Önsöz
Tebliğ ve irşad... Müslüman’ın bütün hayatını çepeçevre kuşatması gerekli olan bir kavram. Yerken, içerken, konuşurken, gülerken... ve hayatın tüm saniye ve saliselerini kaplaması, davranışların yörüngesine oturması için şart ve elzem olan bir mefhum. Hele bu mü’min, vak’aların şehadetiyle, âdeta bu işle vazifeli olarak gönderilmiş ısmarlama bir şahsiyet ise tebliğ ve irşadın ve aynı zamanda onu temsilin bu kişide ayrı bir derinlik, ayrı bir zenginlik kazanacağı muhakkaktır. Evet, bu kimse hayat dantelâsını tebliğ ve irşad tığıyla örmek zorundadır. Bu kişi fikrî ve zihnî, kalbî ve ruhî tüm faaliyetlerini tebliğ ve irşad yörüngeli yapmak mecburiyetindedir. Zaten böyle bir misyona sahip olan kişiler de, yani İmam Gazzâlî’den İmam Rabbânî’ye, Mevlâna Halid’den Bediüzzaman’a varıncaya kadar nice zatlar hayat kanaviçelerini hep bu merkezde örgülemiş durmuşlardır.
Bu cümleden olarak onlar, nice insanların güle‑oynaya kabul edeceği dünyevî haz ve lezzetler, makam ve mansıplar karşılarına çıktığında hiç tereddüt etmeden “Hayır!” demesini bilmişlerdir. Zira kendilerine yüklenen misyonun eksiksiz yerine getirilmesi böyle davranmalarını gerektirmektedir. Evet, bu ve bunun gibi nice ulvî vasıflar, onların fıtratlarının bir boyutu, hayatlarının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Mesela, “Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.”[1] diyen Çağın Büyük Çilekeşi’nin “Evlenmeyi hiç düşünmediniz mi?” sorusuna “Ümmet‑i Muhammed’in derdi bana onu unutturdu.”[2] cevabını buna örnek olarak verebiliriz.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi de tebliğ ve irşad adına profilini çizmeye çalıştığımız çerçevede yerini alan, hayat pusulasını ona göre ayarlamış, ülkemizin ilgi odağı olan mümtaz ve müstesna şahsiyetlerden biridir. Gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında vesile olduğu sayılamayacak kadar çok hayırlı faaliyetleri bugün Türkiye’de artık çokları tarafından bilinmektedir. Bununla beraber onun zatına, üzerinde taşıdığı yüksek vasıflara ve şahsî hayatına ait kamuoyunun bildiği şeyler ise çok az. İşte bu bağlamda, tebliğ ve irşad onun 24 saatlik günlük hayatının her saniye ve salisesine varıncaya kadar hâkim olan bir unsurdur.
Evet o, yaklaşık 1955 yılından itibaren 1991 yılına kadar sürdürdüğü resmî vaizlik görevi ile cami kürsülerinde dini anlatmanın yanında, yerken, içerken, gezerken... vs. hayatının tüm safhalarında İslâm’ın getirmiş olduğu hakikatleri temsil ederek tebliğ ve irşad faaliyetini sürdürmüş ve hâlen sürdürmektedir. İşte Fasıldan Fasıla, onun dini anlatma babında yapageldiği tebliğlerin derlendiği bir kitaptır. Temsil ile gerçekleştirdiği tebliğler ise inşâallah bundan sonra yazılacak hatıralarla gün yüzüne çıkacaktır.
Fasıldan Fasıla, Muhterem Hocamızın eline kalemi alıp masa başında yazdığı bir kitap olmamasına rağmen onun ilk cildine gösterilen ilgi bir noktada bizleri sevindirdi.
Şimdi Fasıldan Fasıla’nın aynı üslup, aynı dizayn fakat farklı muhtevalarla dolu olan ikinci cildini sizlere takdim ediyoruz. Zannediyorum bu ikinci cilt de tıpkı birinci cilt gibi fikir ve ruh dünyamıza şekil verecektir.
Serisinin ikinci kitabı olan Fasıldan Fasıla’yı üçüncü cildinin de takip edeceği müjdesini siz okuyucularımıza sunup, sizleri kitabınızla başbaşa bırakır ve Muhterem Hocamıza teşekkür ve duanın yanında onun sağlık, sıhhat, afiyet içerisinde böylesi daha nice kitaplara imza atması intizarı içinde olduğumuzu arz ederiz.
Saygılarımla...
[1] Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat s.616 (Tahliller).
[2] Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat: Bediüzzaman Said Nursi, 1/154.
- tarihinde hazırlandı.