Hayret ve Dehşete Giden Yol
Aşk u şevk vâdilerinde seyahat eden her yolcu, zaman zaman aşk ateşiyle yanar-gezer, zaman zaman da Sevgili’nin sunduğu ölümsüzlük şarabını içer ve şevk ü târâbla coşar.. yanıp gezerken "ey sâkî aşkın od’una yandıkça yandım bir su ver!" der inler; Sevgili’nin aralanan kapısını iştiyâkla süzerken de "parmağım aşkın balına bandıkça bandım bir su ver!" der, yalvarır ve "mezîd" ister.
Yolcuda, yolculuk düşüncesi, dünya endişesi ve mesâfeler mülâhazası bâkî kaldığı sürece; tâbir-i diğerle, yolcu tecellî-i esmâ ve sıfâtı aşıp tecellî-i zâtla şereflendirileceği "an"a kadar, ateş ve şürb, yanıp-yakılma ve perde arası cilvelerle "Rableri onlara tertemiz bir şarap sunmuştur" (İnsan/21) nasibini alıp marifet vâdilerinde mezîd arama- devam eder. Böyle bir sînede her yeni vâridat, yeni yeni iştiyâk menfezleri açar.. her açılan menfezden onun gözüne - gönlüne ışıklar akar-gelir. Onun duygu ve düşüncesi, eşyâ ve gönlü arasında bir tığ gibi işler ve kendi marifet kaneviçesini örer.. bir arının; çiçeklere bal olma yolunu açıp onları peteklere taşıdığı gibi, o da esmâ ve sıfât-ı ilâhînin tecellîleriyle salınan çiçekleri gönlüne taşır, onları vicdanın kadirşinâs imbiklerinden geçirir.. kirpiklerinin gidip tâ sıfât hüzmelerine iliştiğini duyar gibi olur.. ve "Zât!" der kendini hayret ve dehşete salar...
- tarihinde hazırlandı.