Samanyolu TV'de Gazi Hadiseleri Münasebetiyle
Hidayet Karaca: Dün İstanbul Gazi Mahallesi'nde faili meçhul denilen cinayetlere yenileri eklendi ve Alevi vatandaşlarımızın devam ettiği dört kahvehanenin silahla taranması sonucu vefat edenler oldu ve hayli vatandaşımız da yaralandı. Bu olay hakkında neler düşünüyorsunuz?
Fethullah Gülen: Bu konunun değişik yanlarıyla ele alınmasında yarar var. Türk milleti Sünni'siyle, Alevi'siyle birleşmiş bir toplum olması bakımından asırlarca aralarında hiçbir problem olmamıştır denilebilir. Son zamanlarda şurda burada birkaç küçük olay meydana gelmiştir. Bundan sonra da biliyorum bu işler havada kalacak. Birileri Alevîlik ve Sünnîlik kışkırtmalarıyla varmak istedikleri yerlere varamayacaklar. Hevesleri kursaklarında kalacak. Denebilir ki Türk milleti bir mânâda bütünüyle Alevîdir. Aleviliğin böyle keskince yaşandığı yerlerde bile Türkiye'de samimane Ali sevgisinin yaşandığı kadar yaşanmıyor. Bizim inanmış her ferdimiz Müslümanlığa duyduğu alâka kadar Raşid halifelere ve bu arada Hz. Ali'ye karşı çok aşırı alâka duymaktadır. Bu açıdan konuyu Hz. Ali'yle irtibatlandırınca bütün Müslümanlar Alevîdir.
Bizim inanmış her ferdimiz Müslümanlığa alâka duyduğu kadar Raşid halifelere ve bu arada Hz. Ali'ye karşı çok ciddi bir alaka duymaktadır. Bu açıdan da konuyu Hz. Ali'ye irtibatlandırınca bir Alevi-Sünni çatışması mesnetsizdir. Öyle anlaşılıyor ki birileri bu duyguyu, bu düşünceyi provoke etmek istiyor. Birkaç sene evvel Sivas'ta cereyan eden hadise, Başbağlar'da cereyan eden hadise ve medyada bir kısım şeylerin yanlış algılanmasıyla meydana gelen hadiseler gösteriyor ki, birileri bu meseleyi sürekli olarak kurcalıyor. Ve bazı siyasilerimizin beyanlarına iştirak ediyorum.
PKK hadisesinden umdukları şeyleri elde edemeyince, şimdilik potansiyel bir tehlike olarak göstererek Alevîliği-Sünnîliği karşı karşıya getirmek istiyorlar. Başlangıç itibariyle bizim bu mevzuda istihbâri bir kısım bulgularımız da olmuştur. Mesela aynen PKK'yı tezgâhlayanlar, bir terör örgütü şeklinde başımıza musallat edenler, şimdi de Avrupa'nın değişik yerlerinde çıkardıkları bazı gazete ve mecmualarla Türkiye'de sözde Alevîler'i organize etmeye çalışıyorlar. Zannediyorum bir kısım istihbarat örgütlerinin bundan haberi var. Baştan da haberleri olabilirdi. Bilemiyorum, olmayabilirdi Baştan haberleri var idiyse şayet, bunu önleyebilirlerdi. Şimdilerde ise hem içte, hem de dışta bu millete düşman olan kimseler, daha değişik bir zaviyeden bu türlü düşman kamplar meydana getirmek suretiyle tam büyüklüğe sıçrama yapacağımız bir dönemde tekere çomak sokuyor gibi bir şey yapmak istiyorlar. Bu açıdan ben şahsen Gaziosmanpaşa'da cereyan eden, Alevî vatandaşlara karşı yapılmış bu şen'î tecavüzü nefretle karşılıyorum. Alevîler bizim kardeşlerimiz. Arz ettiğimiz gibi ileri bir Alevî gibi ben de Ali muhabbetiyle meşgul bir Alevi'yîm. Kerbelâ için dünya kadar gözyaşı dökmüşümdür. Diyebilirim ki, hiçbir Alevî ocağında, cemevinde o kadar gözyaşı dökülmemiştir. Bu açıdan böyle bir olaya nefret duymak, tabiatımın gereği Ve milletimin de benimle beraber aynı duyguyu paylaştığını düşünüyorum. Milletin, nefretiyle böyle bir gelişmeyi boğacağını düşünüyorum. Bu işin terör yanı da var, ama buna mücerret bir terör demek yanlış olur. Biryerlere varmak isteyen bazıları hedeflerine bu yollarla varmak istiyorlar. PKK ile varamadılar. Yarın Çerkez'i çıkarabilirler, Çeçen'i çıkarabilirler. Bu da kursaklarında kalır inşallah.
