Hucub-u İnayet ve Teveccüh
Hucub-u inâyet, Hazret-i Zât'ın izzetine, azametine, her şeyi muhît bulunmasına ve hiçbir nesneye taayyün hakkı vermemesine mukabil; tıpkı, kudret ve iradenin, aklın zâhirî nazarında hasîs işlere taalluku uygun düşmediğinden sebeplerin birer perde olarak vaz'edilmesi gibi, müntehî bir sâlikin iç ihtisasları yanında, din ü diyaneti adına bazen esmâ ve sıfât ufkuna döndürülerek ihsaslarının diliyle ona, ubûdiyet veya ubûdetin hiçbir zaman zimmetten düşmediğini-düşmeyeceğini hatırlatmak için, celâlin kuşatan tecellileri içinde bir cemal ve ehadiyet teveccühüdür. Aynı zamanda böyle bir teveccüh, mümkine mümkince bir soluk aldırma ve cem' içinde onun ruhuna fark'ı da duyurma mânâsına gelmektedir. Böylece ârif, bir yandan sübuhât-ı vech'in kâhir şuaâtı karşısında sekr, mahv, fenâ ve ıstılâm'la nefsi dahil her şeye karşı tamamen kapanıp, Mezkûr-u Mutlak alâkasıyla zikri, Mâbûd-u Mutlak münasebetiyle ibadeti, Vücûd-u Mutlak ziyasıyla zıllî vücudu hissedemeyerek hâlî bir vuslat yaşarken, diğer yandan da hucub-u inâyet ile yer yer kendini ubûdet çağlayanlarına salar, " "le soluklanır ve hep kul olduğunun şuuruyla oturur kalkar.
- tarihinde hazırlandı.