İfsada Kilitlenmiş Kimselerin Bunca Tahribi Karşısında Neslimizi Nasıl Muhafaza Edebiliriz?

Hz. Âdem'den günümüze kadar küfür daima tahrip cihetini tutup gitmiş; inananlar da hep tamir tarafını sahiplenmişlerdir. Bu hâl günümüzde de aynı şekilde devam etmektedir. Onun içindir ki, bu derdi vicdanında derinlemesine duyan Çağın Büyüğü şöyle diyor: "Eğer bu iki kuvvet arasında bir denge olsaydı ve aynı imkânlara sahip bulunulsaydı, inananlar adına büyük bir fütûhat görülecekti."[1]

İmandan nasipsizlerin, bütün yaptıkları tahrip olagelmiştir. Onlar, insanın hissiyatını kamçılayarak onu şehvet çukuruna yuvarlamış, arzu ve isteklerini tahrik ederek yine onu maddenin esiri hâline getirmiş; makam ve mevkie vurduğu saykılla onları çok cazip göstermiş, bakışları bulandırmış, basit vasıtalarla büyük tahripler yapmış ve bütün bir gençliği şirazeden çıkarmışlardır. Eğer milletimiz lehine de her şey bu kadar kolay vücuda gelebilseydi, bunca çalışmanın karşılığında çok büyük muvaffakiyetler görülecekti... Hâlbuki biz, asırlardır her tarafı yıkılmış bir kalenin hem de çok büyük bir kalenin tamir ve onarımıyla meşgul oluyoruz.

Düşünmeli ki, bütün İslâm âleminde tevhidin temelleri sarsılmış, Allah (celle celâluhu) inkâr edilmiş, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) tezyife maruz kalmış, din bütünüyle hafife alınmış ve bütün cihanı aydınlatan hatta düşmanlarına bile mucizeliğini kabul ettiren aydınlık tufanı Kur'ân-ı Kerim ayaklar altında bırakılmış, inanmış insanların yanında bile âdeta dinin hiçbir ağırlığı kalmamış ve her şey içinden çıkılmaz hâle gelmiş. İşte böyle bir devrede hem yapacak iş çok hem de yapılan işlerin değeri büyük olur. Tahripkârlar bir taş çekiyor bütün duvarı aşağıya yıkıyor; Müslümanlar ise, taş taş üstüne koya koya o duvarı yeniden örmek ve örülen kısmı da ayrıca muhafaza altına almak zorundalar. Fakat bütün bunlarla beraber açıktan açığa inayet elinin göründüğünü söylemek de mümkündür. Bu satırlar bana, Pascal'a ait bir hatırayı hatırlatıyor. Pascal, bir vecd ve aşk insanıdır. Fakat tali'sizdir. Bir mütefekkirimizin dediği gibi: "Son anda vapuru kaçırmıştır." Hz. Muhammed limanına kadar yanaşmış ancak kendini o nurdan kucağa atamamıştır. Bu ayrı bir mevzu. Benim üzerinde durmak istediğim ise, tamamen bize ait bir meseleye onun başından geçen bir hâdiseyi tavzih unsuru olarak kullanmaktan ibaret.

Kendisi anlatıyor: Bir faytonun içinde Ren nehrine doğru gidiyordum. Atlar birden gemi azıya aldılar. Kurtulmam mümkün değildi. Nehrin içine yuvarlanmam mukadderdi. Birden beklenmedik bir hâdise oldu. Atlar arabadan koptu, nehire uçtu ve ben iki nuranî el sayesinde, arabamla beraber nehrin kenarında kalıverdim.

O güne kadar sefih bir hayat yaşayan Pascal, bu hâdisenin tesiriyle bir manastıra kapanır ve ömrünün sonuna kadar orada, düşünen, gören, bilen bir rahip gibi yaşar.

Bize gelince, Pascal'ın ömründe bir kere gördüğü bu nuranî elleri başımızdan geçen yüzlerce hâdisede yüz defa müşâhede etmekteyiz. Rabbimize sayısız hamd ü senâlar olsun.

Onların, sinemalarıyla, tiyatrolarıyla, bar ve pavyonlarıyla, diskotekleriyle gençliği tahrip etmelerine mukabil, biz gençlere namaz kılın, oruç tutun, nefsinize ait bir kısım isteklerden fedakârlıkta bulunun.. kendiniz için değil etrafınız için yaşayın ve gelecek nesiller adına kendinizi feda edin gibi zâhiren çok zor görünen teklifler götürüyoruz. Buna rağmen, yine de kabul görüyoruz ki, binlerce genç İslâmî meselelere yürekten sahip çıkıyor. Bizim senelerce evvel söylediğimiz Çin ve Rusya'ya ait yıkılışların bugün herkesin malumu olan âdiyattan birer vâkıa hâline gelmesi gibi, dün söylenilmesine rağmen anlaşılmadığı hâlde bugün ayne'l-yakîniyle vâkıf olunan nice meseleler var ki, orta kuşağın elmas ülkelerinde müşâhede ettiğimiz bunca değişikliklere sebebiyet veriyor. İnsanlık dinin karşısında, güneş karşısında kalıp eriyen buz parçaları gibi eriyor ve su hâline geliyor. İnançsızlık kulesi yukarıda olmasına rağmen, hızla kaymakta ve aşağıya doğru yuvarlanmakta, iman burcu ise her gün biraz daha yükselmektedir. Önümüzdeki yıllarda çok şey değişecek ve İslâm âlemi dünyada lâyık olduğu yeri muhakkak alacaktır.

Esasen; biz, bize düşeni yapmalıyız. Nesli koruma ve muhafaza etme Cenâb-ı Hakk'a ait bir iştir. O'nun sonsuz rahmetinden ümit ediyoruz ki, bin bir çileyle yetişen bu nesli, sıyaneti altına alıp muhafaza etsin ve ümit tomurcuklarını canavarlara ezdirmesin. Aslında O'nun inayet eli uzanmasaydı, bunlar bizim aklımızın yeteceği işler değildi. Evet, O lütuf ve ihsanda bulundu, bizi hiç bilmediğimiz vadilere sevk etti. Neden sonra anladık ki, oralara girmemiz gerekiyormuş. İşin başında gördüğümüz bu yardım ve inayetin işin sonuna kadar devam etmesini O rahmeti sonsuzdan dua ve niyaz ediyoruz...

Saykıl vurmak: Cilâlamak, parlatmak.
Ayne'l-yakîn: Gözle görülüp edinilen bilgi.
Sıyanet: Koruma, muhafaza etme.

[1] Bkz.: Nursî, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, 2/1632.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.