Vicdanın Alt Mekanizmaları
Şimdi, isterseniz, bu sırlı mekanizma ve fıtrat-ı muazzamanın rükünleri sayılan lâtîfe-i rabbâniye, irade, zihin –buna bütün buudlarını birden nazara alarak şuur da diyebiliriz– ve his.. gibi lâtîfelere kuş bakışı bir göz atalım.
Aslında bu rükünlerden her birinin bir zâhir bir de bâtın yanı, bir mülk bir de melekût çehresi, bir fizik bir de metafizik derinliği vardır. Lâtîfe-i rabbâniyenin, zâhir yönü, mülk ciheti, fizikî yanı sayılan, bizim sîne dediğimiz "sadır" onun, bâtınî ve melekûtî derinliklerine, ceberûtî televvünlerine bir mahfaza ve mânânın maddedeki resmi mahiyetindedir. Bu mahfaza içinde kalb; gönül dünyasının dışa bakan ve içi rasat etme konumunda bulunan değişik tecellî dalga boyundaki feyizlere bir "beyt-i lâhût", "fuâd" da diyeceğimiz lâtîfe-i rabbâniye ise, bilkuvve (potansiyel olarak) ilâhî isim ve sıfatların mücellâ bir aynası, âlem-i ceberûtun –inkişafı ölçüsünde– bir müşahid-i hâssı, iman nuru ve iz'an ziyasının mahall-i tecellîsi, kamer-i irfanın matla'ı, keşf ü ilhamın âhizesi ve ilâhî varidâtın da mahzeni ve nâkilesidir. Böyle bir konum ve misyonu itibarıyla onun "şağaf" dediğimiz derinliği, her zaman iştiyak ateşiyle alev alev yanan, âdeta bir fırın ve ocak gibidir ki, çevresinde sürekli aşk u vuslat çatırtıları duyulur. "Sır" ise, o ihata edilmez fevkânîliğiyle her zaman lâtîfe-i rabbâniyenin omuzlarında, ona dayalı, daire-i ulûhiyete müteveccih lâhûtî bir dürbün veya mücellâ bir aynadır ki, her zaman nüzûl unvanıyla bir kasr-ı tecellî kabul edilegelmiştir; mâsivâ kirlerinden pak olduğu sürece her dem misafiri bulunan bir kasr-ı tecellî.. evet, böyle bir tecellînin vukû ve temadîsi için şuur, idrak ve ihsas ufkunun cismaniyete ait isten-pastan pak olması şarttır. Nâbî merhum ne hoş söyler:
"Âyine-i idrakini pâk eyle sivâdan,
Sultan mı gelir hâne-i nâ-pâke, hicab et!"
Aynı mülâhaza ve mütalâayı, zamanın âlem-i melekûta daha açık bir faslı sayılan gecelere bağlayarak İbrahim Hakkı Hazretleri ise, sesini yükseltip temcid veriyor gibi:
"Dil "beyt-i Hudâ"dır ânı pâk eyle sivâdan
Kasrına nüzûl eyleye Rahman gecelerde..."
der ve gönüllere teyakkuz çekerek onları gece koylarında halvete çağırır.
"Hafâ" ve "ahfâ" lâtîfeleri ise, mahiyet farklılıklarıyla beraber, hakikati nâkabil-i idrak bir ufka müteveccih, teveccühlerinde mütelâşî, üstler üstü sır yumağı birer menba-ı hayret, kalak ve heymandırlar.. ve müstakil tahlil isterler. Tecellî-i hâs mânâsında nüzûlün ilk şereflendirdiği mecâlî, hafâ ve ahfâ şahikaları; ikinci derecedeki mir'ât, sır ufku; üçüncü mevhibe aynası ise lâtîfe-i rabbâniye otağıdır.
- tarihinde hazırlandı.