Alevîler'e karşı yapılan bu hareketler, zannediyorum, birileri tarafından planlanmış, büyütülmeye müsait, -büyütülmez inşallah- Sünnî Alevî çatışması haline getirilmek isteniyor. Burada aklı başında olan insanlar soğukkanlılıkla meseleyi karşılayıp, bağırlarında, engin sadırlarında karşılayıp, boğabilirler. Fakat kitle ruh haleti meselesi de gözardı edilmemeli. Bir takım saf yığınlar, önceki geceden bu yana cereyan eden olaylardaki gibi, bu tür meselelere taraflar olarak her zaman teveccüh edebilirler. Yapılacak şey, burada böyle bir teröre karşı koyarken, terörle karşı koymamalı. Böyle bir anarşiye karşı çıkarken, anarşiyle karşı çıkılmamalı. Yoksa herkes hakkını almak için silaha sarılır, ilhakı hak edeceğim derse bütün haklar çiğnenir. Devlet vardır, güvenlik güçleri vardır. Haklarında, birilerinin değişik mülahazaları olabilir, fakat onlara güvenlik lazım. Devlete güvenmek lazım Bu açıdan, yani bir taraftan milletimize geçmiş olsun dersen, diğer taraftan da soğukkanlı olmayı yeğliyoruz. Rical-i devlet temkinli hareket etsin. Adli mekanizma işlesin."
HK: Hocam, son zamanlarda medyanın da destek ve aracılığıyla ülke genelinde başlayan diyaloğa önayak oldunuz. Ramazan ayında bazı üniversitelerimizde, şimdi de böylesi müessif bir hadiseyle diyaloğun altına bomba konmaya çalışılıyorsa gerek bu türden provokasyonların akim bırakılması, gerek diyaloğun artarak devamı için neler tavsiye edersiniz?
Fethullah Gülen İster daha önce başka bölgelerde cereyan eden anarşist hadiseler, isterse Ramazan'daki terör, Allah'tan mevsimsiz başlatıldı ve tutmadı. Türk toplumu feraset ve basiretiyle uyanık davrandı ve terörü boğdu onu engin sinesinde. Müsamahasıyla boğdu. Zannediyorum orada bu işi tutturamayanlar bir başka platformda tutturabilecekleri zannıyla bu yeni işe teşebbüs ettiler.
Türkiye'de son zamanlarda, toplumumuzun diyaloğa koşması ve sizin benim hakkımdaki mülahazanıza gelince, Türk toplumunun diyaloğa ciddi bir iştiyaki vardı. Yoksa öyle küçük bir iki sözle, birden bire herkesin, böyle bir meseleye hüsnü kabul göstermesi sözkonusu olamazdı. Yıllardan beri toplumumuz, bu türlü müsamahaya çok susamış olacak ki, o istikamette bir-iki kelime edince herkes alaka gösterdi ve ciddi bir hüsnü kabul sergiledi. Bu da Türkiye için iyi bir gelişme sayılır.
