Beşerdeki potansiyel hayır ve şer

Soru: Cenâb-ı Hakk’ın bize ihtiyacı yoktur. Öyleyse çok yönüyle çirkin, fena şeyleri yapan nev-i beşerin yaratılmasında ne hikmet vardır?

Allah (celle celâluhu), yaratma işinde pek çok maslahata ve umumî neticeye bakar; murad-ı sübhânî olan neticeler elde edilirken meydana gelecek izafî şerler nazar-ı itibara alınmaz. Haddizatında insanların da “hayır” diye yaptıkları pek çok şeyin altında bir kısım izafî “şer”ler vardır. Meselâ, insanlar atomu keşfetmişlerdir. Şayet atom, milletler arasında sulh-i umumîyi temine matuf olarak kullanılsa, atomun keşfi hayır olacaktır. Meselâ o, insanlığa zarar vermeden, denizaltılarını yürütmede, aydınlatma ve ısıtma işlerinde kullanılabilse insanlığın yararına olacaktı. Ama Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları insanlığın yararına olmamış, aksine seksen kilometrelik bir alanı senelerce canlı yaşamaz hâle getirmiştir. O gün üç yüz binden fazla insanın hayatına mâl olan bu bombanın, zararlı tesirleri hâlâ devam etmektedir. Atom bu hâliyle bir mânâda şerdir ve olabildiğine çirkindir. Atomu insanoğlu icat etti, geliştirdi ve beşerin başına belâ yaptı. Görüldüğü gibi şer için yapılmasalar bile insanoğlunun sebebiyet vermesiyle onun şerre dönüştüğü de olabiliyor.

Bir başka misal; pek çok ilim adamımızın ve hususiyle bir kısım gençlerin, kendisini Cennet’e sokmak için onun avukatı kesildikleri biri vardır. Bu, ampulün icadında bir numara sayılan Edison’dur. Bunlar, bu müdafiler “Edison, Hz. Muhammed’e (aleyhissalâtü vesselâm) inanmıyorsa bunca iyiliğine rağmen Cennet’e giremez mi?” diye sorarlar. Demek ki, Edison’un büyük bir iyilik yaptığını herkes kabul ediyor. Çünkü o, her şeyden evvel insanlığa elektrikten yararlanma imkânını kazandırmıştır. Oysaki Edison’un bulduğu ışık Allah’ın yarattığı maddededir ve onun tezahürüdür. Edison bunu yaratmamıştır. Onu, Allah yaratmıştır. O ise sadece Allah’ın yarattığını keşfetmiştir. Ama bu büyük bir iyilik sayıldığından Edison’u Cennet’e koymak isteyenin haddi hesabı yoktur. Öyle ki onun ahiretteki durumuyla alâkalı olumsuz bir şey söyleyenin başına kızıl kıyamet koparırlar.

Biz, insanlığa büyük bir iyilik yapmış olan Edison hakkında eğer o “Lâ ilâhe illallah” dediyse, bu şarta bağlı olarak Allah onu mesut etsin deriz. Ama bulmuş olduğu elektrikte, pek çok hayrın yanında şer de vardır. Evet, sesimizin çok uzaklara gitmesini o elektrikle sağlıyoruz. Karanlıkta birbirimizin yüzünü onunla görüyor, fabrikaları onunla çalıştırıyor ve her yeri onunla tenvir ediyoruz. İlk bakışta bunların hepsi hayırdır ve o da bu hayırların sebebidir.

İşte bunlar umumî neticelerdir. Fakat bunun altında bazen şer de olabilir. İçine su kaçırdığınız zaman kontak yapar; tedbirsiz ve ihtiyatsız olarak uğraşırsanız da sizi çarpıp öldürebilir. Görüldüğü üzere, mutlak hayır gibi görünen elektriğin bile bir kısım şer neticeleri olabiliyor. Şimdi elektriğin sadece bu şer yönünü düşündüğümüzde, “Allah cezasını versin Edison’un!” demeye hakkımız var mıdır? Evet, o zâhiren insanlığın başına yedi başlı bir belâyı salmıştır. Ne var ki bugün böyle bir şey söyleyen kimse yoktur. Aksine halk, onu umumî neticeleri itibarıyla ele alıyor, ortaya çıkan kusurlardan da kendini veya elektriği suistimal edenleri kınıyor.

Bunun gibi Allah suyu yaratmıştır. Su, Allah’ın emriyle buharlaşarak yağmur oluyor, toprağı suluyor. Bu arada toprağın denizlere akmaması, şehirlerin ve köylerin sele kapılmaması, insanlara emanet edilmiş bir sorumluluktur. Avrupa ülkeleri nehirleri kullanıyor, içlerinde gemileri yüzdürüyorlar. Bunun için de bazı yerlerde kanallar açarken bazı yerleri de derinleştirerek sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Onlar eşya ve hâdiselere hükmediyor ve Allah’ın kâinatta vaz’ettiği tekvînî âyetleri iyi okuyorlar. Sel felâketi daha çok bizde ve bazı geri kalmış ülkelerde var. Şimdi asıl felâket olan şey su ve sel değil, uyuşukluktur. Asıl korkulacak şey de, eşya ve hâdiseleri bilememe, varlığın ruhundan habersiz yaşama ve Allah’ın neyi niçin yarattığını idrak edememektir.

Şimdi sorudaki meseleye gelelim. Evet, bir kısım insanlarda bazı şerler vardır. Ama bu hususta da asıl olan, büyük hayırlardır. Beşer, Allah’ın emriyle eşya ve hâdiselere müdahale etme kabiliyetine sahiptir. Her şeyden evvel ahsen-i takvîme mazhar olan beşer, yeryüzünde Allah’ın halifesidir. O öyle bir ağacı temsil eder ki, o ağacın potansiyel donanımı çekirdek ve meyvesi, melâike-i kiramı dahi geride bırakacak mahiyettedir. Miraçta mesafeler Efendimiz’in ayağının altında dürülüp en büyük nebülözler ayaklarının altında kaldırım taşı hâline gelirken orada Cibril’in sesi duyulur: “Yürü yâ Muhammed! Bundan öte bana bir adım atmak dahi mümkün değildir.”[1] İşte insanoğlu böyle bir meyve vermeye de müsaittir.

Mahz-ı hayır için yaratılan beşer, cismaniyette Allah’ın en canlı aynasıdır. O, hem maddede hem mânâda hem akılda hem de ruhta bütünüyle Cenâb-ı Hakk’ın bin bir isminin nokta-i mihrakiyesidir. İşte bütün bunlarda, melekler dahil Cenâb-ı Hakk’a ayna olabilecek ikinci bir varlık gösterilemez. Beşer bu âyinedarlığı yaparken, kendisine Cennet’e gitme ve cemalullahı görme yanında bir imtihan kabiliyetini inkişaf ettirme adına ona şehevî, behîmî, gadabî duygular ve suistimalâta açık akıl gibi kabiliyetler de verilmiştir. Bunlar şer gibi görünmekle beraber mutlak şer değil, hayırda da kullanılabilecek kabiliyetlerdir. Pürşer beşer bunları suistimal ettiği zaman, kendi hazırladığı felâketlerde boğulmuş olacaktır. Yoksa haddizatında o hem potansiyeli hem de kendinde meknî bulunan hakikatlerle mahz-ı hayırlar âbidesidir. Evet, beşer mahz-ı hayırdır, onu şer hâline getiren de yine kendisidir. Allah (celle celâluhu) pür-şer hâline gelmemiş beşeri pür-nur eylesin!

[1] Bkz.: Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb 2/214
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.