Zikir ve Zikreden İnsanın Durumu
Evet, zikreden ve zikrinde ısrarda bulunan zâkir, Cenâb-ı Hakk’la mukâvele yapmışçasına hıfz u himâye ve inâyet seralarına alınmış olur ki "Anın Beni ki anayım sizi" (Bakara/152) İlâhî fermânı da fakrın ayn-ı kuvvet, aczin ayn-ı gınâ hâline geldiği bu sırlı keyfiyeti ifâde etmektedir.
Yani siz, Allah’ı zikr u fikr u ibadetle yâdedeceksiniz, O da sizi teşrîf ve tekrîmle anacak.. siz duâ ve münacâtlarla O’nu mırıldanıp duracaksınız, O da icâbetle size lütuflar yağdıracak.. siz dünyevî işlerinizin arasında O’nu unutmayacaksınız, O da dünya ve ukbâ gâilelerini bertaraf ederek sizi ihsanla şereflendirecek.. siz yalnız kaldığınız zamanlarda da O’nunla dolup taşacaksınız, O da yalnızlıklara itildiğiniz yerlerde size "Enîs u Celîs" olacak.. siz rahat olduğunuz zamanlarda O’nu dilden düşürmeyeceksiniz, O’da rahatınızı kaçıran hâdiseler karşısında rahmet esintileri gönderecek.. siz O’nun uğrunda cihad edip O’nu cihana duyuracaksınız, O da sizi dünya ve ukbâ zilletlerinden kurtaracak.. siz O’nun yolunda ihlâslı olacaksınız, O da sizi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan tasavvurunu aşan hususî iltifat ve hususî pâyelerle şereflendirecek. [2] Böylece, zikir arzusu, zikir cehdi, zikre mazhariyet nimetiyle kıymete ulaşacak, derken Allah da bu tevfîk ve hidâyet lütfunu hususî ihsanlarıyla daha bir buudlaştıracaktır ki, "Bana sürekli şükredin ve sakın nankörlüğe düşmeyin!" (Bakara/152) Emr-i Rabbanisi de işte, zikirden şükre, şükürden zikre bu salih dâireyi ihtar etmektedir.
- tarihinde hazırlandı.