Ama Türkiye için çok daha başka iyi gelişmeler de var. Bu açıdan da, böyle parça parça sahneye sürülen terör olayları, özellikle de dün gece tezgahlanan müessif hadiseler, Türkiye'de daha önemli şeyleri hedefliyor gibi geliyor bana. Bir taraftan Türkiye Asya'ya açıldığı günden bu yana büyüklüğe sıçramaya namzet bir ülke konumuna geldi. Diğer yandan, Batı'yla münasebetlerimiz de bir anlamda iyi bir çizgide gelişiyor. Bizim için bakir sayılan Pasifiğe de gitmeyi başladık. Bu açıdan o da önem arzediyor. Japonya'ya, Tayvan'a açılan Türkiye, bu yönüyle yeni bir dünyaya uyanıyor. Türk insanı işadamıyla, yatırımcısıyla, devlet adamıyla şu günlerde adeta bir ba's u ba'de'l-mevt yaşıyor. Gerçekten belki bir manada Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar, devletler muvazenesinde en azından muvazene unsuru olabilecek ağırlık kazanmakta. İşte bunu, içte bizi istemeyenler ve hususiyle de dışta bizi çekemeyenler, içteki bazı müsait fıtratları bize karşı piyon olarak kullanıyorlar.
Ve Türkiye'nin büyüklüğe sıçramasını engellemeye çalışıyorlar. Evet, Türkiye şu anda büyüklüğe sıçrama rampasında gibi ve ben şahsen milletimizin bunu gerçekleştireceğine inanıyorum. Bu açıdan mesele sadece iyi münasebetler ve bir diyalog süreci içine girmiş olması hedefleniyor. Ve bunun altına bomba konuyor gibi algılamaktan daha ziyade Türkiye'nin giderek, devletler platformundaki itibarına bombardıman edilmesi, Türkiye'nin dünyaya açılmasının bombardıman edilmesi, Asya ile bütünleşmesinin bombardıman edilmesi, yine belli bir ölçüde onun Pasifiğe açılmasının bombardıman edilmesi ve bu arada Türkiye için Alevi'siyle, Sünni'siyle, Kürd'üyle, Türk'üyle, Çerkes'iyle, Arnavut'uyla ve Boşnak'ıyla, dinsiziyle birbirini kabul etmenin bombardıman edilmesi sözkonusudur. Bugüne kadar bizde böyle bir problem yoktu. Bunu birileri icat etti. Bir düşünceyi ortaya atınca, o düşüncenin karşıtını da tedavi ettirmiş oluyorsunuz. Birileri ısrarla şu-bu dediler. Sanki başka bir mesele yokmuş gibi yeni bir kesim icat ettiler. Bütün bunlara rağmen, Türkiye'de son zamanlarda hakikaten sımsıcak bir diyalog zemini oluştu. Bunda sizin ve bütün arkadaşlarımızın, ister sizin ifade ettiğini gibi birilerinin derdi olması sözkonusu olsun, ister olmasın bütünüyle bunlar Türkiye'de oluyor. Türkiye kardeşliğe susamış. Türkiye, hızla kardeşliğe gidiyor. Son terör hadisesiyle hedeflenen işlerden biri de kanaati acizemce bu olsa gerek. Sünni'siyle, Alevi'siyle Türkiye'de Müslümanlığın çok engince yorumlanması, çok iyi temsil edilmesi, bütün dünyada ses getirebilecek bir keyfiyette olması, hatta Selçuklular'da ve Osmanlılar'da aynı şekilde yaşanması o zaman ve şimdilerde içte ve dışta, o tatlılığıyla böylesine hüsnü kabule mazhariyetiyle, birikimi etkileyeceği endişesi rahatsız etmiş olacak ki bu meselenin temellerine bomba koyuyorlar. Bunu tahrip etmek istiyorlar. Ve rabbim sonsuz inayetiyle, hakkımızda böyle kabit şeyler planlayanların mizansenlerini kursaklarında bıraksın.
Evet, bunlar inşallah toplum içinde makes bulmasın, gelişme göstermesin!
