Gereken hürmet

Bizim eksik yanlarımızdan biridir kendi insanımıza değer ve kıymet vermemek. Elbet her insan, insan olarak belli bir değer ve kıymete sahiptir. Ama insanı asıl değerlendiren ve onu diğer varlıklardan farklı hâle getiren ondaki iman ve takva duygusudur.

Kendi insanımıza, bu ölçüleri nazara alarak ve istenen seviyede değer verdiğimiz söylenemez. Tevazu ve mahviyet meselesi bizde yanlış anlaşılmıştır. Bizler daha çok, karşımızdaki şahsa ait vazifenin savcısı gibi davranmışızdır. Bununla şunu arz etmek istiyorum:

Dediğimiz ölçüler içinde kendisine hürmet beslememiz gereken şahıs, kesinlikle hiç kimseden hürmet beklememelidir. Aslında başkasından hürmet bekleyen, hürmete lâyık olmadığını da bu zaafıyla ortaya koymuş sayılır. Ancak o şahsın hürmet beklememesi bizim ona hürmet etmemize mâni değildir.

Mesela, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisi için kıyam edip, ayağa kalkan sahabeyi her defasında ikaz etmiş ve “Acemlerin büyüklerine ayağa kalktığı gibi ayağa kalkmayın!”[1] buyurmuştur. Ama, sahabe de her defasında, O’na hürmeten ayağa kalkmıştır. Biz bu tabloda her iki tarafın kendine ait vazifeyi nasıl dengede tuttuklarını görmekteyiz. Ve yine Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), hakemlik için gelen Sa’d İbn Muaz’ı kastederek yanındakilere, “Efendiniz için ayağa kalkın!”[2] buyurmuşlardır. Bu bir edep öğretisidir. Ne var ki, kendisine hürmet edilen şahıs da mutlaka kendine düşeni yerine getirmelidir. Yani, insanlardan kat’iyen hürmet etmelerini beklememelidir. Zaten Allah Resûlü: “Kim kendisi için kıyam edilmesini arzu ederse Cehennem’de yerini hazırlasın.”[3] buyurarak bu hususa da ışık tutmuştur. Ancak, bu mevzuda da biz, bize düşen görevi yerine getirmek zorundayız.. zorundayız, zira büyüklerin iç muhasebesini sağlamak bir mânâda bizim vazifemiz değildir.

Görülen odur ki, büyüklere hürmet hususunda istenen ölçüde duyarlı değiliz. Ama bir kısım ehl‑i dünya bunu çok iyi becermektedir. Her biri sürekli, birer riya heykeli insanları şişirip, büyüten ve toplumu onlara karşı saygılı davranmaya zorlayan çalışma içindedir. Evet, lise mektebi kültürünü dahi hazmedememiş nice yazar‑çizerin toplumumuzun gündemini yönlendirmesinde onların bu davranışının çok büyük bir rolü olduğu inkâr edilemez. Bizler ise, ülkemizin yetiştirdiği nice deha çapındaki kimseleri, kısır bir anlayışın mahkûmu etmişizdir. Onlar içtimaî platformda veya başka sahalarda ne kadar ilerlemiş ve ne derece zirveleşmiş olurlarsa olsunlar, bizim yanımızda hep “dünkü” durumlarında kalmışlardır: “Bizim Ali, bizim Ahmet.” Evet, nedense bunlar bir türlü “Ali Bey, Ahmet Bey” olamamışlardır!..

Hayır, bu davranış doğru değildir. İnsanları verimli hâle getiren biraz da onların çevreleridir. İçimizden yetişen ve hakikaten saygı duyulması gereken bu insanlara “dünleri” adesesinden bakmak ve onları hâlâ çocuk görmek, bana biraz çocuksu gelmekte. Hatta buna, çobanca bir davranış demek bile mümkündür. Nice büyükler, bizim bu çobanca davranışlarımız arasında bir sürgün hayatı yaşayıp ömür tüketmişlerdir. Eğer onların toplum içinde daha faydalı, daha verimli olmalarını arzu ediyorsak, büyüklerimize gereken hürmeti göstermeli ve onların israf olup gitmelerine meydan vermemeliyiz. Evet, “mârifetin, biraz da iltifata tâbi olduğu” gerçeğini unutmamalıyız. Bunları söylüyorum ama yine de unutkanlığın bizde müzmin bir hastalık olduğunun şuurundayım.

[1] Ebû Dâvûd, edeb 152; İbn Mâce, dua 2; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/253.
[2] Buhârî, cihâd 168, meğâzî 30, isti’zan 26; Müslim, cihad 64.
[3] Ebû Dâvûd, edeb 152; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 4/91, 100; Abd İbn Humeyd, el-Müsned s.156.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.