İslamın Canlı Kalmasının Şartları
Şurası da bir gerçek ki, tarihte İslam aleminin hemen her dirilişi, onun bir yanda kendini, diğer yandan da umumi hayat kanunlarını, varlık ve tabiatın esrarını, dini düşüncesiyle telif ettiği, tekvînî emirlerle teşrîî emirler arasına sokuşturulan zıtlıkları aştığı, dinin yanında eşya ve hadiselere açık durduğu dönemlere rastlar; çöküşü ve çözülüşü de bu telif ve terkibi kavrayamadığı ve koruyamadığı zamanlara. O, büyük ölçüde bugün de, insan, kainat ve Allah arasındaki münasebeti tam kavrayamadığı ve koruyamadığından dolayıdır ki, ızdıraplar içinde kıvranmakta, içiçe şaşkınlıklar yaşamakta ve bunalımdan bunalıma sürüklenmektedir. Onun, bu şaşkınlık ve bunalımlardan kurtulmasının yolu ise, çağdaş bilgilerin ışığı altında İslamî tefekkürü bir kere daha harekete geçirerek, bütün varlığı kuşatan "sünnetu'llah" ve onun cereyanıyla; teşrîî emirler vasıtasıyla düzenlenen insan-Allah münasebetindeki yeniden uyumun ortaya konması olsa gerek. Yakın geçmişte bu münasebet tam kavranamamış, tekvînî kanunlarla, teşrîî emirler arasındaki irtibat sezilememiş, hatta yok farzedilmiş; derken hayattaki âhenk bütün bütün bozularak her şey içinden çıkılmaz hale gelmiştir.. evet biz, varlıkla aramızdaki ahengi bozmuşuz; Allah da lutfettiği nimetleri elimizden almış; işte hepsi bu kadar. Bu Allah'ın değişmeyen bir kanunu ve "sünnetullah" tır. "Bir toplum (değişik iç deformasyonlarla) kendi kendini değiştirmedikçe, Allah ona lutfettiği nimetlerini değiştirecek değildir" (Enfal/53) Değişmeden, hem Allah hem de varlıkla olan münasebetlerimizde olduğumuz yerde durup, olduğumuz gibi kalmamız, korunmamızın da en selametli yoludur. Bu önemli işi de şimdiye kadar sadece hakiki Kur'an nesli - üzerinde durmayı düşünürüm -başarabilmiştir..
- tarihinde hazırlandı.