HK: Bazı değerlendirmelerde bu saldırının laik cumhuriyete yönelik bir tehdit olduğu iddia ediliyor. Bu iddiaya katılıyor musunuz?
Fethullah Gülen Meselenin cereyan etme şekli nazarı itibare alınacak olursa, bence laik cumhuriyete karşı tertiplenmiş bir hadise gibi göstermek bana biraz kasıtlı gibi geliyor. Öteden beri bazılarının en küçük hadiseleri bile, evirip-çevirip laikanti laik çizgiye getirmeleri bana göre biraz yakıştırma oluyor. Serin bir mantıkla düşünüldüğünde, hadisenin cereyan şekli ile bunu laiklikle irtibatlandırmamıza mani gibi görünüyor. Hatta bu hadise değil, doğrudan doğruya laiklikle irtibatlandırılan meselelerin bile laiklikle alakası olmadığı kanaatindeyim. Nereden nereye kadar? Uğur Mumcu'da Üçok'a kadar. Ondan Çetin Emeç'e kadar. Bunlar birileri tarafından, biryerlere varmak için değerlendirilmiş hadiselerdir. Ve bunların da uzaktan yakından laiklikle alakası yoktur. Bizim de kendimize göre duyumlarımız var, tespit ve değerlendirmelerimiz var.
Şimdilerde Alevi vatandaşlarımızla ilgili, Batı'da planlanan şeylerle alakalı duyduğumuz gibi daha başka hususlarla alakalı duyduğumuz şeyler de var. Bu itibarla laiklik demek aceleden verilmiş karar gibi geliyor bana. Böyle bir dönemde toplumun değişik kesimlerini birbiriyle uzlaştırıp birbirinden, kopmuş parçaları bir araya getirmek icap ederken toplumun değişik kesimlerine kin ve nefret pompalamak yakışıksız düşüyor. Bu açıdan hemen bunu laiklik karşıtı yığınlar, kitleler tezgahladı şeklindeki yaklaşımı yanlıştır. Bu yakıştırmayı bir siyasetçi söylüyorsa, onun Türkiye'deki hadiselere aklı ermiyor demektir. Aslında bu türlü durumlarda öyle konuşulmaz. Birileri kin ve nefretlerinin eseri olarak masum vatandaşlarımızı kahvehanede taramış, bu hareket milletçe nefretle lanetleyeceğimiz şekilde şen'i bir iştir. Buna karşı içimiz nefretle dolup taşıyor. Ama beri tarafta da devlet ve güvenlik güçlerine güvenmeyi herkese salıklamalı ve Alevi vatandaşlarımızı teskin etmeye çalışmalıyız ki, bu meselenin çözüm yeri adliyedir, devlettir. Yoksa meseleyi sağa sola çekersek yanlış yorumlamalarla yeni yırtıklar açmış oluruz. Bu açıdan da benim böyle bir şeye katılmam mümkün değildir. Fevkalede yanlıştır. Bu konuda şöyle denebilirdi: Türkiye'de Alevi vatandaşlarımızla alakalı medyada bazı isabetli yapımlar sayesinde onlarla Sünniler arasında çok da farklı bir şey olmadığı anlaşılmış ve bir kaynaşma sürecine girilmiştir. Farklı, böyle bir anlaşma, uzlaşma sürecine girilmesi şimdiye kadar onların Alevilik hissiyatlarını istismar etmek isteyen içte ve dışta Alevi ve Sünni uzlaşmasından rahatsızlık duyan birilerini tahrik etmiş olacak ki, var veya yok bir kısım siyasi mülahazalarla yeniden böyle bir parçalamaya ve bölmeye teşebbüs ediyorlar.
HK: Hadise Alevi vatandaşlarla devleti karşı karşıya getirme yönünde gelişiyor. Bu konuda ne dersiniz?
