Müfredat mânâsı (8. âyet)
وَمِنَ النَّاسِ : Dil açısından baktığımızda, mü’minler anlatılırken ayrı bir tarz ve üslup, kâfirler anlatılırken değişik bir ifade şekli, münafıklardan söz edilirken ise bambaşka bir anlatım söz konusu olmuştur.
Malum olduğu üzere مِنْ teb’iz içindir. اَلنَّاس ise, اَلْإِنْسَان kelimesinin alâ gayri’l-kıyas cem’idir ve aslı أُنَاس’tır. إِنْسَان kelimesinin, أُنْس veya نِسْيَان kökünden türemiş olduğu söylenmektedir. Bu kelime أُنْس kökünden olduğu takdirde, herkesle ülfet ve ünsiyet tesis edebilen içtimaî bir varlık; نِسْيَان kökünden geldiği kabul edildiğinde de unutkan bir varlık mânâsına gelmektedir. İkinci mânâda bu varlığa insan denilmesi, kendini vazife zamanında unutup, mükâfat zamanında hatırlama veya kendisine lütfedilen nimetleri unutma gibi bir nükte ile irtibatlandırılabilir. Bazıları, اَلنَّاس kelimesinin, doğrudan doğruya bir ism-i cem’i olduğunu söylemişlerdir ki müfred, tesniye ve cem’i yok demektir. اَلنَّاس’ın başındaki harf-i tarif de ahd içindir.
مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ âyetindeki مَنْ malum olduğu üzere ism-i mevsûldur. Kur’ân-ı Kerim, bazen bu türlü kimselere câmid nazarıyla bakmasına rağmen bu âyet-i kerimede münafıklar, akıl sahibi varlıklar olarak ele alınmıştır.
يَقُولُ : Bu kelimenin müfred olarak kullanılmasında şöyle bir nükte vardır: Teker teker münafıklardan hangisiyle karşılaşılsa, tek başlarına oldukları hâlde aynı şeyi ama nevileri namına söyleyerek اٰمَنَّا “Biz iman ettik.” derler ve aldatma psikolojisi içinde kendi nevini, yani münafıklar gürûhunu tezkiye lüzumunu duyarlar.
مَنْ umumiyet ifade eden lafızlardandır ve lafzı itibarıyla يَقُولُ gibi müfred olmasına karşılık; mânâsının umumiyet ifade etmesi itibarıyla hem اٰمَنَّا hem de وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ’in işaret ettiği üzere cem’e delâlet eder. Yani مَنْ’in râci olduğu şey müfred olabileceği gibi, cemi’ de olabilir. İşte bu itibarladır ki مَنْ, lafız itibarıyla müfred, mânâ itibarıyla ise umumiyet ifade eden lafızlardandır.
بِاللهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ : Lafz-ı celâle, Zât-ı Vâcibu’l-Vücûd’un ism-i hâssıdır. الْاٰخِرِ müzekkerdir, müennesi ise الْآٰخِرَة’dir. Burada يَوْم’e nispetle اَلْاٰخِرِ olmuştur.
يَوْم kelimesi, hem gün hem de gündüz için kullanılabilen bir isimdir. Bazen “gündüz”, bazen de “gece ve gündüzden müteşekkil bir gün” mânâsına gelir. Ona izafe edilen hususun bir günü veya bir gündüzü kapsaması durumunda günün ya da gündüzün tamamını ifade edeceği gibi, aksi durumda ise o günün ya da gündüzün bir bölümünü ifade eder. Mesela صُمْتُ يَوْمًا “Bir gün oruç tuttum.” diyen bir insan, sabahtan akşama kadar oruç tuttuğunu ifade etmiş olur. Ama أَكَلْتُ الْيَوْمَ خُبْزًا “Ben bugün ekmek yedim.” diyen insan, gün boyu ekmek yediğini değil, o günün belli bir bölümünde bu işi yaptığını anlatmaktadır. يَوْم kelimesi, mutlak olarak “vakit” mânâsına da kullanılır. وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ifadesindeki “ilâhî gün”, dünya karşılığında sürüp giden upuzun bir zaman mânâsına gelen nispî ve izâfî bir gündür.
وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ : Buradaki مَا, nefy (olumsuzluk) ifade eder. بِمُؤْمِنِينَ’deki zaid بِ ise –daha doğrusu bâussıla– nefy mânâsını te’kid ettiği gibi, fiil cümlesi yerine isim cümlesinin tercih edilmesi ise istiğraka delâlet eder ve o zaman mânâ “Haddi zatında onlar hiç inanmıyorlar, asla inanmazlar.” şeklinde olur.
- tarihinde hazırlandı.