Şikâyet-2

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Ashabımdan hiç kimse diğeri hakkında bana söz taşımasın; zira ben sizin huzurunuza selim bir kalb ile çıkmak istiyorum.”[1] buyuruyor. Buradan hareketle, kalb‑i selim ile Rabbisiyle mülâki olmak isteyen herkes, kendisini ilgilendirmeyen mevzuları, başkaları hakkında söylenen sözleri dinlememeye kendisini şartlandırmalıdır. Bu husus bir dava uğrunda kader birliği yapmış arkadaşlar arasında çok daha fazla önem arz etmektedir.

Öte yandan toplum adına yapılan hizmetlerde belli bir sorumluluk altında bulunuyorsak, meydana gelen problemleri dinlemek ve çözmek de bizim vazifemizdir. O açıdan bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lâzım.

Bakın Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendisine isim tasrih edilmeden söylenen problemleri, verdiği hutbeler, yaptığı konuşmalarla halletmiştir. Meselâ, “Velâ hakkı, azat edene aittir.”[2] buyurmuş ve Hazreti Âişe Validemiz ile Berîre’nin sahipleri arasındaki velâ problemine son vermiştir. Huneyn Savaşı sonunda, heyecanına hâkim olamayan ensardan bazı gençlerin ganimet taksiminde muhacirînin kayırıldığı şeklindeki düşüncelerini, topluca ensara yapmış olduğu o enfes konuşması ile halletmiştir.[3]

Netice itibarıyla, bizi ilgilendirmeyen hususlarda şikâyet ve gıybet televvünlü konuşmalara karşı kapalı ve kilitli olacak, ilgi alanımız içine giren şeyleri de dinleyecek ve zamanında yapacağımız müdahalelerle o işleri çözüme kavuşturacağız. Kaldı ki başka fertlere zarar verebilecek hususları –tabiî sorumluysak– dinlememek, çözüm bulmamak bizim hakkımız değildir. Orada mesele âmme hukuku –Allah hakkı– içine girer ve bizi aşar. Dolayısıyla bu türlü durumlarda mutlaka meseleyi çözebilecek birisine zamanında intikal ettirmeli veya kendimiz çözebilecek isek, ona hemen çözüm bulmaya çalışmalıyız.

Bu meselenin bir diğer yönü; bazen birileri gelip, şahsımız hakkında başkalarının söylediği ifadeleri aktarıyorlar. “Falan senin hakkında şöyle diyor, böyle düşünüyor, yazıyor vs.” Şimdi hiçbirimiz dinin direği değiliz.. ölçü ve kıstas hiç değiliz. Bu açıdan birilerinin aleyhimize olması, aleyhte düşünmesi ve konuşması o insanların kötü olduğuna delâlet etmez. Zira bazı insanlar vardır ki, müraidir. Size iyi görünmek için o tür davranışların içine girerler. Bazıları da hakperesttir. Size karşı haşin, sert görünür ama doğruyu konuşur, doğruyu anlatır.

Şimdi bizler şahsımızla alâkalı meselelerden dolayı her konuşulanı dinlemeye kalkarsak, inanın bana gıybet çarkı dönmeye başlar. Hâlbuki gıybet etmek haramdır. Gıybet etmeme de bir meziyettir, iman işidir, yürek işidir. Yiğitliğin emaresidir. Onun için yanımızda gıybet edilmeye başlandığı an bu yiğitliği göstermek zorundayız. “Dinlemiyorum böyle şeyleri, kalkın, defolun gidin yanımdan.” demeliyiz. Bunu yapacak cesaretimiz yoksa, bari kendimiz kalkıp gitmeli ve o şeytan meclisini terk etmeliyiz.

Bu hususta bir de konum meselesi var. Meselâ benim konumum. Bazen oluyor ki bana intikal eden hâdiseler karşısında kendimi şikâyet bürosu şefi gibi görüyorum. Gelen‑giden belki günde 100 adam problemini anlatıyor ve ardından “Çöz bunu!” diyor. Problemleri çözme neyse ama onların intikalinde gıybetlere girme yok mu, işte onlar beni mahv u perişan ediyor. İmanlı sinelerde, imanlı dillerde bu kâfir sıfatını görmeye hiç tahammül edemiyorum.

Ben sizlerden tekrar rica edeyim. Allah aşkına bu türlü davranışları hayatımızdan silip atalım. Zira yapılan şu güzel hizmetleri –hafizanallah– yiyip‑bitirecek iftirak ve gıybet virüsünden başka bir şey bilmiyorum. Hele gıybet, hele gıybet!. Meselâ, İslâm’a hizmet yolunda öyle insanlar tanıyorum ki, zinaya karşı olabildiğine kapalı, yediği, içtiği, giydiği şeylerde harama kilitli, namazları çok mükemmel, fakat gel gör ki gıybetin merkezinde. Hâlbuki gıybet de en azından zina ölçüsünde haram. Onun için tekrar rica ediyorum birilerini çekiştiren, her fırsatta gıybet eden insanlara karşı ortaklaşa tavır alalım. Konuşmayalım, konuşturmayalım o insanları. Bulunduğumuz ortamları iftirak ve gıybete nâmüsait hâle getirelim. İçtimaî hayatımızı perişan eden bu iki virüsten, yılandan, çıyandan kaçar gibi kaçalım.

[1] Tirmizî, menâkıb 33; Ebû Dâvûd, edeb 28; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 1/395.
[2] Buhârî, büyû 67, şürût 17, mükâteb 2; Müslim, ıtk 5.
[3] Bkz.: Buhârî, menâkıbü’l-ensâr 1-2, meğâzî 56; Müslim, zekât 132-140.
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.