Ulvi Alemlerin Mahiyeti
Hâlık'ın nâmütenahi isimleri olduğu gibi o esmâ ve arkalarındaki sıfatların birinci, ikinci ve üçüncü... derecede tecelli alanları ve taayyün noktalarının bulunduğu da bir gerçek. Bu âlemler, hem bizim idrak ufkumuz hem de kendi mânâ ve muhtevaları itibarıyla aşkın âlemlerdir. Âlem-i mülk ve âlem-i şehadete dair, her zaman net bazı şeyler bilmemiz mümkün olsa da, lâhut, rahamût, ceberût, melekût âlemleriyle alâkalı ne keyfiyet çerçevesinde ne de kemmiyet plânında açık bir şey söylememiz oldukça zordur. Bu konudaki bütün mülâhazalar, Kitap ve Sünnet'in belirleyici temel esaslarına sadık kalınarak tamamen keşfe, müşahedeye, mükaşefeye bağlı beyanlardır.
İlim nazariyesi (epistemoloji) açısından Allah'tan gayrı zâhir-bâtın, lâtif-kesif, meşhud-gayrimeşhud, canlı-cansız, dünyevî-uhrevî her şeye âlem denir. Yukarıdaki çerçeve içinde bütün varlık ve onun perde arkası, Hazreti Zât'ın varlığının delili, icraatının belgeleri, kemâlinin aynaları, kaderî plân ve programının kitap ve defteri, belli bir tafsil adına her şeyin mahall-i taayyünü, aynı zamanda sıfat ve isimlerinin tecelli alanı olması itibarıyla görünen-görünmeyen hemen her şey O'na ait derin izler, emareler, nişanlar taşıdığından, hatta O'nu haykırdığından O'nun şahitleri mânâsına âlem unvanıyla yad edilmiş, hepsine birden "avâlim" veya "âlemîn" denmiş; akıl, ruh, nefis, şuur, his ve idrak gibi O'nun "Ol!" deyivermesiyle meydana gelen emir kaynaklı şeyler âlem-i emre bağlanmış; maddî, cismanî, terkip ve tahlil hususiyetlerini haiz, müddete vâbeste arzî ve semâvî bütün nesneler de âlem-i halk çerçevesinde mütalâa edilmişlerdir.
- tarihinde hazırlandı.