Fethullah Gülen Devletin emniyet güçleri, sivil emniyet güçleri bu meselede boy hedefi oldular. Ülkede emniyetin, asayişin temsilcisidir emniyet güçleri. Bunlar boy hedefi olunca, hakem durumunda olan devlet de diskalifiye edilmiş olur. Devlet diskalifiye edilince dış müdahale, baskı yolları açılır. Yani Avrupa'da değişik platformlarda bu mesele Türkiye'yi baskı altına alma vesilesi sayılır. Onlar bu problemi çözmeye çalışırlar veya bundan evvelki değişik müdahalelerde görüldüğü gibi evvela üniversitede hadise çıkarılır. Hadiseler değişik zeminlerde yaygınlaştırılır ve gücü kuvveti temsil edenlere davetiye çıkarılmış olur. Alevi meselesini kurcalamak şimdilerde kanaatimce demokrasiyi yeniden kesintiye uğratarak askeriyenin gelmesiyle bir yere varacaklarını zanneden bir kısım kimselerin planı olarak düşünülebilir. Zira Türkiye, şu anda bir yönüyle, bazıları tenkit etseler bile, yarım ayak dahi olsa Avrupa'ya adım attı sayılır. Bu meselenin ekonomik yanlarını ekonomi uzmanlarının görüşmesi lazım. Böyle bir süreç yaşandığı bir dönemde, Alevi vatandaşları eziyorsunuz. Hem de emniyet güçleriyle eziyorsunuz imajı Avrupa'da değişik parlamentolarla çok farklı algılanacaktır zannediyorum. Bu da, Türkiye'nin attığı yarım adımı ileriye götürme mevzuunda bir takım Avrupa'lı devletler engelleyecekler bu işi.
Yani bir gümrük birliği demiş yürümüşsünüz ama, Avrupa Topluluğu, bunu size olumlu neticeleriyle vermeyecektir. Vermeyecek ve gümrük birliği ile, elde etmeyi planladığınız bir kısım faydalardan sizi mahrum edeceklerdir. hem de siz hala mezhep farklılığından dolayı Türkiye'de birilerini eziyorsunuz diyerek. Birileri bu meseleyi çok iyi planlıyor. Diğer taraftan da sivil güçler, emniyet bu hadiselerle başa çıkamazlarsa o olaylar büyürse, üniversitede, Gaziosmanpaşa'da yapmak istediklerini yarın belki başka yerlerde yapmak isteyecekler. Tahrip çok kolaydır, tamir ise çok zor. Önlenemeyip de bu hadiseler devam ederse, bu "askeriye gel" demektir. Bu da demokrasinin bir defa daha inkitai demektir. Çok iç açıcı ekonomik bir durumumuzun olmadığı dönemde bir de böyle bir inkitai kanaatimce her şeyi alt üst eder. Ve Türkiye on sene daha geriye gider. Her defasında gittiği gibi. Tabii o da, gözümüzün nuru ve kalbimizde önemli bir yeri olan askeriyenin de yıpranması ve halk nazarında menfur bir duruma düşmesi demektir. Henüz o eski yaralar tedavi ediliyor şimdilerde ve bir kere daha önü alınmaz, alışılmaz meseleler getirilir ve yeniden bir kere daha böyle bir yanlışlık yapılırsa ciddi bir yara daha alırız ve zannediyorum, böyle bir yara 15 senede kapanmaz. İçte dışta bu meseleyi planlayanların hedeflerinden bir tanesi de bu olabilir.
HK: Dün Pakistan'da tezgahlanan Şii-Sünni çatışmalarından çok sayıda insan öldü. Bu hadiselerle İstanbul'daki hadiseler arasında münasebet kurulabilir mi?
Fethullah Gülen İstanbul'a cereyan eden hadiselerle, Pakistan'da cereyan eden hadiselerin aynı kaynaktan kaynaklandığını söylemek doğru olmaz kanaatindeyim. Hatta Afganistan'da da aynı şekilde olaylar cereyan eden hadiseleri de, belki dünyanın daha değişik yerlerinde de aynı şekilde olaylar cereyan ediyordu.
- tarihinde hazırlandı.