Hak Yolcusu ve Fânilik
Böylece her hak yolcusu evvelâ; "Sizi de sizin fiillerinizi de Allah yarattı" (Sâffat, 96) medlûlünce, ef'âl âlemi açısından fâniliğin ilk sinyalini alır; "Her şey Sen'den, Sen Fâil'sin" der temkine yürür. Sonra "Attığını sen atmadın onu Allah attı" (Enfâl, 17) fehvasınca, hiçliğinin idrakiyle, O'nun sıfatlarının gölgesinde tamamen erir ve onları aksettiren bir ayna haline gelir. Hattâ derecesine göre metâf-ı ins u cân olur. Seyr-i sülûkünü devam ettirebilirse, bu kez, bütünüyle mâverâîliğe açılır ve "Allah vardı ve O'nunla beraber hiçbir şey yoktu; şu anda da O Ezel Sultanı ebed saltanatının biricik Sahibi" (Buharî, Tevhid 1) mantûkunca, zirveler üstü bir seviyede hâlî, zevkî bir fânilik hissiyle bütün bütün yok olduğunu duyar ve bekâya yürür. Böyle bir duyuş ve seziş, ister deryadan bir damlanın, bî-pâyân o derya karşısında, menşei, hâli ve akıbeti itibarıyla ne idüğünü itiraf sadedinde bir hakperestlik ifadesi olsun, ister O'nun her şeyin Kayyûm'u bulunması ve O'na dayanmadan hiçbir nesnenin varlığından söz edilemeyeceği mülâhazasından kaynaklansın fenânın, insan mahiyetinin mutlaka ortaya çıkarılması gerekli olan bir ana unsuru, bekânın da, Hazreti Kayyûm'un "lâzım-ı gayri müfâriki" olduğunda şüphe yoktur. Yolculuk bitip, seyr-i sülûkun tamamlanmasıyla kul, kendi özündeki bu gerçeği ortaya çıkarınca, Hazreti Sultan da ona, kendi kayyûmiyetinden bekâ tâcı giydirecektir ki, daha sonra tafsil edileceği üzere, tasavvufta böyle bir mazhariyet "fenâ fillah-bekâ billah meallah" sözleriyle ifade edilir.
- tarihinde hazırlandı.