Tarihî Hâdiselerin Tespiti
Millet olarak daha ziyade menkıbelerden hoşlandığımız için bugüne kadar hep harp ve kahramanlık tarihimiz yazılmış, buna mukabil siyasî tarihimiz üzerinde çok ciddî durulmamıştır. Bu yüzden de, meselâ Devlet-i Âliye döneminde diplomasi nasıl işliyordu, hariciye nasıl çalışıyordu, eğitimde metot nasıldı ve milletlerarası münasebetlerimizde politikalarımız nelerden ibaretti.. bütün bunların bugünkü nesillere çok iyi anlatıldığı kanaatinde değilim. Ayrıca bu mevzularda bilinen şeyler de, ya yabancı kaynaklardan alınmış ya da hiçbir tarihî belgeye dayanılmadan kaleme alınmış gayr-i ilmî bir kısım evrak-ı perişan.. kasıtlı çarpıtmaların olduğu da ayrı bir konu: Meselâ tarihte Türklerin Müslüman olmasını, tamamen jeopolitik sebeplere dayandıran ve onunla izah edenler var ki, onlara göre Türkler, samimî olarak Müslüman olmamış, bulundukları yer itibarıyla, âlem-i İslâm üzerinde hâkimiyetleri Müslümanlıktan geçtiği için Müslüman olma lüzumunu duymuş ve İslâm'ı seçmişlerdir. Aslında, meseleyi bu kabîl gerekçelere dayandırmak, Türkleri münafık konumuna düşürme demektir. Oysaki onların Müslümanlığı seçmeleri, böyle bir hâkimiyetten hiç haberleri olmadığı bir dönemde gerçekleşmiştir.
Bu yüzden de tarihi tetkik edip, araştırmadan bu tür iddialar ortaya atan insanların yanında, bir sürü de bunlarla aldananlar olduğu kanaatindeyim. Bir tarihin yazılabilmesi için, her şeyden evvel vak'aların tespiti çok önemlidir, yoksa burada da görüldüğü gibi, tarih yazma yerine ukalâca lâflar edilmiş olacaktır.
Ayrıca ben günümüzdeki hâdiselerin anlaşılmazlığından hareketle, tarihî hâdiselerin biraz da o mülâhaza ile değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Buna bir örnek vermek gerekirse, meselâ, günümüzde bir kısım insanlar eğitim ve kültürel faaliyetlerle dine, vatana, millete hizmet ediyorlar. Ve kesinlikle bunların hüsnü niyetlerinde şüphe yok. Yapmış oldukları hizmetin selâmeti için de hiçbir siyasi partiyle bağlantı kurmayı düşünmüyorlar; sadece işi âhenkle götürme adına o yolda bir kısım manevraları olabiliyor. Şimdi böyle bir hareket karşısında, milletimizin dinî değerleri adına yola çıktığını iddia eden bir parti ile gönül bağı olan bir tarihçi düşünelim; bu zat eğer bir tarih yazsa, siyasî faaliyetlere katılmaksızın yurt yapıp, talebe yetiştiren ve çeşitli kültürel faaliyetlerde bulunan bu insanları, İslâmî faaliyetleri engelleyen kimseler olarak gösterecektir; gösterecektir, bu kimseler Bediüzzaman gibi evliyadan seçkinler bile olsa. Zira bunlar daha baştan "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım." deyip yola çıkmışlardır. O tarihi okuyan insanlar ise "Vay hainler!" deyip, onlar aleyhinde atıp tutacaktır. Çünkü hâdiseler çok farklı plâtformlarda cereyan etmekte ve tarihçi de işin içinde olmadığından meseleyi avamî nakillere dayandıracaktır.
Farklı bir örnek; biz 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı beraber yaşadığımız hâlde bu hareketlerle alâkalı kayıtlar çok farklı tutulduğundan ya da vesikalar yok edilip her şey çarpıtıldığından tarihin sayfalarına dökülenler de farklı olacaktır. Meselâ bir dönemde birileri ihtilâl yapmak istiyor, onlara karşı muhtıra veriliyor ve bu hengâmede sizin hiç alâkanız yokken, gelip sizi de götürüyor ve mahkûm ediyorlar. Bir af çıktığında da onları salıp sizi tutmaya devam ediyorlar. Şimdi siz tarihçi olsanız bunları nasıl değerlendirirsiniz..?
İşte, bu kadar hâdiselerin içinde olduğumuz hâlde, olayları yerli yerince değerlendiremiyorsak, tarihteki hâdiseleri -ki, tamamen bizim dışımızda cereyan etmiş, biz ne o işin sebeplerine ne de müsebbeplerine nigehbân değiliz- nasıl doğru değerlendireceğiz ki!..
- tarihinde hazırlandı.