Namaz-cihad dengesi

Soru: “Namaz bir yönüyle fertle Allah arasında bir meseledir, başkasını çok ilgilendirmez. Fakat cihad öyle değildir; o terk edildiğinde topluma zarar verecek neticeler hâsıl olabilir. Bunun için cihad birinci plânda gelir. Bu devirde himmetler insanları namaza alıştırmak yerine fiilî mücadeleye sarfedilmedir.” deniliyor. Bu hususta ne dersiniz?

Her ibadetin kendine göre bir yeri ve bir ağırlığı vardır. Mü’minin bütün mükellefiyetleri, usûlden fürûa, en temel konulardan en uzak dala, meyveye kadar bütün ibadet ü taat ciddî bir tenasüp içindedir ve aralarında hiçbir aykırılık yoktur. Namazsız ve oruçsuz bir cihad tesirli olamayacağı gibi cihadsız bir namazın da mahiyet-i nefsü’l-emriyesine uygun edası mümkün değildir. Evet, bunlar birbiriyle omuz omuza ve diz dizedirler. Mevcudiyetlerini tıpkı bir kubbede baş başa vermiş taşlar gibi beraber sürdürürler.

Akide de böyledir; imansız İslâmiyet olamayacağı gibi İslâmiyet’siz iman da tam olmaz. [1] İnsan inanması gereken şeylere sağlam inanacaktır ki sağlam Müslüman olabilsin. Bir insan sağlam inanmadan İslâmiyet’in emirlerini yerine getirse bir noktada ya kendisi ya da nesli bırakır o emirleri. İnsan hem sağlam inanmalı hem de tam tekmil amel etmelidir. Amelle desteklenmeyen iman yavaş yavaş zayıflar ve çözülür ki nesl-i hâzır bunun canlı misalidir.

Binaenaleyh cihadla namaz birbirinden ayrılmamalı. Sahabe-i kiram hem Allah yolunda cihad eder hem de namaz kılardı. Çünkü namaz, kulun günde beş defa Allah’a karşı ahd ü peymânını yenilemesi, cihadla beraber sair vazifeler ise Allah nezdinde mükemmeliyete yürümesi demektir. Aslında insan günde beş defa değil, belki beş yüz defa ahd ü peymânını yenilese yeridir.. evet, ancak bu sayededir ki insan aşk u şevk, samimiyet ve ihlâsla cihad vazifesini de yapma iz’anına sahip olur.

Kur’ân-ı Kerim’de salât-ı havf tafsilâtıyla anlatılır. [2] Bu namazla bize, düşmanın bizi oka tuttuğu, savaşın en çok kızıştığı zamanda dahi namazın aksatılmaması gerektiği gösterilir.. evet, düşmanın okları altında dahi namaz kılınacak, hem de cemaat fevt edilmeden. Şöyle ki, cemaatin bir kısmı düşman karşısında dururken diğerleri gelip imam arkasında namaz kılarlar. İmam arkasında ilk rekâtı kılanlar ikinci secdeden sonra ayrılır vazife başına giderler; bu defa da düşman karşısında duranlar gelip imama uyarak namaz kılarlar. Bunlar da imamla bir rekât kıldıktan sonra bu sefer onlar cepheye giderler. Birinci kısım döner gelir, lâhik olduklarından dolayı namazı kıraatsiz olarak tamamlayıp selâm verir, sonra düşman karşısına dönerler. Daha sonra ikinci kısım gelir, namazlarını kıraatle tamamlar. Bu şekilde o iki rekât namaz eda edilmiş olur.

Evet, düşman karşısında savaşırken dahi namaz kılınacak ve hiçbir şekilde Allah hatırdan çıkarılmayacaktır. Yümün ve bereket olması için insanlar bu vazifeyi yerine getirirken bunu O’nun emrinden dolayı yapacaklardır. Evet, namaz ve mücahede birbirinden ayrılmayan şeylerdir. Sahabe, kanlı elbise ve kılıçlarıyla düşmanın karşısında namaz kılıyordu. Dolayısıyla da Cenâb-ı Hak onları hep teyit ediyordu. Bu itibarla teyit görmeyenler, bunu Allah’la (celle celâluhu) münasebetlerinde aramalıdırlar.

Günümüzde, gece hayatı olmayan, sadece işin lafını yapan bazı insanlar vardır ki bunlar sadece işin edebiyatını yapmaktadırlar. Oysaki bizim daha çok ruh sıhhatine, gönül selâmetine, ledünniyat temizliğine ve saflığına ulaşmaya ihtiyacımız vardır. Kur’ân, عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ “Siz kendinizi düzeltmeye bakın!” (Mâide sûresi, 5/105) diyor. Allah, Kendi rızası istikametinde ibadet yapan ve Rabbine karşı saygılı insanları sever. Kolaycılar ise hem “Ben, Allah’ın kuluyum, Allah’ın bana yüklediği vazifeleri yapıyorum.” derler hem de bin türlü isyan içinde bulunurlar.

Hakikî mü’mine gelince o, Allah’ın kendisine yüklediği vazifeleri yapmayı başkalarına müessiriyet adına önemli bir esas kabul eder. Çünkü Allah, bu hususta “Benden hayâ et yâ İsa!” [3] diyerek Hz. İsa’ya dahi tembihte bulunur. Bu da “Yapıyorsan anlat, yapmıyorsan Allah’tan utan!” demektir. İnsanın asıl vazifesi, sorumluluklarını önce kendisinin yapması sonra da fırsat buldukça bunları anlatmasıdır. Böyle biri misali başkalarından verse de hep yaptığı şeyi anlatıyor gibi olacaktır. Evet, bir insan meselâ teheccüt kılmıyorsa, ona başlamadan başkalarına tavsiyeden ürpermeli. Zira bunun tesiri olmayacaktır ve o boşuna çene çalacaktır. Keza bir insanın “Haftada pazartesi ve perşembe olmak üzere iki gün oruç tutun!” diyebilmesi için önce kendisinin tutması lâzımdır. Zira Allah “Niye yapmadığınız/yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” (Saf sûresi, 61/2) buyuruyor. Sanki “Utanmıyor musunuz?!” der gibidir.

Bunun gibi namazı irşaddan ayıramayız. Cihad mühim bir farz olduğu gibi namaz da insanın nefsine karşı en mühim cihadıdır. Allah Resûlü bir savaştan dönerken, “Şimdi küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz!” buyurmuş, bunun üzerine sahabe büyük cihadın ne olduğunu sorunca da Efendimiz, “Nefis ile olan cihaddır.” [4] cevabını vererek asıl büyük cihadın nefisle boğuşma olduğunu ifade etmiştir. Namaz kılmayan insan ise nefsine yenik düşmüş demektir.

Hiç unutulmaması ve asla hatırdan çıkarılmaması gereken bir husus da, sözümüzün karşımızdaki insanda mâkes bulması, bizim, Allah ile irtibatımıza bağlıdır. Zira hüsnükabule mazhar edecek olan Allah’tır. Mü’min, hâl ve hareketleriyle her zaman Allah’a hakkıyla kul olmaktan başka bir ideal ve gayesi olmadığını göstermelidir ki Allah (celle celâluhu) da onu muvaffak kılsın.

[1] Bkz.: Bediüzzaman, Mektubat s.33 (Dokuzuncu Mektup).
[2] Bkz.: Nisâ sûresi, 4/101-103.
[3] Ahmed İbn Hanbel, ez-Zühd 1/54; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 2/382.
[4] el-Beyhakî, ez-Zühd 1/165; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd 13/523.
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.