Keşif ve keramet üzerine
Nebinin mucizesi nasıl haksa, velinin kerameti de öyle hak ve gerçektir. Ehl‑i Sünnet’in inancı bu merkezdedir..[1] bu merkezdedir ve bu husus yüzlerce‑binlerce vak’ayla teyit görmüştür. Mucize, keramet ve keşif arasındaki farklar, Tasavvuf ve bir kısım Kelâm kitaplarında mevcuttur. Geniş bilgi için oralara müracaat edilebilir.
Yaygın olan bir kanaate göre, ehlullaha ilk defa inkişaf eden, kabirlerdeki insanların ahvâlidir. Ve bu, eşyanın perde arkasına atılan adımların ilki sayılmıştır. Tabi, avam‑ı halk için de çok ileri bir seviye sayılır. Oysaki muhtemelen âlem‑i berzaha ait keyfiyetler ve keşifler anlatılırken hep, bunların çok da mühim şeyler olmadığı vurgulanmak istenmiş ve ihtimal böyle bir ölçü de işte bunun için konulmuştur.
İkinci derecede ehlullaha inkişaf eden şey, onların, gönülden geçen şeyleri okumaları ve onlara muttali olmalarıdır. Burada bilhassa bir husus üzerinde durmak lazım: Umumiyetle ehlullah, konuştuğu şeyler ile, karşısındakinin içinden geçirdiklerini ifade ettiğinin farkında değildir. Çok azı bunun farkında olabilir. Bunlar, daha çok bir his ya da bir düşünceyi sezer ve sürekli o his etrafında tahşidat yapar ve tembihlerde bulunurlar. Bunu da karşısındakilerin hepsi anlamaz. Bu tembihler kimin hâlet‑i ruhiyesini alâkadar ediyorsa, belki sadece o anlar. Bunlar “intâk‑ı bi’l‑hak” kabîlinden de olabilir. Allah (celle celâluhu) sevdiği kuluna hak ve hakikati gördürür ve konuşturur. Onun gözü, eli ve kulağı olur da, bir kısım pencerelerden âlem‑i esrara baktırır ki, bunda da yadırganacak bir şey yoktur.
[1] Bkz.: Aliyyülkârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber s.130; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 2/203.
- tarihinde hazırlandı.