İstikametli Yaşamak ve Peygamber Efendimiz (sav)
İstikâmet, tabiat mertebesinde mükellefiyetleri edâya, benlik mertebesinde hakîkat-ı şeriata, ruh mertebesinde marifete, sır mertebesinde de ruh-i şeriata riâyetle yaşanır ve temsil edilir. Bu mertebeleri bihakkın görüp gözetmenin ne kadar güç olduğunu anlatması bakımından, en büyük ruh ve mânâ insanının: "Hûd suresi ve benzerleri iflahımı kesip beni yaşlandırdı" [1] sözü ki "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hûd/112) âyetine işâret buyuruyorlardı- ne mânidardır!
Zâten O’nun, duygu, düşünce ve davranışları da hep istikâmet edâlı değil miydi.? Ve huzuru ruhefzâlarına kurtuluş ve ebedî saadete eriş beklentileriyle sığınan bir sahâbiye: "Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol" [2] diyerek, iki cümlelik "cevâmiu’l-kelim" ile, bütün itikâdî ve amelî esasları ihtiva eden istikâmeti hatırlatmıyor muydu?
[2] Müslim, İman, 62; Müsned, 3/413, 4/385.
- tarihinde hazırlandı.