatandaşlık kategorisi giderek etik bir düzlemde ele alınmaya başlanacaktır. Yeni vatandaşlık etiğinde temel yaşam hakkının öncül durumda olması ve bunun ortak bir ahlaki değer gibi algılanması gerekecektir. Tam da bu noktada vatandaşlık deneyiminin sadece aidiyete değil aynı zamanda toplumsal katılıma ilişkin olduğu tekrar hatırlanmalı ve bu deneyimin salt politik değil çoklu düzeylerde varlık gösterdiği vurgulanmalıdır. Erdem (virtue) kategorisi olarak vatandaşlık veya erdemli vatandaşlık öteki benlikle ilişkisini ahlaki bir ilişki olarak düşünen bir vatandaşlık kimliğidir. Aristo için de dostluk (philia) özel alana ait bir fenomen değil, vatandaşlar arasındaki sağlam ilişkilerin kurucusu gibi görülüyordu. Aristocu etiği sadece idealist bir ontoloji diye kenara itmemek gerekir. Erdemli davranış da amaç yönelimlidir ve erdem yalnızca önceden var olan bir ilkeyi uygulamaktan ibaret olmayan bir tür sorgulama yetisinin uygulanmasını gerektirir.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_bira-ve-mojito-ekseninde-sinif-ve-vatandaslik_2217762.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.